• DOLAR 32.431
  • EURO 34.61
  • ALTIN 2383.168
  • ...
Babam Öldüğünde Zindandaydım Ben!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Zülküf Er / İnzar Dergisi
 
Yürek yakan, göz yaşartan hatıralarla doludur zindan...

Yer Bingöl Zindanı. Zindan hayatımızın belki de en iyi günlerini yaşadığımız dönemlerden biri. 20 kişilik koğuşlarda kalıyoruz. Kapılar açık, koğuşlar arası rahat dolaşabiliyoruz. Bugün müebbetlik olarak zindanda olan Müslümanların o zaman da çoğunluğu oluşturduğu bir dönem.

Pazartesi ve Perşembe günleri görüş günümüz. Ana koridorun sağ tarafı bir gün diğer tarafı ise öbür gün görüş yapıyor. Görüş günü olmayan koğuşlar ise o günü oruçlu geçiriyorlar.

Aynı ilçeden veya köyden olan kardeşlerin ziyaretçileri genelde beraberce ve aynı gün geliyorlar. Bölgenin farklı yerlerinden Yusufiler olmasına rağmen sayısal olarak iki büyük grup var. İki grup halindeki Diyarbakır Dosyası ve Nusaybin dosyası… Hepsi bir birinden kahraman kardeşlerden oluşan bu dosyaların mensuplarının çoğunun halen içerde olduklarını ve çeyrek asra merdiven dayadıklarını da belirteyim.

O gün görüş mahalli oldukça kalabalıktı. Çünkü Nusaybinli yiğit kardeşlerimizin aileleri teşrif etmişlerdi. Görüş, sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki bölümde gerçekleştiriliyordu. Sabah başlayan görüş sona ermiş Namaz ve oruçlu olmayan koğuşların yemek yemesi için koğuşlara dönülmüştü.

Her görüş günü, aynı ilçeden olup da görüşçüsü gelen Yusuflar, görüş sonraları genelde bir araya gelir ve kendi aralarında memleketleri üzerine sohbet ederlerdi.

Aynı koğuşta birkaç Nusaybinli kardeşle beraber kalmaktaydık. Koğuşun üst katına çıktığımda Nusaybinli kardeşlerin çoğunun orada olduğunu gördüm. Genelde görüş sonraları bu tür kalabalıklar olurdu. Ama bu kez biraz farklı gibiydi.

Selam verip, Hayırdır, Nusaybinliler toplanmış, Nusaybin’den ne haberler var, türünden latife içeren birkaç kelâm ettim. Ama o an fark ettim ki, hepsinin yüzüne hüzün çökmüştü. Kimilerinin siması ağlamaklı idi. Kimiyse ağlıyordu.

O an yaptığım patavatsızlık için kendime çok kızmıştım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, kardeşlerden biri, `Beraber cezaevinde bulunan iki kardeşin babalarının şehid olduğunu” söyleyince donup kalmıştım.

Zindan ve Şehadet bir birinden çok da uzak kavramlar değildi biz Yusufiler için. Biz genellikle bu iki kavramı beraberce kullanır ve zindanla beraber Şehadeti de kendimiz için beklerdik. O dönem için 3-4 yıldan beridir zindanda olan iki muhterem kardeşimizin muhterem babaları Nusaybin`de eli kanlı katiller tarafından şehid edilmişti.

Şimdilerde aldıkları Müebbet cezalarıyla 20 yıldan beridir zindanda olan o iki kardeşimiz zindandayken babalarını yitirmişlerdi.

O an için hepimiz babamızı yitirmiş gibiydik. Neye yanacaktı bu kardeşlerimiz. Babalarının şehadetine mi yoksa son bir kez olsun görememeye, hayırlı birer evlat olarak babalarına karşı son vazifelerini yerine getirememeye mi?

Hepimiz kendimizi o kardeşlerin yerine koymaya, güncel tabirle empati yapmaya çalışmıştık. Acı gerçekten ağırdı. Acıyla gelen imtihan da ağırdı tabi… O iki salih evlat, en güzel sabırla sabredip Sabr-ı Cemil ile süslemişlerdi imanlarını… Sabır diyarında sabretmekten daha kolay ne olabilirdi ki o sabır kahramanları için?

Yıl 2000. Mardin Zindanı`ndayız. 2000`in musibeti duvarları aşarak zindana da çöküyordu gün be gün. Koğuş sisteminden oda ya da hücre sistemine geçilmiş, Mardin Cezaevi`nin büyük koğuşlarından 10-15 kişilik odalara geçmek zorunda kalmıştık.

Her görüş günü, ya bir yakınımızın, arkadaşımızın günlerden beridir gözaltında olduğunu öğreniyorduk ya da kardeşlerimizden onlarcasının tutuklandığını duyuyorduk. Basın zaten iftira ve karalama rekorunu çoktan kırmıştı.

Yine bir görüş günüydü. Görüşçümün geldiğini söylediler. Görüş yerine gidip kabine girdiğimde Annemin ağladığını gördüm. Küçük kız kardeşimle beraber...
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir