Emperyalist, barbar Batı dünyasına karşı İslam Birliği fikriyatını ortaya atan, İslam Birliği düşüncesinin mimarı merhum Cemaleddin Afgani, “Ürvetü’l Vuska” adlı değerli eserinde halk arasında şöhret bulmuş bir efsaneyi anlatıyor:
Anlatıldığına göre bir kasabada akşam içinde yatanın bir daha sağ çıkamadığı bir mescit varmış. Eskiden şimdiki gibi oteller, dinlenme tesisleri yoktu. Kervansaraylar da her yerde inşa edilmiyordu. Misafirler, gezginler gittikleri köylerde, kasabalarda oraların mescitlerinde geceliyorlardı. İşte söz konusu kasabada da misafirler o mescitte geceliyorlarmış. Ama o mescitte geceleyen sabaha ölü çıktığı için o mescidin adı Öldüren Mescit” olarak meşhur olmuş ve bir daha kimse orada gecelemeye cesaret edememiş.
Bir gün yoksul, gariban bir dervişin yolu o kasabaya düşmüş. Derviş geceyi o mescitte geçirmeye karar vermiş. Kasaba sakinleri onu uyarmışlar; “O mescit tılsımlıdır. Orada geceleyen sabaha ölmüş olarak çıkıyor. Sakın orada uyuma” demişler.
Yoksul, gariban derviş, bu uyarılara gülüp geçerek, “Ben hiçbir şeyden korkmuyorum. Zaten bu hayat beni usandırmış, ölüm benim için kurtuluş olur” diye cevap vermiş.
Gece, derviş karanlık mescitte uyurken mescidin duvarlarından birinden korkunç, dehşete düşüren bir ses, bir çığlık yükselmiş. Derviş hemen ayağa fırlamış, sese doğru öfkeyle haykırmış; “Hey kimsen sen çık ortaya… Senden korkmuyorum!”
Derviş bunu der demez duvar gürültüyle yıkılmış ve tılsım bozulmuş. Derviş ertesi gün ellerini kollarını sallayarak mescitten çıkıp gitmiş.
İslam ümmetinin Batı uygarlığı karşısında büyük bir zillete, korkuya ve teslimiyete duçar olduğu, İslam dünyasındaki aydınların gözlerinin Batı uygarlığının maddi ihtişamı ile kamaştığı bir dönemde yaşamış olan merhum Afgani, bu öyküyü anlattıktan sonra İslam ümmetinin kendi öz benliğine, aziz İslam’a dönmesi ve cesurca, korkusuzca sömürgeci Batı uygarlığıyla hesaplaşması durumunda tılsımın bozulacağını ve Batının sahte heybetinin yerle bir olacağını söylüyor.
İslam ümmeti bugün de aynı durumda… Müslümanlar ölüm korkusunu bir kenara atıp kahramanca direnebilseler, özgürlük ve bağımsızlık kapıları sonuna kadar önlerinde açılır. Aksa Tufanı Destanı buna en güzel örnektir.
Direniş’in Aksa Tufanıyla başlattığı ve hala süren destansı mücadele ABD’nin, siyonist rejimin ve Batı dünyasının yenilmezlik efsanesini yerle bir etti. İki yıla yakındır tüm şer güçlerin sınırsız desteğini arkasına alan siyonist rejim, necis varlığına ev sahipliği yapan şehirlere yağan füzeleri önleyemiyor. ABD’nin devasa silah gücü Ensarullah’ın, HAMAS’ın ve direnişin kahramanca eylemlerini engellemekten aciz. Soykırımcı rejim tüm gücünü kullanmasına rağmen Hizbullah’ı aşıp Lübnan’a giremedi.
Siz bakmayın, Batılı, siyonist medya organlarının ve onların dümen suyundan giden sözde yerli, uşak basın kartellerinin Direniş yenildi masallarına… Direniş dimdik ayakta ve siyonist rejimin yıkılmasıyla sonuçlanacak mücadelesini büyük bir cesaret, feraset ve akılla sürdürüyor. Siyonist rejimi çıldırtan, bir asra yakındır ilmek ilmek dokuduğu masumiyet algısının yerle bir olmasına ve kendisine karşı dünyada büyük bir öfke, nefret ve güvensizliğin oluşmasına aldırmadan kuduz bir köpek gibi her tarafa saldırmasına yol açan şey, Direniş’ten aldığı bu ölümcül darbe ve yok olma korkusudur.
Evet, Müslümanlar ve İslam ümmeti, istilacı, barbar Batı dünyasını yenebilir, ellerini İslam topraklarından kesebilir. Yeter ki şehadet bilinciyle dirilip ölüm korkusunu yenebilsinler ve vahdet ipine sarılıp İslam kardeşliği potasında bir araya gelebilsinler. O zaman Batının yenilmezlik tılsımının nasıl yerle bir olduğunu görecekler.