Zindan, mahpushane, hapishane, cezaevi… Bu gidişle bir yüzyıl belki de bir yirmi yıl sonra bu silsileye yeni bir isim eklenecek ve ismi ezaevi olacaktır. Buraların nasıl yerler olduğunu biliyor musunuz? Eğer yolunuz hiç düşmemişse bilmiyorsunuzdur. Eğer yolunuz düşmüş ve orayı 10 yıl 20 yıl mesken tutmamışsanız yine bilmiyorsunuzdur. Ben cezaevinin dünyanın cehennemi olduğunu düşünüyorum.
Oralar ruh ve bedene aynı anda özgürlüklerine tahdit konulan mekânlardır. Deve uzun bir süre susuzluğa dayanır ya… Benzer başka sair hayvanlar veya canlılar da kurulu sistemleri icabı bir süre bazı dış etkenlere dayanır ya…
İçinde bulunduğu bedeniyle beraber kafese tıkanan ruh da bazı dış etkenlere karşı belli bir süre dayanabiliyor. Ancak ruh beden kafesinde, beden zindan kafesinde olursa yeni bir fizik formülü ortaya çıkar. Kafes içinde kafes… İşte bu kafesler mengene gibi her iki taraftan ruhu sıktıkça sıkar ve bu hali sadece zindan ehli yaşar.
Düşünebiliyor musunuz bizim istediğimiz zaman istediğimiz parkta bahçede alabileceğimiz oksijeni zindan ehli, ruhu kafeslere tıkanan zindan ehli, zindan sahiplerinin istediği zamanda alabiliyor. Düşünebiliyor musunuz? Allah’ın oksijenine istediğiniz kadar ulaşamıyorsunuz. Günün belli saatlerinde hava almak için havalandırma denilen yerlere çıkabiliyorsunuz. Her gün teneffüs saatiniz vardır.
Allah’ın birçok taamına nimetine de yıllarca ulaşamıyorsunuz, kokusunu dahi alamıyorsunuz. Zindanlarda 50 yıl dahi kalsanız bir Allah’ın günü bizim “Kutulk” dediğimiz içli köftelere ulaşamazsınız. Rovîyê heşandî (Bumbar) yılların akışıyla literatürünüzden silinir. Bir 50 yıl daha kalsanız kahvaltıda omlet yiyemezsiniz.
Allah için bir işinizi görene az rastlarsınız. Ne isterseniz sizden dilekçe yazmanız istenir. Uzun yıllar sizi robot yapar.
Ceza almadan önce bir vekiliniz vardır. Ceza aldığınızda artık vasiniz de vardır. O andan itibaren siz çocuk yerine konulmuş oluyorsunuz. Yıllar uzadıkça sizi çeşitli hastalıklar bulur, manevra kabiliyetiniz iyice zayıflar. Ölümü satın almak istersiniz.
Bir gün 20 kişilik koğuşta kalan bir mahkûma sigara içip içmediğini sormuştum. Koğuşta 17 kişinin sigara içtiğini söylemişti. Küçük bir odada 17 kişinin sigara içtiğini düşünseniz bile nefesiniz kesilir.
Mahkûmlar hayat hikâyelerini anlatırsa, yaşadıklarını yetkililere iletebilseydi hiçbirisinin gözlerine uyku girmezdi.
Geceler ruhun dinlendiği anlardır. Beden uyuyacak ruh dinlenecek. Ama nerede o lüks! Evlerimizde 2 kişinin uyuduğu odalarda, mekânlarda 20-30 zindan ehli uyuyor ya da uyumaya çalışıyor.
İstediğiniz zaman istediğiniz kadar banyo yapamıyorsunuz. Size verilen sıcak suda bile tahdit var. Hem suda hem de sürede…
20-30 kişiye bir tuvalet… Yaşamayan bilemez, anlayamaz.
Paranın yüzünü göremezsiniz. Cezaevlerinde para dijitaldir. Gerek harcamada gerekse eşyaların alımında da bu paraya tahdit konulmuştur. İstediğiniz kadar harcayamazsınız, istediğiniz her şeyi alamazsınız.
Zindan ehlinin yaşadığı deprem, etkisini uzak diyarlarda gösterebiliyor birçok yuvayı temelinden sarsarken birçok yuvayı yıkabiliyor.
Yıllar uzayınca ruh sıkılır sıkıntısından ruh -can sıkıntısı denilen şey- bedeni kemirmeye başlıyor ve beden çürümeye yüz tutuyor.
Dışarısı ahlâkî çöküntü yaşarken içerisi ruhsal çöküntüler yaşamaktadır. Hastalandığınızda doktora gidemiyorsunuz. Burada da tahdit vardır. Doktora zindan sahibinin belirlediği günlerde ancak gidebiliyorsunuz.
Adalet Bakanı geçenlerde vefat eden bir madencinin mezarında Kur’an-ı Kerim’i tertilen okudu. Cezaevlerinde bulunan Kur’an âşıkları bu manzarayı görse sinir krizi geçirir.
Seçimlerin yaklaştığı bu dönemde hükümet her kesime bir dal uzatacak gibi gözüküyor. Hükümet aileleriyle beraber sayıları milyonları bulan bu kesime yönelik bir adım atmayacak mı? Halkın önemli bir yekûnunu tutan bu kesime bir dal uzatmayacaksa da bir kırşık bir çöp uzatılmayacak mı?
Kısacası Türkiye’de sadece ekonomik mağduriyet yok demek istiyorum. Lirayla beraber yerlerde sürünen milyonlar var. Onları da kaldırmak gerek demek istiyorum.