Kendimi önce Müslüman sonra Kürt hissettiğimi tekrarlıyorum. Renklerin, şekillerin, genetik özelliklerin üstünlük aracı olamayacağına, ırkın başka ırk üzerindeki asimilasyonuna, zulmüne karşı durmanın, ırk savunusu olmaktan çıkıp hak-hukuk arayışına dönüştüğüne değinmiştik. Yani Müslüman Kürt, Kürtlere uygulanan asimilasyondan duyduğu acıyı Uygur Türklerine uygulanırken de duyar. Müslüman Türk, Uygur veya Balkan Türklerine uygulanan baskı ve asimilasyondan duyduğu rahatsızlığın aynısını Kürtlere yapılan asimilasyonda da hisseder. Çünkü ırk baskısı, ırk meselesini aşar ve bir Müslüman için hak-hukuk davasına dönüşür.

Madem asimilasyon, ırkçı baskılar Müslüman için hak-hukuk savunusudur; öyleyse öncelikle, Kürtler asimilasyona tabi tutulup zulme uğrarken buna sessiz kalan, mücadele etmeyen, asimilasyon ve zulüm yapanlarla işbirliği yapan Kürtlerin olduğu yerde Kürt olmak istemiyorum. Çünkü Müslüman Kürt, belki Kürt olduğu için değil ama hak-hukuk uğruna mücadele etmek zorunda olduğu için zulme ve asimilasyona sessiz kalamaz.

Ezilen, zulmedilen, asimilasyona uğrayan halkların da milliyetçiliği hatta faşizmi olur. Sadece kendi ırkının hakkını sadece ırkı olduğu için savunan kişinin yaptığı şey, düşmanlığını yaptığı ırkçılığın ta kendisidir. O esnadaki ırkçılığı (güçsüzlüğünden dolayı) belki baskıya dönüşmemiştir ama hissettiği ve istediği şey: tersten ırk savunusu talebidir. Karşıdakinin tarihsel üstünlük savunusuna karşı kendi tarihsel üstünlük savunusu, ötekinin kendi dilsel üstünlük savunusuna karşı kendi dilsel üstünlük savunusu vardır. Yani Şamanizme karşı Zerdüştlük, Ergenekon’a karşı Kawa anlatılarının kökeni aynıdır. Zamanla bu savunu onu öyle hasta etmeye başlar ki tamamen bir ırk benciline dönüşür. Önce “Kusura bakma Filistin, biz de esiriz!” sloganı geliştirir sonra ırk merkezli düşüncesi onu İşgalci Siyonizm'le işbirliğini meşru görmeye götürür. Kürt ırkının haklarının iadesi bahanesiyle işgalci Siyonistler, Haçlı Barbarlar’la işbirliği yapıldığı görüldüğünde bundan rahatsızlık duyulmayan Kürtlerin bulunduğu yerde Kürt olmak istemiyorum. “Ama karşı taraflar da aynısını yapıyorlar” söylemini adam yerine koymuyorum. Çünkü kim yaparsa yapsın hissettiğim iğretilik zaten aynı seviyede duruyor. Gazze için sokağa çıkanlara sırtını dönen, Siyonist markaları inadına tüketen, kalbi Siyonistler ve Haçlılarla beraber atan Kürtlerin olduğu yerde Kürt olmak istemiyorum.

Kürd’ün inkarı Müslümanı rahatsız etmiyorsa sorun vardır ama Allah'ın inkarı Kürd’ü rahatsız etmiyorsa da büyük sorun vardır. Allah'la aldatıldıkları söylemini Allah'tan kopuşa araç etmek isteyenlerin ekmeğine kaymak süren, “Önce Kürt, sonra Allah” söylemiyle Allah'ın inkârına alet olmadıklarını düşünen Kürtlere, inandıklarını iddia ettikleri Kur'an'ın Tevbe Suresinin 24. Ayetini hatırlatırım. O ayette Allahu Teala; kendisinin, Peygamberinin ve kendisi yolunda cihadın sevgisinin “ebeveyn, çocuk, kardeş, eş, aşiret…” sevgisinin öncesine yetiştirilmesi emrini veriyor ve bunu yapmayanları fasıklar topluluğu olarak damgalıyor. Sırf Kürt diye; Allah'ı, Peygamberlerini, kitabını inkâr edenlere destek veren Kürtlerin olduğu yerde Kürt olmak istemiyorum. Müslüman bir Kürt, Marksizme, Sekülerizme inanmış İslam düşmanlarının saflarını güçlü kılamaz, Allah'tan ve Peygamberinden nefreti tolere edebileceği Kürdistan hayali kuramaz. “Karşı taraf çok mu Müslüman? Onlar da kendi milletinin üstünlüğüne kendini adamış laik sekülerlerdir” savunusunu yine adam yerine koymuyorum. Çünkü Müslüman için zulmün ve kötülüğün kimden geldiğinin zaten önemi yoktur. Müslüman Kürt, zulme karşı başka büyük bir zulmün saflarına katılamaz. Tabi ki oturmaz, gider küfre bulaşmamış saflar bulur, olmazsa içinde Allah/Peygamber sevgisi olan yeni saflar oluşturmaya çalışır ama her halükârda zulme destek vermediği gibi küfre de destek vermez.

Allah hepimizi eşit, özgür, inanmış, her tür küfre ve zulme karşı duran kardeşler eylesin inşallah.