Bu köşeyi takip ediyorsanız uzun zamandır Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın karşısına çıkacağını Cumhurbaşkanlığının yahşi cazibesi karşısında iradesine hâkim olamayacağını söylediğimi biliyorsunuz.
Geçen gün Sivas’ta yerel bir kanalda bilinçaltına hâkim olmayarak “Bir de beni deneyin” diyerek güçlü bir sinyal verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bunu bizim gibi sinyal olarak değil de adaylık ilanı olarak algıladı ve: “Aday olduğunu açıklamış, hayırlı olsun” diyerek Kılıçdaroğlu’na coşkuyu verdi. Öncesinde Ahmet Türk’ün Amerika’da Kılıçdaroğlu ile tesadüf ederken söylediği “Aday olursan seni destekleriz” diyerek verdiği coşkuyu da göz ardı etmemek lazım.
Kılıçdaroğlu resmen adaylığını açıkladığında Erdoğan’ın bir hayali daha gerçek olacak. Çünkü Erdoğan vurmaya alıştığı, neresine vuracağını iyi bildiği, defalarca nakavt ettiği, Kılıçdaroğlu’nu karşısında görmek isteyecektir.
CHP içerisinde de güçlü bir damarın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı olduğu biliniyor. Erdoğan’ın karşısında silik bir profil olacağını düşünüyorlar. Haksız da sayılmazlar.
Ticari geçmişi olan siyasetçiler siyasette de rakiplerine karşı daha avantajlıdırlar. Yıllar önce AK Partinin kurulduğu ilk yılda Erdoğan ve Baykal Uğur Dündar’ın moderatörlüğünde televizyonda kozlarını paylaştıklarında Erdoğan geçmişteki başarılarını ve bunu siyasete nasıl aktaracağını anlatmak amacıyla “Ben küçükken simit sattım. Bu simitlerin üzerine ne kadar koyabilirim…” deyince Baykal Erdoğan’ın sözünü tamamlamasına fırsat vermeden “Ben de simit sattım” diye atılmıştı. Kılıçdaroğlu’nun geçmişte simit sattığına dair elimizde herhangi bir veri yok. Varsa da bu ticari bilgisini siyasete yansıttığını göremiyoruz.
Ticaret konusunda acemi diyebiliriz. Bunu başörtüsü ile ilgili piyasaya sürdüğü malının veya hamlesinin ayağına dolanmasından anlıyoruz. Büyük bir özgüvenle ama hesabı kitabı iyi yapmadan kameraların karşısına çıkmış ve: “Gelin başörtüsü meselesini yasal güvenceye alalım” demişti. Demişti demesine de taraftarlarına saç baş yoldurdu. Ekonomik olarak en sıkıntılı dönemini yaşayan Erdoğan’a bir nefes aldırdı. Her ne kadar hesap uzmanı olsa da nefes aldırmakla kalmadı Erdoğan’ın onun nefesini keseceğini hesaba katmadı. Erdoğan: “Gel samimiysen başörtüsü meselesini anayasal güvenceye alalım” diyerek onun piyasaya sürdüğü malını sırtına alıp kaçmasını sağladı. Acemi Tüccar Kılıçdaroğlu’nun “Ben ne diyorum, o ne diyor” demekten başka söyleyeceği kalmamıştı. Konuyu kapatmaya çalışıyor ama Erdoğan’ın bunu seçimin temel malzemelerinden birini yapacağını hâlâ bilmiyor gibi.
Her ne kadar hesap uzmanı olsa da yaptığı yanlış dört işlemle, işlemlerinin sağlamasını yapmadan Erdoğan’ın karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Oysaki matematik dört işlemden ibaret değildir. Bunun geometrisi var, trigonometrisi var, integrali var, eğrisi büğrüsü var. Kolay değil bu işler.
Muhalefetin oylarını toplarken HDP’nin oyunu da teraziye katarak hesaplamaktadır. Böylesi bir işlemin farklı sonuçlara sebebiyet verebileceğini ise hesaba katmamış görünüyor. Eğer hesap uzmanımız ince hesaplar yapmaz da yola koyulursa birilerinin seçimlerden sonra ona Ziya Paşa’nın şu beytini okuyabileceğini de hesaba katmalıdır; “İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez, zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez"
Bir de işin siyasi matematik boyutu var. O da bir ayağının pergel gibi camide olmasını gerektirir ki kitleleri peşinden sürükleyebilesin. Kılıçdaroğlu’nda o mahareti de göremiyoruz. Siyasi rakibi Erdoğan’ın 20 yıl boyunca bir ayağı camiden çıkmadı. Üstelik Ayasofya gibi bir camiyi de camilere ekledi.
Fehmi Koru’nun Abdullah Gül’ü vardı. Garibim ne ettiyse kimseye kabul ettiremedi. Erdoğan 20 yıllık siyasi geçmişinde birçok kalemi köreltmişti. Onun da kalemini hiçbir kalemtıraşın açamayacağı şekilde körelttiğinden habersiz habire yazıp çiziyor…
Seçimlere 7 ay gibi bir süre kala Erdoğan rakipsiz olarak tek başına yol alıyor. Cumhurbaşkanlığı yarışını kimin kazanacağı şu bu hepsi fasa fiso. Kevni kaide gereğince nasıl isek öyle yönetileceğiz. Bizler de işimiz gereği yazıp çiziyoruz işte.