Suriye’deki rejim değişikliği belki de en fazla CHP’lilerin dengesini bozdu.
Şam’a ziyarete gitmeyi düşünen, rejim yıkılırken Suriye’nin son diktatörü ile görüşülmesi gerektiğini söyleyen partinin genel başkanı, şimdi de yeni hükümetin nasıl olması gerektiğine dair önerilerde bulunuyor. “Tüm Suriyelileri temsil eden bir geçiş hükümeti kurulması elzemdir” diyerek birilerinin haklarını savunuyor güya.
“Esed rejimi Suriye’nin kaçta kaçını temsil ediyordu ve siz buna hiç karşı çıktınız mı?” diye sormanın gereği yok.
Suriye’de olaylar başlayıp hükümet cephesinden rejimin aleyhine mesajlar verilince CHP’li gazeteci Barış Yarkadaş şöyle demişti: “Erdoğan BAAS’çılığı kötü bir şey sanıyor. BAAS’çılık bağımsızlıkçılıktır… Antiemperyalizmdir.”
Doğu Perinçek ise bir televizyon programında meseleyi daha net kelimelerle izah etmişti: “BAAS Partisi anti emperyalist tavırlıdır. Kemalizm gibidir. BAAS Arapların milliyetçi, sosyalist, laik eğilimli bir partisidir.”
Perinçek ve CHP’nin ortak paydasının Kemalizm olduğundan yola çıkarak “BAAS’ın yıkılmasından” neden rahatsız olduklarını anlamak zor değil.
Yargısız infazlar, heykeller, tek parti despotizmi, İslam düşmanlığı, zindanlar, sürgünler, ırkçılık, asimilasyonculuk… Bunlar BAAS’ın uygulamaları; ama size ayrıca tanıdık geliyor öyle değil mi?
Bir ara Kılıçdaroğlu özeleştiriden söz etti, “CHP de hata yaptı” gibi laflar etti; ama bunun altı doldurulup yeni bir yol haritası konmadı ortaya.
Hatta Kemalistler çok öfkelendi.
Bir defa şu gerçeğin göz ardı edilmemesi lazım:
CHP ya hiç aynaya dönüp bakmıyor, kendi tarihini okumuyor ya da sadece kendi yazdıkları tarihleri okuyorlar.
Bakın parti sözcüsü Deniz Yücel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da hakaret ettiği konuşmasında şunları söylemiş:
“Aklı ve bilimi esas alan, çağdaş ve laik eğitim sistemini ortadan kaldırmaya çalıştığınızda karşınıza CHP çıkar… Demokrasiyi askıya aldığınızda, basın ve ifade özgürlüğünü yok edip gazetecileri tutukladığınızda karşınıza CHP çıkar… Yüzünüzü medeni dünyaya dönmeniz gerekirken “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesini unutup, yüzünüzü Orta Doğuya döndüğünüzde karşınıza CHP çıkar...”
Eğitimde yasakçılığın, ideolojik dayatmacılığın, faşist baskıların en net örneklerini verenler utanmadan “akıl ve bilimi” esas almaktan söz ediyor.
Seçim öncesi “7 Haziran sonrası ilk işimiz bu kirli gazetelerin tamamına el koymak olacak” diyen bir parti utanmadan “basın ve ifade özgürlüğünden” söz ediyor.
Açıklamanın en utanmazca olan kısmı ise “Demokrasiyi askıya aldığınızda karşınıza CHP çıkar” iddiasıdır herhalde.
Samimi olsalar ilkesel bir duruş sergiler ve darbelerin tümüne karşı çıkarlardı; ama halen 27 Mayıs’ı, 28 Şubat’ı savunan bir zihniyetten söz ediyoruz. 27 Nisan “e-muhtırası”na bile açıkça destek verdiklerine dair mesajlar arşivlerde duruyor. Küresel emperyalizmin, taşeronlarına yaptırdığı 15 Temmuz girişimi için “tiyatro” dediklerini, parti genel başkanının darbecilerin tanklarının arasından geçerek bir partilinin evinde kahve içerek darbeyi izlediğini kamuoyu unutmadı.
Başta dedik ya, dengeleri bozulduğu için tam olarak ne dediklerinin farkında değiller.