• DOLAR 32.314
  • EURO 35.074
  • ALTIN 2277.446
  • ...
SON DAKİKA
Muhammed Allah`ın Resulüdür
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Bu ayet-i kerime, Fetih suresinin son ayetidir. Bu ayet-i celilede, büyük fetihler gerçekleştiren O komutanlar komutanı Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’in en önemli vasıflarından olan Resul/elçi vasfı zikredilmiş ve Onun komutası altında yer almış olan nurun askerlerinin de aynı şekilde önemli özellikleri ard arda sıralanmıştır. İslam ümmeti olarak, asırlar boyu o ebedi komutan ve rehber olan Resul (salallahu aleyhi ve sellem)’ün komutası altında yer almış olduk ve kıyamete dek yer almaya da devam edeceğiz. Zira O, ümmetin değişmez rehberi ve komutanlar serveridir.
 

Tarih boyunca İslam ümmeti uhdesinde önemli komutanlar çıkarmış ve bu komutanlarla büyük tarihi başarılar elde etmişlerdir. Ancak bütün bu komutanlar, Hz. Resulullah aleyhi`s-salatu ve`s-selam’ın manevi komutanlığı altında sadece birer takım komutanlarıdır. Bütün rehberlerimiz ve komutanlarımız Onu örnek almış ve Onun öğretisini kılavuz edinmişlerdir. İşte ümmetin birliğini ve dirliğini sağlayan da kuşkusuz bu inanç ve anlayış olmuştur.
 

Müslümanların yaşamış oldukları bölgelerde ve toplum kesimlerinde onların Hz. Resulullah aleyhi`s-salatu ve`s-selam’ın rehberliği ve biricik önderliği konusundaki bu sağlam ve sarsılmaz inançlarına şüphe düşürmek, törpüleyip dumura uğratmak için bir takım sahte önderler ve seroklar türetilmiş ve Müslüman halklara rehber diye takdim edilmişlerdir. Allah (cc)’ın lütuf ve keremiyle bunların gerçek yüzleri ortaya çıkmış ve Hz. Resulullah aleyhi`s-salatu ve`s-selam’ın güneş gibi parlayan nuru karşısında sönüp gitmişlerdir. Bir kısmının ipliği pazara çıkarılmış, diğerleri ise Allah (cc)’ın inayetiyle sıralarını beklemektedirler. Bunlar mel’un oldukları için, yeryüzü onca kirlenmişliğiyle beraber, bunları kabul etmemekte ve bağrına gömülmüş olanları da zamanı geldiğinde dışarı atıverecektir. Bu, sünnet-i ilahinin değişmez kuralıdır.
 

İslam ümmetini heyecanlandıracak hadiseler peş peşe gelişmekte ve büyük zaferlerin işaretini vermektedir. Onun için ümmet olarak daha bir toparlanmak, Resulümüze ve Onun aziz risaletine daha bir ciddiyetle sarılmamız icab etmektedir. Hz. Resulullah aleyhi`s-salatu ve`s-selam’ın nurunun önüne çekilmiş olan kirli perdeleri yırtıp insanlığın üzerine bütün parlaklığıyla tulu’ etmesini sağlamamız gerekiyor. O ebedi rehberin isminin anılmasıyla insanlık selinin nasıl aktığına tanık olmaktayız. Bu Muhammedi sevda, bütün bir toplumu baştanbaşa sarmalı ve insanlığın gönlündeki Muhammedi coşku gün yüzüne çıkartılmalıdır. Baharın o rahmet iklimiyle, Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’in o tükenmez bereketini beraber yaşamamız ve imanla yeniden dirilmemiz gerekmektedir. Milyonlar Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’in aşkıyla ve Ona olan bağlılığın coşkusuyla bir araya gelmeli, tuğyanın ateşini söndürüp, Muhammedi baharın ihtişamını büyük bir coşkuyla yaşamalıyız. Zira zaman, bütün güzellikleriyle lehimize işlemekte, küfrün kalbine de depremler ve tsunamiler inmektedir.
 

Hz. Resulullah aleyhi`s-salatu ve`s-selam’ın veladetinin devre-i senesini idrak ettiğimiz şu mübarek mevsimde, ‘Resulullah’la beraber olanlar”dan olmak için, Resulullah(salallahu aleyhi ve sellem) ve Onun risaletine feda olanlar olarak, içinde yaşadığımız toplumun bütün fertlerine tek tek gidip kapılarını çalıp, yapılacak merasimlere ve toplantılara katılmalarını ve o imani coşkudan nasiplenmelerini mutlaka sağlamaya çalışmamız gerekir. Şu ana kadar oluşan o mahşeri kalabalıklar, tağutları devirip sistemlerini tarihin çöplüğüne atmaktadırlar. Özellikle Muhammedi risaletin fedailerini görmemezlikten gelen, Müslümanların hesabını yapmayan kör ve sağırlara, peygamber sevdalılarının kim olduğunu güçlü bir şekilde göstermemiz gerekir.
 

Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’in rehberliğinde bir araya gelen ve cemaat olan Müslümanlar ve İslam fedaileri, “kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise merhametlidirler.” Hem öyle merhametlidirler ki, kendilerini toprak yapıp kardeşlerinin ayakları altına seriverirler. Onların dünya ve ahiret kurtuluşları için hiçbir fedakârlıktan sakınmazlar. İşte o şefkat ve merhametin bir yansıması olarak Rabbe şükür büyük kitleler, onların o rahmeti kucaklarına yönelmekte ve aynı safları paylaşmak için onlara koşmaktadırlar.
 

Muhammedi Sevdanın gönüllülerini; “rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izleridir.” Şüphesiz bu aziz ve asıl cemaatin bereketini sınırsız kılan da işte mensuplarının sahip olduğu bu özelliklerdir. Muhammedi davanın bahadırları, “rükû, secde ve kıyam”larla hep hemhaldırlar. Beş vakit namazla beraber revatip sünnetleri ikamede de daimdirler. Özellikle teheccüd namazında kıraat ve secdeleri uzattıkça uzatır ve “Rablerinin lütuf ve rızasını talep ederler.” İman nuru ve secdelerle oluşan o parıltı simalarda belirir ve adeta bir cenneti çehre varlıklarında oluşur.
 

Üstadlarımız ve rehberlerimiz, bu çorak topraklara iman ve İslam’ın tohumların serpmiş, o tohumlar kabuğunu yarıp filizler meydana getirmiştir. Bugün ise o filizler boy atmış ve sapasağlam olan gövdesi üzerinde dimdik durmaktadır. Rabbe şükür kasırgalar bile onu bükememekte ve satvetine en küçük bir halel getirememektedir. Bu sağlam duruş ve güçlü mukavemet, başta Resulullah (salallahu aleyhi ve sellem) olmak üzere, üstad ve rehberlerini sevindirip mesrur etmekte; kâfir, mülhid, ateşgede ve hasud münafıkları da kahretmektedir. Allah (cc)’ın lütuf ve keremiyle mücadele büyüdükçe, onun rahmet dalgaları toplumu bir bütün olarak sardıkça ve Hz. Muhammed aleyhi`s-salatu ve`s-selam’ın muhabbeti ve sevdasıyla milyonlar cezbeye gelip meydanlara akın ettikçe, iblis ve onun taifesi, daha bir kahrolacak mevziler kaybedecektir. Onlara söyleyeceğimiz söz ise şu olacaktır: “Mütu biğayzikum / öfkenizle geberin!”
 

Aziz İslam’ın bayraktarlığını yapan, Muhammed-i Sevdanın coşkusunu yaşatan, İslam ümmetine o rahmeti kucaklarını açıp şefkatle bağırlarına basan gözlerimizin nuru olan yiğitlere ve sarsılmaz bahadırlara, Rabbimiz şu büyük müjdeyi vermektedir: “Allah, iman edip salih amel işleyenlere, mağfiret ve büyük mükâfat vaat etmiştir.” Bu aziz dava ve büyük sevda uğruna, gece-gündüz, yorulma bilmeden koşuşturan kardeşlerimiz için bu ilahi vaadin tahakkuk edeceğine inanıyor ve diliyoruz. Bütün coşkunuzu tüm zerrelerimizde hissediyor ve yaşıyoruz. Sizlere imrenmemek mümkün müdür? Yapınızı daha bir sağlamlaştırıp güçlendirmeniz en büyük niyaz ve talebimizdir. İslam ümmeti olarak şeairullah’ın muhafazası konusunda daha dikkatli ve daha bir çevik olmamız gerekiyor. Eğer sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getirmezsek, Rabbimiz Japonya’ya vurduğu darbenin aynısını daha başka yerlere de vurabilir. Onun va’dettiği süre dolunca, mutlaka iradesi devreye girer.
 

Konumuzun başına aldığımız Fetih suresinin son ayetinin son bölümünde ‘minhüm’ ifadesi geçmektedir. Mevcut olan Kur`an meallerinde, burada zikri geçen ‘min’ harfini, ‘min-i ba’diye’ olarak görüp o çerçevede anlamlandırmışlardır. Oysa bu şekilde verilen anlam, hem ayetin mefhumuna hem de Kur`an’ın ruhuna uygun düşmemektedir. Onun için İmam-ı Kurtubi bu konu üzerinde uzun uzadıya durmakta ve bu ‘min’ harfinin, ‘min-i cinsiye’ olduğunu söylemektedir. Ve gerçekten bu yaklaşım ayetin mefhum ve maksuduna daha uygun düşmektedir. Eğer Kur`an’ı, meallerde anlamaya ve öğrenmeye mecbur kalırsak, bu tür yanlışlardan salim olmamız mümkün olmaz. Onun için Kur`an’mızın dilini öğrenip onun ulûmuna direk müracaat etme imkânını elde etmemiz bir zarurettir. Diğer önemli bir konu da her kardeşimizin ‘hadis’ konusuna olan ilgi ve alakasını bir test etmesidir. Mesela şu ana kadar Sahih-i Buhari ve Müslim’i en azından baştan sona kadar şerhleriyle okumuş muyuz? Tabi Tirmizi, Ebu Davud, Nesei, İbn-i Mace… leri de katmıyorum. Bunlara olan ilgi ve alakamız kadar, Hz. Resulullah aleyhi`s-salatu ve`s-selam’a muhabbet beslediğimiz ve Ona bağlı olduğumuz unutulmamalıdır…

Faruk Hamza / İnzar Dergisi Nisan 2011

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir