Adından çokça söz edilen 6284 sayılı kanunun adı "Ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair kanun"
Fakat bu kanunda aile yapısını korumaya yönelik herhangi bir madde yok. Bugün ailenin içinde bulunduğu sorunları tek tek ele aldığımızda birçok başlık karşımıza çıkıyor;
Evlilik yaşının yükselmesi
Evlilik oranlarının azalması
Boşanmaların artması
Doğum oranlarının düşmesi
Evlilik dışı ilişkilerin artması
Zinanın çoğalması
Tek ebeveynli aile modellerinin toplumda yer etmeye başlaması
Peki, Aileyi koruma adını taşıyan bu kanun, saydığımız hangi soruna çözüm üretiyor dersiniz.
Tabi ki hiçbirine.
Saydığımız sorunların hiçbirinin çözümünü bünyesinde taşımıyor.
Aileye dair sorunları görmezden gelen bu kanun nasıl oluyor da aileyi koruma kanunu adını taşıyor? Cevabı çok açık, başlık üzerinden bir algı mühendisliği yapılmış. İnsanların başlığa aldanıp içeriği sindirmesi amaçlanmış.
Üstelik bu kanunun, dönemin Aile Bakanı Fatma Şahin'in toplam 300 civarında feminist ve LGBT savunucusu kurumun katkılarıyla hazırladığına dair bilgiler mevcut.
Yani İstanbul Sözleşmesinin gereği yapılmış ve Küreselciler tarafından fonlanan feminist ve LGBT savunucuları bizzat bizim aile yapımızın kökünü kazımak için Aile Bakanlığı bünyesinde bir araya gelmiş. Kanunun tüm maddelerini şekillendirmiş.
Kanun yürürlüğe girdiğinden bu yana, Küreselcilerin fonladığı medya organlarıyla kol kola vermiş algı mühendisliği yapan bu kuruluşlar, boşuna kendi elleriyle yaptıkları bu putu kutsamıyorlar. Çünkü bu putun koruyuculuğunu yapmak şartıyla, onun ekmeğini yiyorlar. Putlarına her dokunulmaya kalkışıldığında yok efendim ülkeye şeriatı getirecekler, kadınlar geleceklerinden endişeli, çocuk yaşta evlilikleri onaylayacaklar gibi iftira mezelerini hazırlayıp servis ediyorlar.
Etrafı tozu dumana katıp gerçekleri ters yüz edecek şekilde kirli bir algı yürütüyorlar. Peki bu gidişata, bu ayak oyunlarına bir dur denilmeyecek mi?
Küreselciler içimizdeki beslemeleri aracılığıyla yaklaşık yüz yıldır İslam’a ve geleneklere dayalı aile algımızı değiştirmek için toplum mühendisliği yaparken son yirmi yıllık iktidarlığı içerisinde bu gidişatı durdurmayan Hükümet bu dönem de seyirci mi kalacak?
Küreselciler bilimsel tüm argümanları kullanarak annelik, babalık, eşlik, evlatlık algısını istedikleri gibi inşaa ediyorlar. Ailenin her bir ferdini birbirinden kopartıp özgür ve sorumsuz bir birey olarak yeniden konumlandırıyorlar. Aile hiyerarşisinin en tepesinde olan, yani Allah’ın saygın, sözü dinlenmeye layık, evlatlarını yönlendirme hakkı verdiği anne babayı en aşağı konuma indirgeyip, değersizleştiriyorlar. Yaşlıları bir baş belası gibi gösteriyorlar. Evlatlardan ebeveynlerine karşı hürmet, saygı, fedakarlık, özveri gibi duyguları köreltip bencilleştiriyorlar. İlişkilerin bu düzeye geldiği, anne babanın etkisinin geçersizleştiği, halalık, amcalık, teyzelik, dayılık gibi değerlerin yok edilmeye yüz tutulduğu, sılayı rahimin bitirilmeye çalışıldığı bir toplumda bir süre sonra aile diye bir şey kalır mı?
Ailenin baskıcı bir kurum olduğuna, evliliğin yük olduğuna, bekarlığın sultanlık, özgürlük olduğuna, zinanın insan hakkı olduğuna, çocuk sahibi olmanın dert sahibi olmak olduğuna, kariyerin herşey olduğuna, kocaya hizmet etmenin eziklik, işyerindeki patrona hizmet etmenin ise özgürlük olduğuna inandırılan bir toplumda bir süre sonra aile diye bir şey kalır mı?
Çözüm aileyi yeniden kendi kavramlarımızla inşa etmek. Her bir aile ferdini kendi değerlerimiz doğrultusunda yerli yerinde oturtmak, herkesin kendi konumunun gerektirdiği sorumluluklarını belirgin kılacak şekilde bir düzenleme yapmak. Eğitimden medyaya, kültürden sanata kadar kendi değerlerimizle inşa ettiğimiz aile algısının yeni nesillerde yer etmesi adına yeni Politikalar geliştirmek
Aileyi yıkan yasalardan bir an önce kurtulmak.