Aynur Sülün

Batının Teknolojisiyle Kendi Kültürünü Koruma İddiası

14.08.2024 01:00:15 / Aynur Sülün

Osmanlı son dönemlerinde sorunlarına çare arama derdindeydi. Tabi sorunlarına baktığı ayna Batının uzattığı boy aynasıydı. Batı, kendisini nasıl görmesini istiyorsa önüne öyle bir ayna tutmuştu. Üç kıtaya hükmeden Osmanlı, kendisini kendi gerçekleriyle yüzleştirip, iç muhasebeye tabi tutacak ve kendi reçetesini keşfetmesine yardımcı olacak olan aynasını bir kenara fırlatmıştı bile. Batının aynası artık ona göre daha parlaktı. Aydınlanma, yenilenme, reform, felsefe ve teknolojinin kaynağının Batı olduğuna inanmasıyla başlamıştı her şey. Kendinin olan değersiz, Batıya ait olan değerliydi artık.

 Batı beslemesi kesimlerin sesi de bu anlamda fazlaca yükseliyordu. İlerlemek için Batıya ait ne varsa olduğu gibi alınmalı, eskiye ait olan her şeyden vazgeçilmeliydi. Ne de olsa Hümanizm, Batıdan çıkmış diyordu Ahmet Cevdet Paşa.

İslamcı/Osmanlıcı denilen kesim ise bilim ve tekniği Batıdan alıp kültür ve geleneğimizi koruma ilacını teklif etmişti. Batıdan alınanlarla sözde teknolojik gelişme sağlanacak, inanç ve kültürel değerlerimiz de korunacaktı.

Bir kesim daha vardı ki Ziya Gökalp’ın başını çektiği Ulusçulardı. Onlar İslam öncesi Türk kültürünün yeniden canlandırılması, bilim ve tekniğin de Batıdan alınması gerektiğini söylüyorlardı. Gökalp, bir Yahudi olan hocası Moiz Kohen’den aldığı derslerle Türk milliyetçilik akımının öncülüğünü üstlenmişti. Üstelik Yahudi Localarına bağlı ve Osmanlının yıkılmasında rol alan proje bir isimdi.

Gelelim Osmanlının son dönemlerinde her kesimin çözüm olarak ortaya kattığı Batıdan bilim ve tekniği alma meselesine. Batıdan bilim ve tekniği aldık almasına da bu durum iddia edildiği gibi kendi teknolojik gelişmemize kapı açmadı, Batıya bağımlılığımız devam ediyor.

Ürettiği her teknik aletle bizi kendisine esir ediyor. Tüm yaşam biçimimizi, alışkanlıklarımızı, hayata dair algılarımızı yönlendiriyor. Bulaşık makinasının ilk çıktığı zamana döndüğümüzde, makine öncesi mutfak anlayışımız, yemek yeme alışkanlıklarımız, misafir ağırlama kültürümüz ve tabak-çanak sayımızla sonrası aynı mı? Asla! Mutfaktaki tüm eşyaların sayısı arttı. Ortak tabakta yemek yeme, aynı bardaktan su içme, daha az mutfak eşyası kullanma alışkanlıkları bitti, yerini israfa dayalı, sofrayı dahi bölen, parçalayan, bereketi azaltan bir anlayışa bıraktı. Artık kimse kimsenin kullandığı bardaktan su da içmiyor. Üretilen her alet bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken, diğer yandan bizleri daha fazla tüketen, israfcı bireycikler haline getiriyor.

Evlerimizi, ceplerimizi, evlatlarımızın zihinlerini, duygularını istila eden sosyal medya platformlarının sahipleri yine Batılılar. Onlar bu platformları her yönden zihinlerimizi, yaşam biçimlerimizi şekillendirme ve ahlaksızlığı yaymada birer araç olarak kullanıyorlar. Küçük yaştaki çocuklarımız için üretilen içerikler dahi kan donduruyor. Dibine kadar ahlaksızlıkların pazarlandığı, reklamının yapıldığı, normalleştirildiği bu platformlar aracılığıyla işgalin en beterini yaşıyoruz. Boşanmalar artıyor, evlilikler azalıyor, zina ve sapkınlıklar çoğalıyor, küçük yaşlarda suça iştirak edenlerde, ruhsal hastalıklara yakalananlarda artış yaşanıyor. Çıplaklık, içki, kumar gibi kötü alışkanlıklar çoğalıyor. Acilen tüm bunların önüne geçecek adımlar atmak gerekiyor. Sosyal medya ıslah edilmedikçe atılacak her adım yetersiz kalacaktır.

Öncelikle yerel Sosyal Medya platformları oluşturulmalı, var olan platformlar denetlenip gayri ahlaki içeriklere sansür uygulanmalıdır. Aksi takdirde binlerce yıllık İslam medeniyetine beşiklik etmiş bir milletin evlatlarını ahlaksızlık tufanında kaybedeceğiz Allah muhafaza.

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar