İnsanoğlu fıtrat üzerine doğar. Yani yeni doğan çocuk özünde iyidir, iyiye yönelir. Bu çocuk fakiri ve düşkünü gördüğünde ona acır, merhamet duyar. Bir haksızlık ile karşılaştığında kalbi adaletten yana atar. Hem bu çocuk gariban için öfkelenir, hatta zulmü bitirmek adına mücadele etmeyi dahi göze alır. Buna karşın bu yüreği temiz çocuk kavganın-gürültünün ve başkasına zarar vermenin de kötü olduğunu bilir. Bundan dolayı bu çocuk herkesin iyiliği ve mutluluğu için çabalar. Lakin sonrasında, hadis-i şerifte de belirtildiği gibi, çocuğun anne-babası ve yakın çevresi onu temiz fıtratından maalesef uzaklaştırır.

Yakın dönem gelişim psikolojisinin önemli isimlerinden biri olan Elliot Turiel de çocuklarda ahlaki gelişimden bahsederken, ahlaki davranışların temelde başkalarına zarar vermeme ve iyilikte bulunma güdüleri üzerinden şekillendiğini ifade eder. Buna göre ahlaki davranışlara şunlar örnek olarak verilir: yalan söylememek, hırsızlık yapmamak ve adaletli olmak. İşte bundan dolayı bu yaklaşıma göre ahlaki davranışlar kişiden kişiye değişiklik göstermezler, yani bu davranışlar evrensel bir niteliğe sahiptirler. Nihayetinde Turiel de fıtrat kelimesini değinmeden, çocukların fıtrat üzere doğduğunu ifade etmektedir ve ahlaki davranışlar için de bu temiz fıtratı işaret etmektedir.

Her ne kadar insanın yaşı ilerledikçe ahlaki olmayan davranışları tecrübe etme ihtimali artsa da ahlaki davranışların kaynağı olan temiz fıtrat, insanın iç aleminde var olmaya devam eder. Özellikle çok fazla pisliğe bulaşmamış, ortalama bir hayat süren kimseler için bu temiz fıtrat, zamanla bir ahlaki karar mekanizması olarak görev yapan “vicdana” evrilebilir. Böylece insan iyi olana yönelir, zulme en azından kalben karşı durur ve nihayetinde herkesin iyiliğini ve mutluluğunu düşünür. İnsanın içerisindeki bu vicdan mekanizması yıllar sonra dahi sahibini her yanlışa ve her haksızlığa karşı rahatsız etmeye devam eder.

Öte yandan vicdan denilen mekanizma gayet basit bir çalışma sistemine sahiptir. Öyle grift, karmaşık ya da içinden çıkılmaz değildir. Tek yönlüdür. A noktasından yola çıkılmışsa her seferinde B noktasına ulaşılacaktır. Çünkü vicdan denkleminde C, D veya E noktaları genellikle yoktur. Nihayetinde bir yerde zulüm, haksızlık varsa vicdan onun karşısında konumlanır. Buna karşın bir yerde iyilik ve merhamet varsa vicdan kendini oraya ait hisseder. Hem bundan dolayı küfürle abad olunur lakin zulümle abad olunmaz denilmiştir. Yine benzer bir şekilde bir devleti sevgi kurar lakin onu devam ettiren adalettir denilmiştir.

Hem risalet davasının öncüleri, yani peygamberler de davalarına vicdan mekanizmasına seslenerek başlamışlardır. Öncelikli olarak garibanın ve düşkünün ellerinden tutmuş, sistematik zulümlere karşı mücadele etmişlerdir. Yoksulu giydirip yolda kalmışlara kol kanat olmuşlardır. Böylece maşer-i vicdanda haklı olmuş, haklı kalmışlardır. Çevrelerindeki insanlar onlardan hep emin olmuşlardır. Onlara düşman olanlar dahi onların merhamet ve adalet duygularına kefil olmuşlardır. Neticede kamu vicdanında bu yer edinmişlik dünyevi başarıyı da beraberinde getirmiştir. Efendimiz (sav) örneğinde olduğu gibi insanlar haklı davanın etrafında fevç fevç yer edinmişlerdir.

Hiç şüphesiz günümüz kamu vicdanı da Gazze etrafında buluşmuştur. Gazze’de işlenen cürümler insanlık alemini doğal olarak tepki göstermeye sevk etmiştir. Dünya’nın hemen her yerinde Gazze ile dayanışma etkinlikleri yapılmış, kamu vicdanı hiç değilse sözleri ile müstekbirlere karşı durmuştur. Bu duruma ek olarak Gazze direnişinin esirlere ilişkin tavırlarını merhamet ve adalet düsturları üzerine belirlemeleri kamu vicdanını bir kez daha fethetmiştir. Hem bunun bir sonucu olarak siyonistlerin dünya üzerinde en güçlü oldukları şehirlerden biri olan New York’ta, Gazze’den yana net tavır sergileyen Zohran Mamdani belediye başkanı seçilmiştir. Allah’ın izniyle Gazze etrafında buluşmuş bu kamu vicdanı daha nice zaferlere sebebiyet verecektir.