• DOLAR 32.56
  • EURO 34.98
  • ALTIN 2440.267
  • ...
Sözümüz, Başaksız Buğday Sapı Gibi Olmasın!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Eğer bu, yalın, içeriksiz ve kendi başına yalnız olursa çok fazla bir şey ifade etmez. İzahatı var ama… Anladıklarımızı anlatmaya kalkışmamız da böyle bir şeydir. Bunun da işaret ettiğimiz anlamda fazla bir faydası yoktur. İnsanlarımızın bir kısmının bu minvalde heves sahibi olduğu doğrudur. İçeriksiz ve yalın sözün peşinden koşturur ve hatta bunun için oluşturduğu ortamlarda boğaz boğaza bile girer. Bu var… Ama açıkçası bu, havanda su dövme gibi bir şeydir. İnsanlardaki bu heves amelsiz ve içeriksiz sözün kolaylığı ve bir de risksiz olduğundan ileri gelmektedir. Sözün zahmetli ve riskli tarafına bu kadar hevesli olmazlar, olabildiğince ondan sakınıp kendilerini muhafaza ederler.

Gerçi, içeriksiz anlatımın hayır var gibi görünen bazı tarafları yok değil, olabilir; en azından soranlar nezdinde bir mazeret, bir psikolojik rahatlama gibi… Ancak tecrübelerle sabit olmuştur ki bu, sadece görünen o taraflarla sınırlı bir şey olacaktır, ötesi değil. İçe tesir eden, dibe temas eden herhangi bir derinlikten söz etmek mümkün olmayacaktır. Var gibi göze gelecek ama esas itibariyle olmayacaktır. Yok’a yakın, yok hükmünde bir şey… Dolayısıyla bu gibi bir girişimde de hayır yok. En azından elle tutulur bir şey beklememek lazım. Bildiğiniz gibi sözün değeri onun içeriğinde, amelinde saklıdır. İçerik olacak ki söz ve kelam değer bulsun. Yoksa yok…

Dilerseniz bunu bir temsille takviye edelim. Köy ortamı… Bir çiftçi düşünelim mesela. Çoluk çocuğunun maişetine yarar bir parça tarlası var bunun. Mevsimi geldiğinde buğdaydan tohumunu atar. Bakımını da elinden geldiğince güzel bir şekilde yapar. Olgunlaşma döneminde gözlere ferahlık veren yemyeşil bir manzara… Gittikçe buğdayımız büyür, güzel ve hoşça boy atar. O kadar ki, neredeyse boyu bir adamın omuzlarına varır. Dıştan bakanlar için narin ve büyüleyici bir tablo gibidir. Göze, gönle hitap eden, duygu ve hisleri okşayan, zihne rahatlık veren bir manzara. Neyse… Derken biçim vakti gelip çatar. Çiftçimiz, tabiatıyla hadiseye muttali… Dıştan bakanlar da yaklaşırlar. A! Bir de ne görsünler! O çok hoş görünen manzaranın içi boş, bomboş. Bir adam omuzlarına çıkmış o güzelim ekinde aileye kut olabilecek içerikte hiç bir başak yok. Var olanlar da zayıf, cılız ve içi çürük, boş… Hâlbuki uzaktan bakınca çok güzeldi. Etkileyici bir görünümü vardı. Hatta bunun için dıştan bakanlardan bazıları maşallah! Barekallah! Bile demişlerdi. Hani çiftçi de az uğraşmış değildi. Çoluk çocuğunun rızk u maişeti olur diye, bu ümitle bir hayli çaba sarf edip emek vermişti. Ama şimdi o güzelim mezra, o bir adam boyuna çıkmış buğday (sapları), köyün hayvanları için güzel bir yem ziyafeti olmanın dışında hiçbir işe yaramamıştı. İşte içeriksiz ve amelsiz bir sözün misali de böyle bir şeydir. Başaksız buğday sapına benzer. Faydasız ve tamamen külfet ve meşakkat…

Bugün fazlasıyla söz satan insanların yaşadığı bir zamanda bulunuyoruz. Sözün ayağa düşmesi diye bir şeyden bahsederler, böyle bir zamandayız biz. Fark etmektesiniz, sözün daha da ucuzlaması ve beş paralık olması için özel bir mesai var. Sırf buna yönelik çarşılar açılmış, hususi pazarlar kurulmuş ve organizeli çabalar bir hayli yoğunlaşmış bulunmaktadır. Şu iletişim kanallarından birçoğu bugün söz israf olsun diye bu işin hizmetine amade kılınmıştır. Sözün israfı artık haram olan israftan bile sayılmıyor. Oysa israfın her çeşidi haram hükmünün altındadır. Bundan olacak ki toplumdaki güven duvarı içeriksiz bir esasa mebnidir. Amelsiz ve içeriksiz esaslara mebni söz ve kelamın revaçta olduğu bir toplumun hali ise pek yamandır. Vay o toplumun haline! Dikkat ederseniz, toplumun hemen her kesiminde baştan aşağıya söz ve kelam ticaretiyle meşgul olanların sayısı gittikçe artmaktadır. Ama biz bunu anlıyoruz. Halk olarak hangi cenderelerden geçerek bu seviyelere nasıl ulaştığımızı da az çok biliyoruz. Ama şimdi mesele, bunun tespiti değil, bunun nasıl ıslah edileceğidir. Sözlerimin başında okuma, anlama ve anlatmaktan bahsetmemin asıl nedeni işte budur.

Şu halde iş, toplumun ıslahı için yollara düşmüş, meydanlara dökülmüş fedakâr davetçilere kalmıştır. Sözün ve kelamın içini doldurmak onlara kalmıştır. Bunu elbette ki okuyarak, anlayarak ve anlatarak yapacaklar ama! Bu öyle bir şey olmalı ki, söz ve kelamın yalnız içini değil, en yakınından en uzağına kadar etrafını da doldurup kuşatabilmelidir. İç ve dışın doldurulması artık yetmiyor, bütün yanlarıyla etraf da kuşatma altına alınmalı, alınabilmelidir.

Evet, okumalıyız hem de gözler yorgunluktan bitap düşünceye kadar… Okumalı ve okuduklarımızı iyice anlamalı, derinliğine idrak etmeli ve kalp ve ruha oturtmalıyız. Anlamadan geçmemeli, tam anlayabilmek için çeşitli yol ve yöntemler kullanmalıyız ve illa ki anlamanın hak ve itibarını vermeliyiz. Sonra anlatmalıyız. Bütün bunları aynı zaman diliminde yapmamıza engel hiçbir şey yoktur, bilelim. Anlatmalıyız ama yaşayarak, bedeli ne ise ödeyerek, çile ve ıstırabını çekerek anlatmalı… Çile ve ıstırabı anlatanlar olarak ilkin biz çekebilmeliyiz. Çile ve ıstırap göze alınmadan anlatmak olmaz çünkü. O anlatım, başağı olmayan buğday sapı gibidir.

Öyle ise anlatımımızı, Kur`an’daki peygamber kıssalarına ve vasıfları mezkûr Müminlere götürelim. Onların kabulü ise bizim de kabulümüzdür. Çünkü oradan öte söz yoktur, kaynak da yoktur. Sözümüzden hareket akıyorsa, canlanma oluyorsa, heyecan doğuyorsa, korku ve ümit beraber görünüyorsa devam edelim. Kelamımızdan şehitçe bir hayatın izi, İbrahimce bir muhacirin izi ve Yusuf’ça bir mazlumun eseri düşüyorsa, yetimlerin gözleri gülüyorsa, mazlumların ahı diniyorsa ve mustazaflar ayağa kalkıp şahlanıyorlarsa devam edelim. Devam edelim… Muhammedi bir ahlak ve eylemin ihyası için sözü hayatlandırmaya, söze içerik vermeye ve sözü amelle bir yapmaya devam ve ısrarla devam edelim. Ta ki söz anlam ve itibarını bulsun. Söz gerçekten Hakk’ın olsun ve hakk olan söz en üstün yerde dursun, durmaya devam etsin
Vesselam…

Muhammed Şakir / İnzar Dergisi Nisan 2011
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir