• DOLAR 32.591
  • EURO 35.045
  • ALTIN 2461.837
  • ...
Haya ve Hicap
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HAYÂ VE HİCAP, DOĞUŞTAN İNSANDA VAR OLAN FITRİ BİR DUYGUDUR

Bunlar variyetlerini ve tazeliğini bir kabuk, bir zar içerisinde ancak koruyabilirler. Bütün canlılar sıcak ve soğuğa karşı, dıştan gelen tehlikelere karşı kıl ve tüy örtüsüyle bir nevi örtü içinde muhafaza edilmektedirler. Bunun sayesinde ancak kendini koruyabilmekte, hayatiyetini sürdürebilmektedirler.

İnsan hayatında ise örtünmenin apayrı bir anlamı vardır. İnsanoğlu, bitkilerden, hayvanların tüylerinden ve derilerinden elbise edinmekle emrolunmuştur. Zira insanın sair canlılardan farklı olarak çok daha hassas yanları vardır. Hayâ denilen olay sadece insana has bir duygudur. Onda bu tabiatı itibariyledir ki, başkaları önünde mahrem yerlerinin açığa çıkmasından hoşlanmaz, bundan hicap duyar. Selim fıtratı bozulmadığı müddetçe, hassasiyetle buna dikkat eder.

Kuran’ı Kerim, bu duygunun ne uygarlığın gelişmesiyle sonradan oluşabileceğini ne de insanın kendisi tarafından kazanılan bir meleke olduğunu belirtiyor. Bilakis insanoğlunun yaratıldığı günden itibaren kendisinde var olan bir duygu, fıtri bir kanun olduğunu ortaya koyuyor.

“Ey Âdemoğulları! Biz, ayıp yerlerinizi örtecek bir elbise ile sizi süsleyecek bir de giyim indirdik. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır.” (Araf: 26)

Atamız Âdem (a.s) ile annemiz Havva’nın, -İblisin bir hilesi sonucu- cennette elbiseleri soyulur soyulmaz hemen cennet ağaçlarının yapraklarıyla avret mahallerini örtmeye çalışması bu duygudan gelen bir refleks, bir içgüdüdür. Hayâ duygusu insanın en hassas ve en zayıf noktasıdır. Bu nedenle şeytan aleyhillane, hasmının en zayıf noktasını seçmiş ve planlarını onu yıpratmak üzerine kurmuştur. Ve ilk adımını onu soyarak mahrem yerlerini açığa çıkarmak suretiyle hayâ duygusunu yıpratmakta kullanmıştır. Ancak bu şekilde insanın önünde hayâsızlığa giden kapı açılmış olacak ve onu cinsel arzularla kandırıp cennetin dışına itmiş olacaktı. Hem de yasaklı ağaçtan yedirmek için ona nasihat ederek ve Allah’ın adına yemin ederek…

Bugün dahi şeytani şer odaklarının kullandığı taktik, büyük şeytanın kullandığı taktiğin aynısıdır. Kadını soymadan medeniyette belli bir ilerlemenin kat edilemeyeceğini, çağdaş ve uygar toplumlar seviyesine yükselemeyeceğini söyleyenler ilhamlarını o büyük şeytandan almaktadırlar. O da Âdem ile Havva’ya bu cihetten yaklaşmıştı; “Sizin için söylüyorum, vallah sizin iyiliğinizi düşünüyorum” demişti. “Eğer şu yasaklı ağaçtan yerseniz daha buradan çıkmayacak, cennette ebedi kalacaksınız” demişti. Onlar da o ağaçtan yer yemez cennet elbiseleri üzerlerinden soyuluvermiş ve avret mahalleri ortaya çıkmıştı.
İşte şeytanın hilesi! Kötüyü iyi göstererek iğfal etmek, daha güzel bir hayat tarzını vaat ederek günaha sürüklemek ve soyup soğana çevirmek… Bugün siyonist moda patronları da kadını bu tip taktiklerle kandırıp baştan çıkarıyor, kul ve köle ediniyorlar. Açılıp saçılmayı, çıplaklığı çağdaşlık diye, ilericilik diye, medeniyet diye tanıtıyorlar. Kadının hayâ perdesini yırttıktan sonra rahatlıkla her kötülüğe sürüklüyor ve her rezil işe alet ediyorlar. Bu şekilde şehvetperest patronların eğlence aleti haline getirilişleri de özgürlük diye biliyorlar.

İşte Allah (c.c), bunların maskelerini indirip gerçek yüzlerini gösteriyor ve hain emellerini orta yere koyup Âdemoğullarına şu uyarıyı yapıyor:

“Ey Âdemoğulları! Şeytan anne ve babanızın ayıp yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak onları cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belaya uğratmasın, Çünkü o ve taraftarları, sizin onları göremediğiniz yerden onlar sizi görmektedirler. Gerçekten biz şeytanları iman etmeyenler için veliler kılmışızdır.” (Araf: 27)

Eğer düşman görünmüyor, bilinmeyen bir mevziden saldırıyorsa çok daha güçlü ve çok daha tehlikelidir. İnsanoğlu, bu şerli düşmanın fitnelerinden emin olmak, gafil avlanmamak için, daha uyanık ve daha tedbirli olmak zorundadır. Şeytanların iman etmeyenler için veliler kılınmış olması ise çok daha ürkütücü ve ibret vericidir. Vay o insanın haline ki, düşmanı onun velisi olmuş; yazıklar olsun o kimseye ki, düşmanının yandaşı ve işbirlikçisi olmuştur.

Örtünmek, insanın hem süsü, hem de ayıp yerlerinin kapatılmasıdır. Yalnız bedenin örtünmesi değil, insanın bir de ruhu vardır. Onun da örtüsü takvadır. Müminler için asıl olan takva elbisesidir. “Takva elbisesi daha hayırlıdır.” Yani kalpten gelen bir hayâ duygusuyla ruh ve bedenin birlikte örtülmesi daha hayırlıdır. Sırf maddi ayıplardan, çirkinliklerden, zarar ve tehlikelerden korunmak için değil, Allah’ın emri olduğu için ve Allah korkusuyla giyilen elbise hayırlıdır. Bu, mücerret hayırdır ve Allah katından indirilen en büyük bir nimettir.

Örtünmek İslam kadınının özgürlüğü ve iftiharıdır. Kuran’ı Kerim: “Bu, onların tanınmaları ve eziyet görmemeleri açısından daha uygundur” derken çok ince bir noktaya dikkat çekiyor. Normalde örtünme herkes tarafından tanınmaya engel olarak bilinir. Hele çarşaf bedenin her tarafını kapattığı için, içindekinin kim olduğu çok zor bilinebilir. Ama ayeti kerime, tam aksine: “Bu, onların tanınmaları ve eziyet edilmemeleri için daha uygundur” buyuruyor. Yani bir kadının örtünmüş hali, onun hür olduğunu, cariye olmadığını gösterir. Bu, onun sahipsiz olmadığının, evli ve asaletli bir hanımefendi olduğunun göstergesidir.

Zira ortalıkta açık saçık dolaşmak köle kadınlara, cariyelere has bir olaydır. İslam fıkhında cariye (hür olmayan) kadınların avret maheli, erkekler gibi diz kapağı ile göbek arasıdır. Çünkü cariye, erkek gibi dışarıda, hizmet işlerinde çalıştırılan kadındır. Hürriyeti elinde olmayan, emtia gibi pazarda alınıp satılan ve el önünde hizmet ettirilen köle kadınlardır cariyeler. Bunun alâmetifarikası ise, başı açık ve hicapsız halde dolaşabilmesidir. Bu haliyle de beyinsizler tarafından laf atılmaya, eziyet edilmeye, taciz ve tahkir edilmeye açık ve müsait bir haldedir.

Demek ki, kadının açılıp saçılması özgürlük değil; basitliktir, hakirliktir, modern köleliktir. Açık haliyle kurumlarda çalıştırılmaya zorlanan kadınlar, özgürlüğü elinden alınmış ve modern köleliğe mahkûm edilmişlerdir. Her gün şehvetperestlerin göz bombardımanları altında ezilerek itibarları yok edilmekte, ruhlarıyla ve bedenleriyle sömürülmektedirler. Artık günümüz kadını bunu iyi anlamalı, kaybedilmiş itibarını yeniden kazanmalı, kendisinin izzet ve gururu olan hicaba bürünerek asil özgürlüğünü ilan etmelidir.

Şurası da iyi bilinmelidir ki, kadının izzet ve itibarı, değer ve saygınlığı, heybet ve gururu örtüsüdür, hicabıdır ve çarşafıdır. Çarşafı sevmeyenler dahi ona itibar göstermekte, heybetinden korkmaktadırlar. Çünkü çarşaf İslam’ın şiarıdır. İslami yaşam biçiminin, asil ve özgür olmanın sembolüdür. “İslam daima yükseltir, kimse onun üstüne yükselemez.” İslami yaşam tarzını benimsemek dileğiyle Allah’a emanet olun.
 

MEHMET ŞENLİK / İnzar Dergisi / Ağustos 2011

Bu haberler de ilginizi çekebilir