• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2498.11
  • ...
Haydi, Ya Allah
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bir asrı aşkın bir süredir sahipsiz, darmadağın, perişan bir haldedir İslam dünyası… Topraklarımız işgaller altında inim inim inlemekte, kutsal mekânlarımız düşman çizmeleri altında viran olmakta, ocaklar sönmekte, bayındır yurtlar harabeye dönmektedir yüzyılı aşkın bir zamandır… Ve ümmet suskun, ümmet acı içinde can çekişmekte, ümmet bir tespihin kopan taneleri gibi darmadağınık bir haldedir birbirinden habersiz… Yüzyıldan fazla bir zamandır Şair’in;

“Vatan bağrına düşman dayadı hançerini

Yok mudur kurtaracak baht-ı kara maderini?” sorusu, cevap bekler bir halde orta yerde durmaktadır hala…

Nice zamandır mazlum, nice zamandır mustazaftır ümmetin her bir ferdi… Bu ne kara bir zamandır çöktü üzerimize bütün ağırlığıyla… Bu ne kara bulutlardır göğümüzü kararttı da güneşi görmek olduk uzun yıllar boyunca?! Bu ne kara bir talih, bu ne kara bir zillet, bu ne kara bir horluktur alnımıza damgalanan?!. Bu esirlik daha ne zamana kadar alınyazısı olsun bize?! Daha ne zamana kadar işgaller altında ezilsin şehit kanlarıyla sulanan İslam toprakları?! Daha ne zamana kadar yükselsin her bir evden ahu figanlar?! Çocuklar ne zamana kadar babasız, gelinler ne zamana kadar dul, analar ne zamana kadar bağrı yanık kalsın böyle?!.

Bir baştan bir başa her yer tarumar, her yer yanıp yıkılmış, her yer dumanlar içinde terk edilmiş bir haldedir İslam coğrafyası… Topraklarımıza bereket saçan Dicle, Fırat, Seyhun, Ceyhun ve Nil Nehirleri kan taşımaktadır nice zamandır su yerine kuruyan dudaklarımıza… Ve bütün bir İslam ümmetinin akıttığı kanlı gözyaşlarından beslenmektedirler bu bereket kaynakları… İslam yurdunun her bir beldesi Kerbela, Ümmetin her bir günü tekrarlanan bir Aşura oldu ciğerlerimi dağlayan…

Yıkılmış bir İslam dünyası karşısında kayıtsızlığımıza yanıyor yüreğim… Bizi kopmaz zincirlerle bir araya getiren kardeşlik bağlarımıza ne oldu hani?! Hani bir vücudun azaları gibiydik ve kardeşlerimizin çektikleri sıkıntılardan önce biz elem duymalıydık kardeşimizden önce?!. Hani nerede imanımıza alamet sayılan sevgimiz?!. Hani nerede bıraktık “iman etmedikçe cennete giremediğimiz ve birbirimizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmayacağımız” gerçeğini?!. Hani o insanları hayrette bırakan fedakârlığımız, hani o kendimizi kardeşimize feda ettiğimiz o saadet günleri, hani komşumuz aç olduğunda rahat bir uyku çekemediğimiz o ulvi anlaşımız, hani dünyada emsali görülmemiş Ensar-Muhacir kardeşliği nerede?!. Tüm bunları kaybettiğimiz ve bulmak için aramayı akletmediğimiz için olmasın mı üzerimizdeki bu zillet, bu meskenet, bu esaret ve kölelik hayatımız?!.

Irak’ta sayısı yüz binleri aşan dul kadınlar ve milyonlara varan yetim çocuklar sızlatmaz mı yüreklerimizi?!. Suriye’de taş üstünde taş kalmaması yakmaz mı hiç ciğerlerimizi?!. Ya Arakanlı kardeşlerimizin yaşadığı dram bölüyor mu uykularımızı gecenin bir vaktinde ve ağlıyor muyuz hiç onların mazlumiyetine için için?!. Afganistan’ın işgali bir şeyler anlatıyor mu bize?!. Ya ismini yeni yeni duymaya başladığımız Malili kardeşlerimiz yer buluyor mu dualarımızda?!. Ümmetin iftiharı olan Çeçen kardeşlerimizin cihadı gündemimizden çıktı mı yoksa?!. Filistin’in lanetli kavim tarafından işgal altında olması, Kutsal Kudüs’ümüzün ve Mescid-i Aksa’mızın necis ayaklar altında çiğneniyor olması dokunmuyor mu artık onurumuza?!. Keşmir, Doğu Türkistan, Patani, Somali ve İslam coğrafyasının her bir köşesinde yükselen ağıtlar niçin hissedilmiyor her birimizin yüreğinde en acısıyla?!. Bütün bir ümmet olarak sağırlık illetine mi yakalandık topluca?!. Duygularımızı mı yitirdik, yaşananları idrak etme melekesini mi kaybettik, yüreğimiz taş mı kesildi ve bu yüzden mi dertlenmiyoruz kardeşlerimizin dertleriyle yoksa?!.

Dillerin anlatmaya, kalemlerin yazmaya, kulakların duymaya dayanamadığı zulümler yaşıyor iffet timsali bacımızın iffetine dokunuldu bilen var mı acaba?!. En büyük namusumuz olan İslam ahkâmı kaldırılırken yeryüzünde, nasıl nefes alabiliyoruz hala?!. Kutsal kitabımız hedef tahtası gibi kullanılıyorken, işgalcilerin ayakları altında çiğneniyorken, sinir uçlarımıza dokunmak için necis yerlere atılıyorken nasıl olar da küresel bir intifada başlatmayı akletmeyiz İslam düşmanlarına karşı?!. Mahremiyetimiz çiğnendi, kutsallarımız ayaklar altına alındı, canlar heder, mallar talan, namuslar payimal edildi yüzyılı aşkın bir zamandır her tarafta… Ve biz ümmet olarak tüm bu yaşananları uzaktan izliyoruz, ayağa kalkma gücünü kendimizde bulamıyoruz, ah vah etmekle yetiniyoruz sadece… İslam yurdunun yerli işbirlikçiler ve yabancılar tarafından işgalini, ümmetin yaşadığı zulüm, katliam ve köleliği, kutsallarımızın ve varlık sebebi olarak bildiğimizi değerlerin çiğnendiğini gördüğümüz halde yerin altı yerin üstünden daha sevgili gelmiyorsa bize, bunları hak etmişiz o halde!..

Böyle mi olmalıydı bizim halimiz?!. Atlarımızın toynakları altında kaçacak yer bulamayan İslam düşmanları nasıl oldu da efendi kesildiler başımıza?!. Nasıl oldu da gölgesi altında herkesin adalet bulduğu Tevhid Sancakları indirildi burçlarımızdan hiç haberimiz olmadan?!. Hiç haberimiz olmadan nasıl kaybettik mevzilerimizi birer birer?!. Bir aylık mesafeden korku saldığımız düşmanlarımız nasıl oldu da yüreklerimize korku salar oldu?!. Bu gidişi tersine döndürmenin yok mu bir yolu?! Bu gidişi durduracak, bu yıkımı önleyecek, bu kıyıma engel olacak bahadırlar nerede kaldılar?!. Neredeler Bedr’in arslanları, Hayber’in kahramanları, Mute’nin gözüpek cengâverleri?!. Yetmez mi hala zillet altında yaşadığımız, esaret üzerine kurulu bir hayata gözlerimizi açtığımız, kendi topraklarımız üzerinde kölelik yaptığımız!.. Bir diriliş, bir silkiniş, bir kurtuluş, bize zilleti yaşatan düşmanlarımıza karşı kesin bir zafer istiyoruz artık!..

Bu mağduriyet, bu mahrumiyet, bu mazlumiyet böyle gitmez, gitmemeli… Ümmet yekvücut olmalı, dağılmış azalarını birleştirmeli, yıkılan binasını onarmalı yeniden… Bozulan imarımızı tamir edip özümüze dönme operasyonu gerçekleştirmeliyiz kurtuluş için hep birlikte… Gücümüzü Allah’tan alarak üzerimizdeki yılgınlığı, bedbinliği, uyuşukluğu, kanıksamışlığı silkeleyerek yeni bir ruhla “Ya Allah” diyerek kalkmalıyız bir kez daha ayağa… Kıyam meşalesini bir daha sönmemek üzere tutuşturalım ve bedenlerimizden yıkılmaz setler oluşturarak dikilelim düşmanlarımızın karşısına… Dinlenmek için ağaç diplerini ve gölgelenmek için bulutları aramayalım, Tevhid Sancağı’nın gölgesi yeter bize!.. Cihad meydanlarının toz bulutları sarsın işgal altındaki İslam yurdunun göğünü ki tufan koptuğunu sansın düşmanlarımız… Taşlar yastığımız, toprak yatağımız, gök yorganımız olsun cihad meydanlarında… Tekbirlerimiz doğuyla batıyı, kuzeyle güneyi sarsın bir baştan bir başa ki Semud’a inen sayha gibi yüreklerini parçalasın düşmanlarımızın… Ve cihad meydanlarında gecelerimizi ibadet ve zikirle şenlendirip şafakta şehadet aşkıyla cennet koşar gibi yürüyelim serte adımlarla düşman üstüne…

Böyle yaptı sahabeler Resul-i Ekrem aleyhisselatu Vesselam’ın izinde ve bu yüzden hâkimi oldular doğunun ve batının dünyanın rahatlığını değil, cennet mükâfatlarını, Allah’ın rızasını, sonsuz mutluluk yurdunu aradılar her zaman onlar… cihaddan vazgeçmeyi ve rahatı seçmeyi kendilerini ateşe atmak olarak gördüler kendi elleriyle… Düşmanlarıyla sayı ve silah çokluğuyla değil, iman gücüyle savaştılar ve bu yüzden de kendilerinden kat kat üstün, deniz dalgaları gibi çok düşman ordularını darmadağın ettiler Allah’ın izniyle… Onlar, hakiki imanı elde edenin dünyaya meydan okuyabileceği sırrına ermiştiler çünkü…

İşte bizim durumumuz ve işte kendimize örnek almamız gereken Sahabe-i Kiram’ın durumu… Onları örnek almaktan başka bir seçenek, onların yoluna tabi olmaktan başka bir yol, onlar gibi hareket etmekten başka bir kurtuluş reçetesi yoktur bizim için… Üzerimizdeki bu zilleti böyle kaldırabilir, topraklarımızı işgallerden böyle kurtarabilir, kaybettiğimiz izzet, şeref ve onurumuz böyle kazanabiliriz ancak!..

Ey içinde bu gidişi durdurmak için küçük de olsa bir gayret hisseden ümmetin mücahid yürekli, kıyam boylu, şehadet sevdalı yiğitleri! Haydi, taze bir ruh, taze bir diriliş, taze bir diriliş, taze bir heyecanla dikilelim düşmanlarımızın karşısına bir kez daha!.. Allah yolumuzu açık, gazamızı mübarek kılsın şimdiden!.. Haydi ya Allah!..

Naşit Tutar / İnzar Dergisi – Mart 2013

Bu haberler de ilginizi çekebilir