Biliyorsunuz ülkede “Kur’an bize yeterdir. Kur’an’da zaten her şey var.” diyen bir kesim vardır. Yazımın başında benim de onlardan biri olduğumu belirterek devam edeyim; yıllar önce cezaevi koridorunda beyaz takkeli, sakallı bir gence rast gelmiştim. Ona hemen ısınmıştım. Ona selam verdim. O da bana ısınmış olacaktı ki hemen hangi koğuşta kaldığımı sordu.
Tanışma faslını hızlı geçtik. Zaten öyle yapmamız gerekiyordu. Çünkü cezaevi koridorundaydık. Ona bizde okunabilecek kitaplar olduğunu okumak isteyip istemediğini sordum. “Hangi kitaplar?” diye sordu. Koğuşumuzda hadis kitapları olduğunu söyledim. Yüksek sesli bir tepki verdi; “Hayır, ben Kur’an’dan başka hiçbir şey okumam. Bize lazım olan her şey Kur’an’da var. Küçük büyük ne varsa zikredilmiş. Ben cezaevine girdiğimde Fatiha’yı bile okumasını bilmiyordum. Namaza başladım. Kur’an bize yeter…”
Evet, o da tuzağa düşmüştü. Kur’an’da namaz vardı. Ama nasıl kılınacağının, hangi vakitlerde kaçar rekât kılınacağına dair pratiğin peygamberin sünnetinde olduğunu söyleme fırsatım olmadı. Papağanvari bu sözlere yabancı değildim. Noktasız virgülsüz nutkunu dinleyebilmiştim sadece.
Geçenlerde İttihadül Ûlema üyelerinden Molla Osman Teyfur’un konu ile ilgili kısa bir yorumuna denk geldim. Söyle diyordu Seyda: “Kur’an’ı Kerim bize yeter, başka bir şeye ihtiyacımız yok” diyen bir kesim var. Bununla yetinmiyorlar Peygamberin Kur’an’ı tefsir etme ve hadisleriyle açıklama yetkisi yok diyorlar. Hâlbuki Allah (cc) Kur’an’da şöyle buyurmaktadır; “Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye” (Nahl:44)
Şöyle devam ediyordu Seyda: “Allah Peygamberimizi göndermiş olduğu ayetleri açıklasın ve biz anlayalım diye göndermişken bizim Kur’an ayetlerinin hepsini anlıyoruz dememiz peygambere ihtiyacımız yok anlamına gelmez mi?” Seyda sorusunda haklı. Evet, bu durum peygambere sadece mektup getiren bir postacı gözüyle bakmak demektir.
Seyda’mızın daha soracakları var; “Rasulün bu ayetlerle ilgili bir açıklama ve tefsir yetkisi yoksa biz sıradan insanların böyle bir açıklama yetkisi nasıl olabiliyor?”
Ve Seyda’dan bir soru daha; “Bize Kur’an yeter. Peygamberin sözleri ve halleriyle bildiğimiz anlamda hadisleriyle ve sünnetleriyle Kur’an’ı açıklama yetkisi yok ve bizim de buna ihtiyacımız yok” diyenlerin kahir ekseriyeti ayetleri meallerden okuyor. Peki, bir meal yazan kişi meali açıklama yetkisini nereden alıyor? Ve bunda bir çelişki yok mudur?”
Çelişki olsa da söyleyeceklerini söylüyorlar ve taraftar da topluyorlar. Sosyolog Ali Şeriati bu tür konularla ilgili şöyle der; “Dünyanın en saçma fikirlerini dahi ortaya atsanız mutlaka etrafında kümelenecek birilerini bulursunuz.”
Seyda şöyle bitirmiş; “Rasulün açıklaması ve yaşantısı olmadan özellikle namaz, oruç ve zekât ile ilgili ayetlerin doğru anlaşılması mümkün değildir. Birilerinin açıklama ve mealleriyle anlamaya çalışacağıma Rasûlullah’ın açıklamasıyla anlamaya çalışacağım”
Yazımın başında Kur’an’ın bize yeter diyen bir kesim olduğunu ve onlardan olduğumu söylemiştim. Evet, gerçekten Kur’an bize yeterdir. Hayat rehberidir. Ama o art niyetli kesimden değilim. Onlar hile-hûda’ع ile peygamberi sadece mektup getiren bir postacı gibi görüp devre dışı bırakma hinliği peşindeler. Evet, Kur’an bize yeterdir. Bakın bize yeter dediğimiz Kur’an ne diyor; “Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun” (Haşr-7) Allah’tan korkmazlar! Görüldüğü üzere “Bize yeter” dediğimiz Kur’an direkt bizi peygambere yönlendiriyor. Peygamberden kaçış yok yani. Kaçarsanız kimliğiniz ve plakanız değişir.
Dahası “Kur’an bize yeter” diyen heriflerin yazdıkları bir ton kitabı bulunuyor. Bu herifler direkt olarak hadis ve peygamber düşmanı iken endirekt Kur’an düşmanıdırlar. Nokta.