Bu hafta Dünya’nın dört bir tarafında bir anda barış rüzgarları esmeye başladı.

Hindistan-Pakistan arasındaki çatışma bir anda ateşkes ile rafa kalktı.

Rusya ile Ukrayna arasında yaklaşık 3 yıldır süren savaşın sona erdirilmesi için İstanbul adres gösterilerek en üst düzeyde görüşme startı verildi.

Siyonist işgal rejimi Suriye konusundaki planlarında tutunamayarak çark etti. Sözde Dışişleri Bakanı katil Gideon Sa’ar “İyi ilişkiler kurmak istiyoruz, istikrar istiyoruz...” diyerek yeni bir dönemin yaklaştığını gösterdi.

Yetmedi Gazze’de 18 aydır ABD’nin garantörlüğünde sürdürülen soykırım ve vahşet HAMAS’ın ince manevrasıyla ilk defa büyük bir hedefle noktalanmaya doğru gidiyor.

HAMAS, İşgal rejimini safdışı bırakarak ABD ile direkt görüşme masasına oturmuş ve ‘Bağımsız Filistin Devleti’nin ilk taşını döşemiş oldu.

Türkiye halkı için belki bunlardan da çok takip edileni ‘Devlet ile Pkk arasında’ aylardır süren görüşmelerle Pkk’nın kendini FESHETME kararını oldu.

Ancak asıl zor günler şimdi başlıyor denilebilir.

“Bir derede iki balık kavga ediyorsa az önce oradan bir İngiliz geçmiştir!’ şeklindeki meşhur Kızılderili sözünü Ortadoğu’da Siyonist Yahudilere uyarlamanın hiçbir mahzuru olmadığı söylenebilir.

Ortadoğu’daki hassas sorun merkezlerinin tümü İngilizler maharetiyle özenle ayarlanarak çizildi.

Süreç içerisinde Siyonstler, bu sorun noktalarını kullanarak çevre ülkeleri tek tek parçalamaya ve küçültmeye çalışıyor.

Siyonistlerin son dönemde bu konuda en çok kullanmak istediği yapı şüphesiz Pkk’dır.

Dört ülkede yaklaşık yarım asırdır yapılanması olan Pkk’nın merkezi aklı Türkiye kökenli olduğu için her zaman en büyük hedefi Türkiye oldu. Masaya Türkiye ile oturması da başka bir anlam taşır.

Pkk, PJAK, PÇDK ve PYD şeklinde dört güçlü şubeye ayrılan Pkk-KCK daha önce PJAK’ın İran ile yaptığı anlaşmaya benzer bir anlaşma ile silahlı faaliyetlerine son verme kararı aldığını ve askeri kanadını feshetmeye gittiğini söylüyor.

Güvenlik amacıyla iki ayrı yerde 232 delegenin bir araya gelerek verilen karar beraberinde birçok soru getiriyor ki verilecek cevaplar merakla bekleniyor.

Mesela;

-Bağımsız Kürdistan veya Federatif yapı hedefiyle yola çıkan ‘Komünist’ Pkk’nın günün sonunda ‘Demokratik siyasetin güçlendirilmesi’ karşılığında tüm silah ve mühimmatını teslim etmeyi kabul etmesi yarım yüzyıl sonra Kürd halkı tarafından nasıl karşılanacak?

-PJAK, İran’da siyaset kisvesi altında yoğun faaliyetlerine devam ettiği gibi Pkk da Türkiye’de organizeli/hiyerarşik çalışmalarına devam edecek mi? Yoksa sahadaki hiyerarşik yapı tüm yetkilerini DEM Parti’ye devrederek normal vatandaşlar mı olacak?

-Şengal ve Mahmur gibi alanlardaki yapılanmanın kaderi ne olacak?

-Belki de soruların en önemlisi; “Turpun büyüğü!” olarak görülen SDG’nin pozisyonu ne olacak?

80 ila 100 bin arasında eğitimli silahlı güce sahip olan ve Suriye’nin verimli bir kısmını elinde tutan Suriye Demoktatik Güçleri’nin (SDG) bu anlaşmanın dışında tutulduğu anlaşılıyor.

Çünkü gerek Salih Müslim gerekse de genel komutanları Mazlum Abdi, SDG’nin bu kararın dışında olduğunu belirttiler. Nitekim Türkiye’den de bu konuda ciddi bir baskı görülmemekte.

Amerika tarafından küçük ölçekli bir devlet kadar modern ve yeni nesil silahlarla (buna hava savunma sistemleri dahil) stratejik donatılan SDG, bu anlaşmayla birlikte kendi bölgesinde gayr-i resmi olarak özerk bir yapı şeklinde yoluna devam mı edecek?

Yani Türkiye’de eylem yapma kapasitesi % 1-2’lere inmiş olan Pkk, SDG varlığı karşılığında bu anlaşmaya imza attı mı oluyor, yoksa Türkiye mevcut konjonktürü gözeterek Şara ile birlikte bu yapıyı yok etmeyi zamana mı yayıyor anlamak için beklemek gerekiyor.