• DOLAR 32.248
  • EURO 34.787
  • ALTIN 2461.4
  • ...
El - AZİZ
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Bismillahirrahmanirrahim… El-Aziz, ‘tam izzet sahibi olan’ anlamına gelmektedir. İzzet, kelime manasıyla zilletin yani aşağılık, düşüklük ve acizliğin zıddıdır.

İmam Gazali, bir zatın “aziz” kabul edilebilmesi için üç vasfı birden taşıması gerektiğini söyleyerek bunları; ‘emsalinin az bulunur olması, ona çok ihtiyaç duyulması ve ona ulaşmanın güç olması’ diye sıralar. Bunlardan birinin ya da ikisinin eksik olması durumunda o şahsın aziz sayılamayacağı ve bu vasıflar için kemal ve noksanlığın da söz konusu olabileceğini söyler. En mükemmel haliyle bu vasıfların hepsine birden sahip olanın Cenab-ı Hak olduğunu, kayıtsız-şartsız, gerçekten O’nun “Aziz” sayılabileceğini ve azizlikte O’na hiçbir şeyin benzeyemeyeceğini bildirir.

Evet! O’nun misli yoktur. Kendisiyle isimlendiği her bir sıfatı birer izzet makamıdır. Mesela kudret sıfatını ele alacak olursak; O, öyle bir kudrete sahip ki her şeye gücü yeter, hiçbir şekil ve surette aciz bırakılıp yenilgiye uğraması ya da haksızlığa uğratılması mümkün değildir. Çünkü O; gücüne erişilemeyen her zaman galip olandır. Yani hiçbir şekilde zillete düşmeyen, kudreti her şeyin üstünde olan, bu noktada eşi ve benzeri olmayandır.

Kudreti gibi hâkimiyeti de öyledir. Aziz ismi O’nun hâkimiyet noktasında da üstünlüğünü ifade eder. İzzetinin eksiksiz ve mükemmel oluşuyla kullarına hükmeden, hükmünde ortağı olmayan ve bu hükmü onlar üzerinde icra edendir. Saçtığı nurlarla önümüzü aydınlatan Risale-i Nur’da konu hakkında şu ifadeler geçer:

“Hâkimiyet, bir makam-ı izzettir. Rakip kabul etmek o hâkimiyetin izzetini kırar.”

Cenab-ı Hakkın diğer sıfatları olduğu gibi iradesi de bir izzet makamıdır. O’nun iradesinin bütün iradelerin üstünde olduğunu, “Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz” ayet-i kerimesi bize bildirir. İmtihan gereği insana iradesini serbestçe kullanabileceği bir alan verilmekle beraber bütün iradelerin üstünde bir irade var ki; o da emrine karşı gelinemeyen Rabbimizin iradesidir. Kısacası zillet sayılan şerlerden ve ayıplardan uzak olması izzetinin mükemmel olmasından dolayıdır.

Aziz sayılmanın ikinci şartı, kendisine çok ihtiyaç duyulmasıdır. Öyle ki bütün varlıklar her şeyde Allah’ın zatına, sıfatlarına, fiillerine ve bekâsına muhtaçtırlar. Çünkü varlıkları yaratan, yaşatan, yöneten, idare eden O’dur. Üçüncü şart olan, “ona ulaşmanın güç olması” durumunu ayet-i kerime bize şöyle bildirir:

“Gözler O’nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, Latif olandır, haberdar olandır.” (Enam / 103)

Akıl O’nun gücünü anlamaktan aciz olduğu gibi gözler de O’nun azamet ve yüceliğini müşahede etmekten acizdir. O, kendisinden başka tam manasıyla kimsenin kendisini (künhünü) bilemeyeceği Aziz’dir. Verdiği nimetlerin sayılıp şükrü eda edilemeyen ve O’na sadece kendisiyle ulaşıla bilinendir.

Aziz ism-i şerifi, Kur’an-ı Hâkim’de doksan bir yerde başka bir Esma-i Hüsna ile beraber geçer. Yetmiş sekiz yerde cemali isimlerle beraberdir. Bunların kırk yedisinde El-Hâkim ismiyle yan yana gelerek bizlere Allah-u Teâlâ’nın en üstün ve kudreti galip olduğu halde kullarına olan muamelesinin hikmetle olduğunun mesajını verir.

Rahmeti gazabını geçmiş Aziz Rabbimizin, yeri gelir gayretinin celbine sebep olacak durumlar olur, O da izzetiyle müdahale eder. Bu tür müdahalelerin aynasındaki esma okumalarına bir örnek olarak Risale-i Nur’da şöyle geçer:

“Eğer o yüksek hakikatleri yakından temaşa etmek istersen, git fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. ‘Ne diyorsun?’ de. Elbette ‘Yâ Celil, Yâ Celil, Yâ Aziz, Yâ Cebbar’ dediklerini işiteceksin.”

Fırtınalı deniz lisan-ı haliyle “Yâ Aziz” i okuturken, insan da sahip olduğu özellikler ve güçlerle hayvanlar üzerinde, hayvanlar bitkiler üzerinde, bitkiler de cansız varlıklar üzerinde bir izzeti okuturlar. Kısacası bütün varlıklar mazhar oldukları tecellilerle Veysel Karani gibi şöyle münacat ederler:

“Sen Aziz’sin, izzet ve azamet sahibin. Biz zilletimize bakıyoruz; üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek Senin izzetinin ayinesiyiz.”

Varlıklar arasında izzetten en çok nasibi olanları, Allah-u Teâlâ bize şöyle haber vermiştir:

“… İzzet Allah’ın, O’nun Resulünün ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.” (Münafikun / 8)

Yani; “Kuvvet, üstünlük, şeref başkasına değil ancak Allah’a mahsus olmakla beraber, Allah’ın üstün tutup desteklediği, risalet ile görevlendirdiği Hazreti Peygamber (s.a.v)’e ve iman nedeniyle de müminlere aittir. Fakat kâfirlerin, fasık ve facirlerin, münafıkların şereften bir payları yoktur” diye tefsir edilir. Üstad, insanın nasıl izzet sahibi olduğunu şöyle açıklar:

“İnsan, sonsuz acz ve fakrıyla beraber Cenab-ı Hakk’a imanı ile kudret ve gına ve izzetine mahzar olmuştur. İşte bu mazhariyetten dolayı insan, hayvaniyetten terakki edip halife-i zemin olmuştur.”

Evet! Kamil bir imana sahip olan müminler Rablerini en üstün ve O’nun dışındaki her şeyi küçük görürler. Rableri de onları, bu inançlarından dolayı “İnanmışsanız üstün olan sizsiniz” diyerek müjdelemiş ve bu dünyada kulluk noktasında onlara maddi manevi yardımlar vererek “izzetini” parlak aynalarında gösterip onları aziz etmiş ve edecektir. Verilen üstünlüklerin ve güçlerin ilahi bir lütuf olduğunu unutup, kendilerinden bilerek ve o güçlerle Rablerine karşı gelip suni bir üstünlük taslayanları da izzetiyle zelil etmiş ve edecektir.

Elhamdulillahirabbilalemin…

Nevin Yapıcıoğlu / Nisanur Dergisi - Şubat 2013

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir