Merhum Ş. Ebu Abdullah, her Müslüman için genel - geçer bir ilke olacak şöyle bir tespitte bulunur: “Tüm işlerin üzerine akıl ve hikmet ile gitmek gerekir. Bir işe güç ile girişip sonra tıkanma noktasına gelince akıl ve hikmete başvurmak, tüm enerji ve emeğin kaybına sebep olur. İslam'ın istediği akıl ve hikmetle hareket etmek budur.”
İslam âlemine, fert ya da kurumsal yapı olarak; bu ilkeyi projektör olarak tutun, bütün sorun ve tıkanıklıkların temelinde hesapsız ve hikmetsiz girişimlerin olduğu açıkça görülecektir.
Esasında bu husus; Hazreti İbrahim Aleyhisselamın dilinden hem bir dua hem de bir ilke olarak “ayet” olmuştur. “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni Salih kimseler arasına kat.” Şuara Suresi 83 ayeti kerime, bu bağlamda tefsiriyle beraber incelenmelidir.
Resulullah aleyhisselatu vesselam efendimizin meşhur: “Hikmet müminin yitik malıdır nerede bulursa alır.” Hadis-i şerifleri de aynı şekilde bu ana ilkeyi vurgular ve mavera yolculuğunun başköşesine koyar. Nasıl ki üreticisine bakılmaksızın cep telefonu bilgisayar diğer alet ve edevatlar alınıp faydalanılmaktadır, aynı şekilde İslam ile açık bir şekilde çatışmayan ve İslam’a antitez olmayan teori ve yöntemler de Hikmet cihetiyle alınabilir, faydalanılabilir.
İslam müktesebatındaki bu Hikmet meselesi, esasında güncel dünya gündemindeki reel siyaseti doğru okuyup, ona uygun karşılık olabilecek çözümler üretmek ve geliştirmektir. Esasında bir yönüyle hikmetin güncel karşılığı siyasettir. Toplumun sevk ve idaresi için gereken maddi ve manevi tüm koşulların anlaşılması ve sağlanmasıdır.
Yine Kur’an-ı Kerim’deki Hazreti Musa ve kendisine Hikmet verilen kişinin kıssasında ele alınan ana mesele de hikmetin nasıllığına dair vurgu ve yol göstermedir. Burada Hazreti Musa’ya birtakım Hikmet ve siyaset dersleri verilmiştir ilahi kudret tarafından. Asıl hadise budur. Haşa Kur’an-ı Kerim boş şey yazmaz. Ve bu olaylardan her bir tanesi dünya siyaset tarihindeki pek çok büyük hadiseye kaynaklık ve örneklik teşkil etmiştir.
Hazret-i Mûsâ, kendisine hikmet verilen kişiden; “Allâh’ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tâbî olabilir miyim?” (Kehf, 66) diye müsaade isteyince, Hikmet ehli (Hızır -aleyhisselâm-): “-Doğrusu, sen benimle beraberliğe sabredemezsin…” diye cevap vermişti. Hazret-i Mûsâ bunun üzerine, “İnşâallah beni sabırlı bulacaksın, senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim!” (Kehf, 67, 69) diye söz vermiş ve Hızır’la yolculuğa başlamıştı. Sonrasında kendisine Peygamberlik verilen hazreti Musa; kendisine Hikmet verilen zattan, Kur’an-ı Kerim’deki kısa da geçen birtakım olayların örnekliğinde dersler almıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu dersleri kendisine müntesip İslam ümmetine aktarmıştır.
Nitekim Davut aleyhisselam’ın da içinde bulunduğu Talut ve Calut ordularının çatışması sürecinde buna benzer ilginç bir örnek daha görmekteyiz. O da devrin peygamberi içlerinde olduğu halde, oradaki topluluk peygamberlerinden Allah’tan kendilerine bir idareci göndermesi talebinde bulunmasını istiyorlar. Normalde düşünülecek olursa doğal idarecileri peygamberleridir ve aralarındadır. Ta ki Allah Teâlâ, Talut’u kendilerine komutan ve idareci olarak gönderiyor. Bu da esasında üzerinde iyice düşünülmesi gereken bir husustur. Peygamberleri dilese vahiyle pekâlâ sevk ve idarelerini sağlayabilir, ama buna rağmen Allah Teâlâ onlara idareci gönderiyor. Buradaki hikmeti de iyi anlamak lazımdır.
Buna benzer yine ilginç bir örnek daha vardır ki; Hazreti İbrahim, Nebi olduğu halde, Hak Teâla onu imtihana tabi kılıyor. İmtihanı kazanıyor. Hak Teâlâ kendisini mükâfatlandıracağı zaman ise o mükâfat olarak İmamlık istiyor. Burayı çok iyi anlamak ve tahlil etmek lazımdır. Kendisi peygamber olduğu halde insanlara İmam olmayı bir mükâfat olarak Allah’tan istiyor. Ve Allah Teâlâ onu peygamberlikten sonra İmam kılıyor. Hadisi şerifte variddir ki; Resulullah aleyhisselatu vesselam: “Benim ümmetimin imamları, Ben-i israil’in Nebilerinden üstündür” demesi işte bu hikmete binaendir, bu hikmeti iyi anlamak lazımdır. Bu kısımlarda dikkat edilirse peygamberler kendilerindeki nebilik vasfına rağmen Allah-u Teala’dan başka birtakım vasıflar istiyorlar ki; bunlar Hikmet’in bileşenleridir. Bu üzerinde derince düşünülmeye değer meselelerdendir.
Mavera yolculuğundaki İslam toplumunun sevk-idaresi, özellikle de günümüzde geldiğimiz kritik süreç itibariyle derin bir Hikmet ve geniş bir basiret gerektirmektedir. Allah Teâlâ insanlığı Ümmet temelinde tanzim eder ve aynı kökten gelen İmam kontrolünde de sevk ve idaresini ister. Elbette ki kastımız müesses nizamların istihdam amaçlı imamları değildir. Ben-i İsrail’in Nebilerinden daha nitelikli İmamlara ihtiyacımız vardır ki, Gazze ve Mescid-i Aksa’da siyonist işgalcilerin; bir yüzünün geri kalanında ise dünya Müstekbirlerinin üstesinden gelinebilinsin… Wesselam…