• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Evet, tanrılar, 9-10 Eylül 2023’te Hindistan’da, G20 Liderler Zirvesi üzerinden dünyaya hem yeni bir din ve düzen dayatarak meydan okudular ve hem de kendilerine teslim olmayacaklara karşı savaş ilan ettiler…

Ellerinde atomlar, nükleer ve kimyasal silahlar ve para… İşgal ediyorlar… Öldürüyorlar… Korkutuyorlar… Ve teslim aldıkları liderler, hükümetler, partiler, kitleler ve medya üzerinden saldırıyorlar, saldırıyorlar ve saldırıyorlar…

Öyleyse teslim mi olacağız, yoksa fıtratımıza yaraşır bir duruş mu sergileyeceğiz?

Direneceksek eğer, geçen yüzyıl boyunca müstemleke bir ülke olarak kalmamızın mührü olan Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ve Devrimcilik ilkelerini mi kuşanacağız?

O Cumhuriyetçilik ki, cumhurun iradesinin düşmanı…

O Laiklik ki, dini aidiyetleri üzerinden ötekileştirilip öldürülen on binlerce masum insanımızın katili ve mezarı…

O Milliyetçilik ki, etnik aidiyetleri üzerinden inkâr edilip imhaya ve asimilasyona maruz bırakılan milyonlarca insanımızın kâbusu ve on binlercesinin katili…

Tanrılar, yeryüzünde tabiatını bozmadıkları bir tohum bırakmayacak kadar bir vahşilikle geliyorlar…

Tanrılar, biz insanlara diz çöktürmeye, teslim olmayanlarımızı öldürmeye ve “cinsiyet eşitliği” hedefiyle fıtratımızı bozmaya geliyorlar…

Teslim mi olacağız, yoksa kıyam mı diyeceğiz?

Ve kıyam edeceksek eğer, Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak ve Tek Vatan gibi içerikleri muğlak sloganları mı haykıracağız?

Öyle bir Tek Millet ki, hem yüzyıldır iradesini idaresine yansıtamamış ve hem de hala iradesini emanet ettiklerinin ihanetine uğramaktadır.

Öyle bir Tek Devlet ki, vatandaşlarına reva gördüğü şiddet, hala şefkatinin katbekat fevkindedir. Ve yine öyle bir Tek Devlet ki, hala vatandaşlarının %99’unu tıpkı yüzyıl önce fişlediği gibi, “mürteci” ve “bölücü” olarak görmektedir!

Öyle bir Tek Bayrak ki, rengini kanından aldığı şehitlerin mirasının nasıl ayaklar altına alındığına şahit olduğu için mahzun mahzun dalgalanmaktadır…

Ve öyle bir Tek Vatan ki, bağrındaki şehitlere inatla üzerinde tepinen zalimlerin kahrından çöle dönmüş ve bir damla adalete hasret…

Tanrılar bundan böyle Dünya Ticaret Örgütü üzerinden iktisadımızı gasp edecekken, Dünya Sağlık Örgütü üzerinden sağlığımızı bozacakken ve UNESCO üzerinden de bin bir çeşit kültürümüzü yok edecekken, bizler hangi araçlarla karşı koyacağız?

Tanrılar kullarına, “toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının ve önyargıların ortadan kaldırılması… Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sürdüren normların, tutumların ve davranışların değiştirilmesi… 2030'a kadar hayvancılığı %43 oranında yok etmelerini, ortak yaşam tarzlarının oluşturulması… Dijitalleşme ve yapay zekânın yaygınlaştırılması… Dijital Para Biriminin hayata geçirilmesi… DSÖ’nün kararlarına uymayan ülkelerin ve çiftçilerin yaptırımlara tabi tutulması” yönünde emir veriyorken, cevabımız nasıl olmalı?

Şükür ki, bunlara karşı kıyama duranlar sadece biz Müslümanlar değiliz. Ve Yahudilerden Hristiyanlara, Budistlerden Hindulara ve diğer dinlerin mensuplarına kadar, fıtrattan yana milyarlar bu küresel ifsada direnmektedir. Ama evet, dağınığız ve dağınık olduğumuz kadar, aramızda bilerek veya gaflet içinde müfsitlere hizmet edenler de vardır.

Öyleyse bu zaaflarımızı nasıl gidereceğiz ve saflarımızı nasıl sıklaştıracağız?

Örneğin, Başkan Erdoğan, bir birey olarak malum sapkınlığa karşı koymada Rusya Devlet Başkanı Putin ve Macaristan Başbakanı Orban kadar net olduğu halde, neden hükümet olarak bu iki ülkenin de oldukça gerisindedir? Örneğin, AK Parti’nin içinde olup da bu konuda Erdoğan gibi düşünmeyen ve sayıları az olsa bile İstanbul Sözleşmesini ve dahi 6284 Sayılı Kanunu kırmızıçizgileri olarak görenler bu fesadı yaymada ne kadar etkilidir? Bir de KADEM gibi, içinde dindarların da olduğu ve ama İstanbul Sözleşmesi doğrultusunda çalışan ve bu bağlamda özellikle hala “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” içerikli faaliyetlerle toplumu iğfal eden yapıları nasıl ıslah edebiliriz?

Bir de dünden bugüne her zaman bu azgın tanrıların hizmetinde hazır kıta olanlar var ki, ne yazık ki, gündemimizi onlar belirlemektedir. Ve denebilir ki, eğitim kurumları, üniversiteler,  medya ve siyasiler onların pençesindedir!

Sonuç… Artık pek yakında göreceğiz, hangi liderler, hükümetler ve ülkeler bu tanrılara “lebbeyk” diyecekler ve hangileri, bedeli ne olursa olsun, fıtratları gereği isyan edecekler…

Bizler kıyamdayız… Ve liderlerden, hükümetlerden ve ülkelerden beklediğimiz de fıtratlarının gereği olarak HAYIR deyip kıyama durmalarıdır!

Öyleyse gün, Talut olmak, Talut’a asker olmak ve Davut olmak günüdür… Ve gün, kıyamla birlikte, “ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfirlere karşı bize yardım et” deme günüdür…