• DOLAR 32.566
  • EURO 34.869
  • ALTIN 2431.994
  • ...
NEFSİ TERBİYE METODLARI
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Öncelikle şunu belirtelim ki, dünya ve ahiret saadetimiz nefislerimizin ıslahına bağlı olduğu gibi; dünya ve ahiret şekavetimiz de nefislerimizin ifsadına bağlıdır. Bu gerçek, hikmetli kitabımızda açık ve net bir şekilde bildirilmektedir: “Qed eflehe men zekkâhâ we qed xâbe men dessâhâ! Gerçek şu ki, onu temizleyen kurtulmuştur; onu kirleten ise zarar etmiştir.” (Şems 9-10) Bu ayet-i celileden şunu da anlıyoruz ki, nefsin ıslahı veya ifsadı insanın inisiyatifindedir. Dileyen ve takdir eyleyen elbette ki yüce Allah’tır; ancak insanın tercihi, insanın azim ve gayreti de işlerin neticesi açısından küçümsenecek değildir.

 

            Merhum İmam, “Kırk Hadis Şerhi” kitabında insanın iç dünyasındaki şiddetli savaşa dikkati çekerek şunları söyler: “İnsanın gayb ve melekût âleminde Rahmani ve aklani ordular ile şeytani ve cehlani ordular arasında daimi bir niza ve cidal vardır. İnsan bu iki taifenin savaş meydanı konumundadır. Eğer Rahmani ordular galip gelecek olursa, insan saadet ve rahmet ehli olur. Enbiya, evliya ve salihler zümresine katılır. Onlarla mahşur olur. Yok, eğer rahmani ordular değil de şeytani ordular galip gelirse, o zaman insan gazap ve şekavet ehli olur. Şeytanlar, kâfirler ve (Allah’ın rahmetinden) mahrumlar zümresiyle haşrolur.”

Söz konusu gıyabi savaşta müspet ordularla menfi orduların galibiyeti veya mağlubiyetinde insanın rolü elbette ki tartışılmazdır. İnsanoğlu manevi bünyesindeki bu zıt kuvvetlerden hangisini daha iyi besler ve hangisine destek verirse, o kuvvetin galip gelmesi kaçınılmazdır. Aşağıdaki temsil yukarıdaki hakikati doğrular niteliktedir:

 

            Yaşlı ve bilgin bir Kızılderili’nin iki köpeği varmış. Biri bembeyaz, diğeri ise simsiyah olan bu iki köpek, kulübenin önünde sürekli boğuşup dururlarmış. Onların bu bitimsiz kavgasına anlam veremeyen küçük torunu sormaktan alamamış kendini:

“Dedeciğim! Niçin iki köpek ve niçin biri siyah öteki beyaz?” Yaşlı reis bilgece bir gülümsemeden sonra cevap vermiş:

“Onlar benim için iki simgedir evlat. İyilik ve kötülüğün simgesi. İyilik ile kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe hep bunu düşünürüm.” Çocuk mücadele varsa kazananı da olmalı diye düşünerek başka bir soru yöneltmiş: “Peki dedeciğim, bu mücadeleyi hangisi kazanır?” Bilge Reis:

“Ben hangisini daha iyi beslersem o kazanır” diye cevap vermiş.  

 

            Şunu da belirtelim ki, bizler nefis terbiyesi ve tezkiyesinden, nefsin dizginlenmesini, akl-ı selim ve kalb-i selimin kontrolü altına alınmasını kast ediyoruz. İnsanın terbiyesinin ve tekâmülünün nefsin terbiyesi ve tezkiyesinden geçtiğine inanıyoruz. Nefsin terbiyesi ve tezkiyesi ise, onun öldürülmesi veya hayati fonksiyonlarına son verilmesi manasına gelmez. Bilakis nefis, birtakım özelliklerinden ötürü insanda olması gereken muhalif bir güçtür. Muhalif gücün bütün yapılarda olduğu gibi insanda da olması gerekir. Ancak bu gücün kontrol altında tutulması, yapıyı menfi bir şekilde etkilememesine dikkat edilmesi gerekir.

 

Nefis terbiyesi hususunda söylenecek çok söz vardır. İrfan ve maneviyat önderleri bu hususta kitaplar yazmış, dersler işlemişlerdir. Bizler malumat için bunların kıymetli eserlerine havale ederek, genel itibariyle, ahlak öğretmenlerimizin işaret buyurduğu yol ve yöntemleri özet bir şekilde işlemeye çalışacağız:

 

          

 

1-TEFEKKÜR: Nefis ile mücadele ve Hak Teâlâ’ya doğru yolculuğun ilk şartı tefekkürdür. Tefekkür, insanın belirli zamanlarda, kendisini yoktan yaratıp, maddi ve manevi cihazlarla donatan, ihtiyacı ve rahatlığı için her türlü vasıtayı hazırlayan…. saymakla bitiremeyeceğimiz enva-i çeşit nimetler bahşeyleyen yaradanına karşı ne gibi bir vazife ve sorumluluğunun olduğunu düşünmesi ve deruni bir şekilde fikretmesi demektir. Acaba bütün bu işler tüm hayvanlarla müşterek yönümüz olan şehvetlerin tatmini ve kısacık dünya hayatı için mi öngörülmüştür? Yoksa işin içinde daha yüce maksatlar mı vardır?

 

Tefekkür, eşyanın ve işleyişin hakikatinin anlaşılmasını kolaylaştırdığından, nefsin ve benliğin hakikatini de öğretmesi itibariyle, nefis terbiyesinin ilk basamağı olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı bu önemli işe yeltenenlerin gündelik hayatlarının bir bölümünde tefekküre yer ayırmaları, tefekkürü ileriki aşamalar için itici ve güdümleyici bir unsur olarak kabul etmeleri gerekir.

 

2-MÜCAHEDE (AZMETMEK): Bu makam, nefsin ıslahı yönünde sarf edilecek gayret, dolayısıyla azim ve irade ile izah edilebilir.  Azim ve iradesiz hiçbir iş olmadığı gibi, nefis terbiyesi gibi zor bir ameliye de olamaz. Nefsi dizginleyebilmek ve zapt-u rapt altına alabilmek için azim, gayret ve güçlü bir iradenin ortaya konulması gerekmektedir. Azim, insaniyetin cevheri ve aynı zamanda imtiyaz ölçüsüdür. İnsanların derece farklılığı da azmin farklılığından kaynaklanmaktadır. Nefis terbiyesi bağlamında azim; günahları terk etmek, farizaları eda etmek ve bu yolda karşılaşılan zorluk ve sıkıntılara sabretmektir.

 

3-MUŞARETE (ŞARTLANMA): Muşarete, insanın belirli zamanlarda Allah’a (c.c) ve Onun emirlerine muhalefet etmeyeceğine dair kendi kendine şartlanması, vicdani sözleşme yapmasıdır. Bu şartlanma günlük olabileceği gibi, haftalık, aylık, üç aylık veya yıllık olabilir. Örneğin kişinin günün başında Allah’ın emirlerine ve İslam’ın ahlakına harfiyen uyacağına, aykırı iş ve eylemlere girmeyeceğine dair karar kılması ve bu yönde söz kesmesidir. Bir gün boyunca bunu rahatlıkla yerine getirebilen kişi, zamanla bunu diğer günlere ve haftalara yayacak şekilde uygulayabilir. Güzel ahlak ve takva kişide yer edinip meleke kazanıncaya kadar bu böyle devam eder. Tıpkı oruçlu geçirilen bir gün bir hafta veya bir ay gibi. Nitekim oruç, iyilik ve hayır üzere şartlanmanın ve Hakka güdümlenmenin pratik bir yöntemidir. Ramazan ayı boyunca şeytanların zincire vurulmasının sırrı da bu sözleşme ve motivasyonda yatmaktadır. Hz. Ali; “Dünyaya karşı oruçlu ol, iftarın ise ölüm olsun.” buyurarak, ömür boyu sürecek bir şartlanmaya işaret etmiştir.

 

4-MURÂKABE (GÖZETMEK): Murâkabe, genel itibariyle İslam’daki ihsan makamı gibi, kişinin kendisini her daim Yüce Allah’ın gözetimi ve denetiminde görmesi ve hissetmesi manasına gelir. Ancak bu makamdaki murâkabeden kast edilen, kişinin kendi nefsi ve amelleri üzerinde gözcü ve denetleyici olmasıdır. Kişinin şartlandığı ve kararlaştırdığı şekilde amel etmeye dikkat etmesi, günlük, haftalık veya daha uzun süreli şartlanmaların devamı esnasında zamanın bir bölümünde denetleme ve değerlendirmelerde bulunmasıdır. Murâkabe aşamasında program ve uygulamalarda noksanlıklar tespit edilirse, ümitsizliğe kapılmamalı, vakit kaybetmeden, “zararın neresinden dönülürse kârdır.” anlayışıyla eksiklikleri telafi etme, azim ve kararlılıkla şartlanmanın gereklerini yerine getirme yoluna gidilmelidir.

 

5-MUHASEBE (HESABA ÇEKMEK): Nefsi tezkiye ve arınma yolunun olamazsa olmaz yöntemlerinden biri de muhasebedir. Muhasebe, Rabbinin rızasını ve ahiret saadetini arzulayan mü’minin temel vasıflarındandır. Mü’min kimse, ilahi ikazlara kulak vererek hayatının her anını muhasebeye tabi tutar. Ayet-i kerimede: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın.” (Haşr-18) buyrularak, herkesin hesap ve kitabını yapması emredilmektedir. Peygamber Efendimiz: “Akıllı kimse, kendisini hesaba çeken ve ölüm sonrası için çalışandır…” buyurmuşlardır. Seleften bir zat: “Muttaki bir kimse, zalim bir sultan ve cimri bir ortaktan daha şiddetli bir şekilde nefsini muhasebeye çeker.” diyerek, bu işin ehemmiyetini bizlere bildirmişlerdir.

 

Terbiye ve arınma programının sonunda hedeflenen neticelerin elde edilip edilmediğine dair sağlam bir muhasebenin yapılması lazımdır. Muhasebe için muayyen bir vakit olmamakla birlikte, günlük, haftalık, aylık vb. zaman dilimlerinde yapılabilir. Muhasebe ne kadar kısa aralıklarla yapılırsa o kadar faydalı olur.

 

Nefsin ıslahı, terbiye ve tezkiyesi hususunda mutlak surette denenmesi gereken kimi yöntemleri sıralamaya çalıştık. İrfan ve ahlak alanında mütehassıs olan bazı âlimler, bu metotlara haklı olarak muâtebe (kınamak) ve muâkabe (cezalandırmak) gibi ileriki aşamaları da eklemişlerdir. Kolay kolay hizaya gelmeyen nefislerin elbette ki bazen kınanması, bazen de amacına uygun eğitici ve uslandırıcı müeyyidelerle cezaya tabi tutulması gerekir. Bu cezaların ibadet anlayışıyla tatbik edilmesi de önem arz eder.

 

Gündemimizde olması hasebiyle, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Nefis tezkiyesi ve bu yönde izlenecek yollar, İslam’ın öngördüğü umumi ve toplumsal ıslahatın ferdi, içsel ve enfusi boyutudur. Rıza-ı İlahi ve saadet yurduna doğru sağlam adımlarla ilerleyebilmek için, münferiden nefislerin ıslahıyla iş bitmiyor. Yoldaki tehlikeler bütün bütün bertaraf edilmiyor. Bilakis nefsin ıslahıyla birlikte çevrenin ve ortamın da ıslahı, manevi açıdan sağlıklı ve yaşanılabilir hale gelmesi gerekmektedir. Zira sağlıklı bireyler sağlıklı ortamlardan çıkar.

 

Bahsini ettiğimiz toplumsal ıslahatın ve sıhhatli ortamın teşekkülünde belki de en fazla dikkat edilmesi gereken unsurların başında tesettüre riayet ve açık saçıklığın önünün alınması gelir. Bugün tesettürsüzlüğün, açılmış ve saçılmışlığın toplumumuzun manevi yapısında oluşturduğu tahribat ve neslimizin manevi bünyesinde açmış olduğu derin yaralar, Allah’a ve Ahiret gününe inanan bir toplumun vicdanını sızlatmaktadır. Mevcut tehlikenin boyutlarını fark etmiş bu topluluk, bas bas bağırmakta, fıtratı bozulmamış insanları sorumluluk ve inisiyatif almaya çağırmaktadır.

 

İman ve insaf sahibi herkesin bu kutlu çağrıya kulak kabartıp sorumluluk alması gerektiğine inanıyor, nefislerin ve nesillerin kurtuluşu için “TESETTÜR SEFERBERLİĞİ” başlatan ve bu yolda gayret gösteren İslami camiaların muvaffak olmasını Yüce Rabbimizden temenni ediyoruz.

 

İnzardergisi - 2011

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir