İnsanoğlu, birey bazında tecrübe ettiği kimi duygu, düşünce ve davranışları sahip olduğu grupları için de yaşar. Bir insan, kendi şahsi meselesine sevindiği gibi aidiyet hissettiği bir grubun güzel bir hadisesine de sevinir. Benzer şekilde, kişi kendisine yönelik bir tehdit algılamasında nasıl korkuya kapılıyorsa sahip olduğu kimliklerin saldırı altında olması da kişiyi korkuya sevk eder. Hem bundan dolayıdır ki bir kişinin kutsallarına sövmek, bazen o kişiyi kendi şahsına sövmekten daha beter etkiler. Böylelikle o kişi grubu için öfkelenir ve kendi şahsı için vermeyeceği tepkiyi verir.

Hiç şüphesiz suçluluk ve mahcubiyet hissiyatı da bu cihetten ele alınabilir. Kişi bir hata ettiğinde ondan suçluluk duyması ve bu davranışının sonucunda da özür dilemesi beklenir. Aynı şekilde bir grup adına da bir yanlış veya hata yapıldığında, bundan dolayı grup temsilcilerinin mahcubiyet hissetmesi ve özür beyanında bulunması beklenmektedir. Hem nasıl ki kişiler arası ilişkilerde özür dileme hatanın kabulüne ve tekrar edilmeyeceğine işaret ediyorsa, aynı şekilde özür dileme, gruplar arası ilişkilerde de aynı şeylere dalalet etmektedir. Böylece iki grup arasındaki ilişkilerin iyileşmesi ve hataların karşılıklı olarak engellenmesi sağlanır.

Bununla birlikte bir özrün makul bir özür olabilmesi için taşıması gereken şartlar vardır. Bu şartlar hem kişiler arası hem de gruplar arası özürler için geçerlidir. Buna göre özür dileyen kişi veya grup özründe samimi olmalı ve yaptığının bila şart-u kayd hata olduğunu kabul etmelidir. Ayrıca hata sahibi kişi veya grup, yaptığı hatanın bir daha tekrar etmeyeceğine teminat olmalıdır. Son olarak hata sahibi kişi veya grubun, hatadan etkilenen kişi veya gruba, yani mağdur olana tazminat ödemesin gerekmektedir. Bunun sonucunda, mağdur olanın hatadan kaynaklı maddi-manevi hasarı giderilmiş olur.

Devletler ve benzer siyasi oluşumlar da büyük gruplar olarak kimi zaman yapıp ettikleri hatalar yüzünden özür dilediklerini beyan ederler. Böylece geçmişte yaşanmış kötü, çoğu zaman acı hadiselerin bir daha tekrarlanmamasını temenni ederler. Lakin iş politik boyuta gelince, beyan edilen özürler de politik hale gelebiliyorlar. Buna göre özür asıl amacından saptırılarak politik emellere araç haline getirilebiliyor. Öyle ki birkaç kelime ile geçiştirilen bu özürler, politik yapıların kendilerini temize çıkarma veya sorumluluğu karşı tarafa yükleme hamlelerine evrilebilmektedir. Hele hele işin içinde israil terör devleti olunca ortalık politik özürler çöplüğüne dönüşebilmektedir.

Hem işgalci israilin Katar saldırısı sonrası perdelerin ve kameraların ardından özür dilediğini ifade etmesi, özrün tam olarak politik bir malzeme haline getirilmesi halidir. Burada işgalcilerin yaptığı saldırıyı kayıtsız şartsız hata olarak nitelendirmesi söz konusu değildir. Kimse de böylesi saldırıların tekrarının olmayacağı konusunda garanti vermemektedir. Ayrıca sadece Katarlı mağdurlara para cinsinden tazminatın verilecek olması kimseyi tatmin etmemiştir. Yani israil terör devleti bu özür ile kısacası şunu demektedir: Şu an için size ayıracak çok fazla vaktim yoktur, bundan dolayı size vereceğim bir miktar para ile oyalanın. Ne zaman ki sıra size geldi, yaptığımın çok daha fazlasını başınıza getireceğim!

Bir de bu özür işgalci siyonistlerin ilk politik özrü değildir. Daha önce Mavi Marmara gemisine yapılan saldırı nedeniyle benzer tiyatro sergilenmiş, israil yine telefon ile Türkiye’den özür dilediğini söylemişti. Kamuoyu, özür dilenirken ‘sorry’ kelimesi mi yoksa ‘apology’ kelimesi mi kullandı diye tartışırken, terör devleti, özrün kabulü için şart koşulan Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılmasını hiç gündemine almamış, hatta ablukayı katmerleştirerek genişletmişti. Nihayetinde, o zaman için de özür sadece politik bir araç olarak kullanılmış geçici bir süreliğine ben üzerime düşeni yaptım algısı oluşturmuştu.

Gazze’de iki yıldan beridir süregelen soykırıma, ateşkes arasının verilmesi ile birlikte, cılız da olsa bazı sesler, israilden özür ve bağlantılı olarak tazminat talebinde bulunmaktadır. Elbette terör devletinin katlettiği 70 binden fazla kişi için özür dileyeceği beklenmemektedir. Ya da büyüklüğü 70 milyar doları bulan Gazze’deki yıkım için tazminat ödeyeceği düşünülmemektedir. Hem öyle olsa dahi bu özrün de politik bir hamle gereği olup olmadığı bilinmemektedir.

O halde yapılması gereken nettir. Çalışmak. Hem de öyle bir çalışmak ki sonucunda işgalci israile özür diletsin, verdiği en ufak bir zararı dahi maddi-manevi tazmin ettirsin ve bir daha aynı hatayı yapacak cüreti bıraktırmasın.