• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Misyonunu Yitiren İrtifa Kaybeder
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Hz. Resulullah (s.a.v); “Üstünlük ancak takvadır.” diye buyurmuş. Bu üstünlüğün yegâne ölçüsüdür. Kur`an-ı Kerim de; “… Allah’tan kulları içerisinde ancak âlimler haşyet duyarlar.” diye buyuruyor. Bu iki hüküm birleştirildiğinde ortaya...
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِي أَتَيْنَاهُ أَيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا فَأَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاوِينَ ﴿175﴾ وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَكِنَّهُ أِخْلَدَ إِلَى اْلأَرْضِ وَاَتْبَعَ هَوَيهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ اْلكَلْبِ إِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ ذَلِكَ مَثَلُ اْلقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبوُا بِأَيَاتِنَا فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ ﴿176﴾

Onlara, kendisine âyetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini anlat.

Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.

Hz. Resulullah (s.a.v); “Üstünlük ancak takvadır.” diye buyurmuş. Bu üstünlüğün yegâne ölçüsüdür. Kur`an-ı Kerim de; “… Allah’tan kulları içerisinde ancak âlimler haşyet duyarlar.” diye buyuruyor. Bu iki hüküm birleştirildiğinde ortaya; “İnsanların en üstünü olmaya aday tek bir zümre vardır. O da Allah (cc)’ın âlim kullarıdır.

Hz. Resulullah (s.a.v) kendisine varis olarak sadece ulemayı atamış. Zira miras olarak ulemanın azığı olan ilim ve hikmeti arkasında bırakmış. Şüpheye mahal bırakmayacak şekilde; “Peygamberler kendilerinden sonra ne dinar ne de dirhem bırakmışlardır. Onlar veraset olarak ancak ilim bırakırlar. Her kim ki ondan pay almışsa bilsin ki tam bir pay almıştır.” terekelerinin ilim olduğunu ve bu mukaddes terekenin varislerinin de âlimler olduğunu ifade etmiştir. Ehl-i Beyt’in ilimde bu kadar derinleşmesinin hikmeti de cibilliyet yönünden verasetin Allah (cc)’ın kendilerine ihsan ettiği o kutlu Resule varis olmak için kifayet etmediğini bildikleri için bu ihsanı yitirmek istememeleri olsa gerek.

Bu kadar yüce bir makama namzed bir sınıfın Allah (cc) muhafaza misyonundan sıyrılıp dünyaya saplanması da o makamı oranınca esfelü’s-safiline düşmesine doğal olarak sebeptir. Nasıl ki mahlûkatın en donanımlısı, en şereflisi olan insanın, Allah (cc)’ın halifesi olan insanın misyonunu terk edip alelade bir hayvan gibi yaşaması ya da şeytana özenmesi onu en ala cennetlerden, Allah (cc)’ın arşı altında kurulmuş cennetlerden cehennemin derinliklerine yuvarlıyorsa, aynen öyle de bu insanlar içerisinde de kendisine Allah (cc)’ın en büyük ayetlerinden birisi olan ilim ihsan edilmiş birinin bu ilimden soyutlanarak yere çakılması da diğer insanlara kıyasla daha büyük cezalara mahkum olmasına neden olmaktadır.

Bu iki ayet-i kerime ideal âlimin tam zıd noktasında duran bir portrenin sahibi olan bir âlim karakterini veriyor. Bu Kur`an’ın üslubudur. Kur`an hem terğib olsun diye müspet örneklemler verirken aynı zamanda terhib olsun diye de menfi örneklemler de vermektedir. Zira insandaki bütün kuvveler tam olarak harekete geçirildiği zaman tam bir hidayet, bir yücelme söz konusu olabiliyor. Kur`an ise maksimum seviyede kâmil insanlar yetiştirmeyi hedef ediniyor.

Ayet-i kerimede kıssası anlatılan şahıs hakkında değişik rivayetler var ancak bu görüşler içerisinde en yaygın olanı, İbn-i Abbas’ın; “Hz. Musa (a.s)’ya karşı zalim bir kavmin yanında yer alan ve Allahu Teâlâ’nın kendisine vermiş olduğu ilmi hakkın yegâne temsilcisi olan Hz. Musa (a.s) aleyhinde zalim kavmin hizmetine sokan Bel’am bin Baura’dır.” rivayetidir.

Bel’am bin Baura’nın ilminin vardığı dereceyi ifade etmek için ayet-i kerime’de geçen; أَتَيْنَاهُ أَيَاتِنَا (kendisine ayetlerimizi verdiğimiz) ibaresi kifayet etmektedir. Zira أَيَاتِنَا ibaresi başka fiillerle beraber kullanıldığı zaman örneğin رئ fiili ile beraber kullanıldığı zaman mucize gösterme, Allah (cc)’ın kâinattaki sanatını ve hikmetini gösterme manasına geliyor ancak أَتَيْ fiili ile beraber kullanıldığı zaman sadece peygamberlere verilen ilmin benzeri kast ediliyor. Belki bundan olsa gerek; “gökten melekler ondan ilim almak için inerlerdi” şeklinde abartılı rivayetlere bile rastlamak mümkündür bu şahıs hakkında…

Ama bu kadar büyük bir ilme rağmen o ilmin hakka yönelme konusunda insana hiçbir faydası olmayabiliyor. Demek ki ilim başka, iman başkadır. Mücadele suresi 11. Ayetteki يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۙ وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ iman edenleri ve ilim sahiplerini ayrı ayrı zikretmesi buna işaret ediyor olsa gerek.

Kur`an bunu; فَانْسَلَخَ مِنْهَا (o da onlardan sıyrıldı) ibaresi ile ifade ediyor. Tıpkı üzerindeki elbiseden sıyrılan adam gibi… Nasıl ki o elbisenin daha önce onun üzerinde olduğuna dair hiç eser kalmıyorsa aynen öyle…

فَأَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاوِينَ (Şeytan onu peşine taktı ve azgınlardan oldu ) Allah (cc)’ın ayetlerinden sıyrılmanın neticesi de şeytanın ardına takılmaktan başka bir şey değildir.

Oysa وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا (Eğer dileseydik onu onunla yüceltirdik ) eğer dileseydi ve o da kendisine verilen ayetlerin gereklerini yerine getirmiş olsaydı onunla yükselebilirdi. Dünyanın bütün bağlarından kurtulup yalnızca Allah (cc)’a yönelen halis bir kul haline gelebilirdi ancak o;

وَلَكِنَّهُ أِخْلَدَ إِلَى اْلأَرْضِ وَاَتْبَعَ هَوَيهُ (Fakat o dünyaya saplandı ve hevasına tabi oldu) yere çakılıp kaldı. Dünyanın geçici güzelliklerine takıldı. Güzel olan karısının isteklerine boyun eğdi ve kavminin kendisine va’d ettiği altın ve gümüşe tamah etti. Bu da nefsin arkasına takılıp kalmaktır. Şeytan ve nefis insanın en büyük ve yegâne düşmanları… Bu iki şedid düşmanın arkasına takılanın büyük bir helaktan başka bir seçeneği yoktur.

Herhalde bu ibare âlim sınıf için en tehlikeli iki unsuru dikkate sunuyor. Dünyalık ve heva… Zorlukları göze alamamak, bedel ödemeyi hesaba katmamak… Belki bu yüzden selef-i salihin dünyalıklara karşı bu kadar aşırı uyarılarda bulunmuşlar. Ümmete mal olmuş, ümmet için yol gösteren âlimlerin neredeyse tamamının helal bir şekilde dünyalıklara sahip olmaları imkân dâhilinde iken yokluğu tercih etmeleri, hatta bazılarının kendilerinin ve çocuklarının karınlarını doyuracak kadar dünyalıklardan dahi mahrum olmaları ve onların bu hale rıza göstermeleri, bu halden kurtulmak için ciddi bir çabanın içine girmemeleri belki de bu tehlikeye binaendir. Yere çakılıp kalma endişesi… “Konfor düşkünlüğü davetçi için ölümcül bir hastalıktır” ibaresi bu konuyu yeterince açıklıyor kanaatimizce…

Böyle birinin temsili doğal olarak edebi ifadede en adi bir benzetme ile olur. Dilini sarkıtıp soluyan köpek gibi olma…

Kur`an-ı Kerim en ağır benzetmeyi misyonlarından soyutlanmış âlimler sınıfı için yapıyor; köpek gibi dilini sarkıtıp solumak ile kitap yüklü eşekler olmak…

ذَلِكَ مَثَلُ اْلقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبوُا بِأَيَاتِنَا (Bu, ayetlerimizi yalanlayan kavmin meselidir) belki bir kavmi tek fotoğrafta görmek insanlar için zor olabilir. Ya da soyut bir kavramı gereği gibi idrak etmek zor olabilir. Hz. Resulullah (s.a.v); “Riya bir şahıs olsaydı menfur bir şahıs olurdu.” diye soyut bir anlamı somutlaştırıyor. Aynı şekilde fotoğrafının çekilmesi zor olan bir konuyu ayet-i kerime tek bir karede insanların dikkatine sunuyor. Allahu Teâlâ’nın ayetlerini yalanlayan kavmin izdüşümü; herkesin lanetini hakkeden Bel’am bin Baura’dır.

Diğer tüm kıssalar gibi bu kıssa da hisse alınsın diye verilmiş bir kıssadır. Detaylarını bilmesek bile söz konusu ince nükteler her şeyiyle hisseye kifayet ediyor.

Bel’am’ın kıssası ilmi, küfrün hizmetine sokan âlimlerin kıssasıdır. Zira rivayet ediliyor ki; Hz. Musa (a.s) ile nasıl savaşılacağı konusunda kavmine taktik verirken şöyle söylüyor; “Musa’nın arkasında Allah’ın yardımı olduğu sürece siz Ona üstün gelemezsiniz. Öyle ise siz Onun arkasındaki Allah’ın yardımını kesmeye bakın. Kadınlarınızı süsleyip Onun askerlerinin içine salın, eğer askerleri kadınlarınıza meylederlerse bu Allah’ın yardımını keser o zaman onlara üstün gelirsiniz.”

Bu kıssa iffetin bir davetçi için ne kadar da elzem olduğunu ifade etmeye yetiyor herhalde…

Faruk Hamza / İnzar Dergisi – Haziran 2013

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir