Bazen ironi olarak söylenir ki; “Türkiye üç tarafı denizlerle, dört tarafı Kürtlerle çevrilidir.” Son dönemde Trump koridoru olarak adlandırılmaya başlanan ZENGEZUR KORİDORU Azerbaycan, Nahcivan, Ermenistan’daki Kürtlerin de en az Suriye, Irak, İran Kürtleri kadar Türkiye açısından büyük öneme haiz olduğunu gösteriyor. Zengezur koridorunun paralelinde en az onun kadar önemli olan bir de Lâçin koridoru vardır. Aşağıda değinilecektir.

Kürtçe bir deyim vardır: “Fesad nebın gur u mîhê tev bıçêrın.” Yani “Fesadlardan olmasa Kurt ve Koyun aynı otlağı paylaşır” anlamında…

Köyümüz Kürt’tür. Fakat onlarca Türk gelin ve Türk damatları vardır. İstisnasız Türkiye’nin her ilinin her ilçesinin her köyünün böyle gerçekliği söz konusudur artık. Kürtler; Doğu - Güneydoğu’dan çok daha fazla Anadolu’ya dağılmış özellikle Batı Anadolu’da yoğunlaşmışlardır. Mesela denilir ki Kürtlerin en büyük şehri İstanbul’dur. Çünkü Doğu, Güneydoğu’da, hiçbir ildeki Kürt nüfus, İstanbul’daki kadar değildir. İzmir, İstanbul, Bursa, Aydın, Kocaeli, Ankara, Konya, Kayseri, Adana, Mersin, gibi büyük illerdeki Kürt nüfus Doğu, Güneydoğu’dan çok çok daha fazladır.

Öte yandan Doğu, Güneydoğu’daki her il ve ilçe de saf, silme Kürtlerden müteşekkil değildir. Başka aidiyetler de söz konusudur. Türkler dâhil.

Kaderin bir cilvesi olarak Türkler ve Kürtler; Suriye’de, Irak’ta, İran’da, Azerbaycan’da, Nahcivan’da, Türki Cumhuriyetler olarak bilinen Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan hatta Afganistan’da öte yandan Avrupa’da iç içe yaşamaktadırlar. Kerkük, Urumiye, Halep gibi.

KARABAĞ ZENGEZUR – DOĞUBAYAZIT ZENGEZUR

Son günlerde Trump Koridoru olarak gündeme gelen ZENGEZUR koridoru ile Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunlu ve zaman zaman el değiştiren Dağlık Karabağ bölgesi, (2022 Ermeni Azeri savaşında şu anda Azerbaycan’a geçmiş durumdadır) yoğunluklu olarak Kürtlerden müteşekkildir. Buradaki Zengezur bölgesindeki Kürtler ile köken itibariyle irtibatlı olan Kürtlerden dolayı Doğubayazıt’ta da ZENGEZUR köyü vardır.

Yine Karabağ ve Lâçin Kürt Özerk Bölgesinde (Kurdistana Sor) ve birbirlerinin paralelinde yer alan ZENGEZUR KORİDORU ile LÂÇİN KORİDORUNUN her ikisi de çok büyük jeostratejik öneme sahip iki alternatifsiz geçiş yoludur. Tarihsel ve güncel Kürt demografisi ve etkisi söz konusudur. Zengezur koridoru Türkiye, Nahcivan, Azerbaycan ve Türkî Cumhuriyetleri birbirine bağlarken; Lâçin koridoru ise Lâçin bölgesinin Ermenistan’a ulaşımını sağlayan tek dağ geçididir. (Lâçin bölgesi de tarihsel süreç içerisinde kimi zaman kısa süreli Kürt özerk yönetimi şeklinde varlık göstermiş, kimi zaman da Azerbaycan ve Ermenistan arasında el değiştirmiştir. Son Azeri- Ermeni Savaşı’ndan sonra şu anda Azerbaycan’a bağlıdır.)

Fakat Zengezur koridorunun kontrolü Rus güçlerine bırakılmıştı. Bu son süreçte bir karşı hamle ile Amerika 99 yıllığına koridorun kontrolünü eline geçirdi ve ismini de “Trump Koridoru” olarak değiştirdi. Çok ilginç ve derin tahlile tabi tutulması gereken bir durumdur. Tam teyit edilmemiş bile olsa koridorun kontrolünün ileride PYD’ye verileceği şeklinde bir bilgi de söz konusudur. Çünkü PKK’nın Ermenistan ve Lâçin’de de yapılanması, temsilcilik ve kamplarının olduğu biliniyordu.

Azerbaycan’daki Kürt nüfus yoğunluğu ve etkinliği öyle bir düzeydedir ki; Azerbaycan’ın Rusya’dan kopuş ve kuruluşundan bugüne kadar Kürt olan Aliyev ailesinin Azerbaycan’ı yönetmesinde bir beis görülmemiştir. Bugünkü Azerbaycan ve Ermenistan; tarihteki Rewwadî ve Şeddadî Kürt Devletlerinin coğrafyaları üzerinden kurulduğundan önemli oranda Kürt nüfus içermektedirler. Daha doğrusu buradaki Kürtler bu coğrafyanın asli unsurlarıdır. Karahanlı ve Gazneliler’den kaçan Türk boyları 10.000 çadır (aile anlamında) Rewwadi Kürt Devletine, 2.000 Çadırda Şeddadi Kürt devletine sığınmıştır. (İbrahim Hakkı Uzunçarşılı; Osmanlı Tarihi) Bu olay Türklerin Malazgirt’e gelmesinden öncedir.

Kısacası bin yılı aşkın bir süredir Türkler ve Kürtler coğrafi olarak iç içe ve birbirini tamamlayıcı şekilde bir kader ortaklığı mecrasındadırlar.

Tarihsel olarak da bilinenin aksine, Türk ve Kürt ilişkileri 1071 Malazgirt savaşı ile değil ondan çok daha önce 751 tarihinde, Türkler ve Çinliler arasında gerçekleşen Talas savaşı ile başlar ve gelişir. Bilindiği gibi Hemedan’lı bir Kürt olan Ebu Müslim Horasanî’nin 750’de Kuteybe bin Müslim’in yerine Horasan’a Vali olarak atanması ile (Emeviler döneminde) ondan bir yıl sonra yani 751’de Çinlilerle yapılan savaşta Türkler Müslümanlardan yardım ister. Horasanî lakabını bu yüzden alan Horasan Valisi Ebu Müslim; Yardımcı komutanlarından Ziyad bin Salih’i Türklere yardıma gönderir. Talas savaşı Ziyad bin Salih komutasında yürütülür ve zaferle sonuçlanır. Talas savaşında Ebu Müslim Horasani ile beraber Horasana giden Kürtler de vardır.

Daha önceki bir makalemizde de değindiğimiz gibi; bu kadar tarihsel derinliğe ve geniş coğrafyaya, ortak kader olgusuyla perçinlenen bir birlikteliği adil şartlarda geliştirmek mi daha avantajlıdır, yoksa her bir parçasında sürtüşme, çatışma ve çekişmelerle dünya ve ahiret mücazatına sebep olacak bir boğuşma mı daha faydalıdır?

Özellikle bu son dönemde Amerika’nın Azerbaycan ve Ermenistan üzerinden Zengezur koridorunu hâkimiyetine alması ile Azerbaycan ve Ermenistan’daki Kürtlerin de Türkiye açısındaki önemi; en az Suriye ve Iraktaki Kürtlerin Türkiye açısındaki önemi kadar değerli olduğunu ortaya koyuyor.

İşin diğer bir boyutu ise nasıl ki siyonist rejim; güneyden Nil ve Fırat arası toprakları Arz-ı mevut olarak isimlendirip Türkiye’ye yönelik ajanda barındırıyorsa; Ermenistan’ın da buna benzer bir projesi vardır.

Ermenistan da Türkiye’nin Doğusunu; “BATI ERMENİSTAN” olarak isimlendiriyor ve bunu da ARAS’TAN FIRAT’A projesiyle isimlendirilmektedir.

Unutulmamalıdır ki siyonist rejimin de Ermenistan’ın da hamileri; hem Rusya hem Amerika hem de bütün Batıdır. İslam âlemi karşısındaki Yahudi ve Hristiyan cephenin ortaklaştıkları en önemli alanlardan bir tanesi de siyonist rejim ve Ermenistan’dır. siyonist rejim - Filistin savaşı ve Ermenistan - Azerbaycan savaşında bu net olarak görüldü, gösterildi. Maalesef bu son süreçte hem Güneyde, hem de kuzeyde Kürtler; Müslüman âlemindeki bölünmüşlüklerinden dolayı Güneyde, siyonist rejim ile Kuzeyde de Ermenistan ile yakınlaştırılmak isteniliyor. Esasında bu PKK ve bileşenleri üzerinde bir aşamaya kadar sağlanmış durumdadır.

Bu durumda Türkiye’nin takınacağı tavır ve tutum da bellidir aslında. Türkiye güvenliğini Kürtlerin statüsüzlüğü ya da bulundukları ülkede asimile edilip etkisiz kılınmaları üzerinde kurgularsa bu mümkün olmayacaktır. Tam tersi bir şekilde Türkiye; dört bir yanındaki Kürtlerle adil ve kardeşlik temelinde bir birlikteliğe giderse, gerçek anlamda hem Türk hem de Kürt güvenliği sağlanmış olur. Son dönemdeki “Terörsüz Türkiye Süreci” ve Suriye’de hatta 2022 yılında Azerbaycan’da Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a geçmesi ve ortaya çıkan durumları; Kürtlerin de taleplerini göz önünde bulunduracak şekilde değerlendirirse Türkiye, büyük kazanım ortaya çıkacaktır.

Sözün özü Ortadoğu’da şartları iyi düşünülmüş bir Türk - Kürt Federasyonu Amerika’nın yürütmek istediği Büyük Ortadoğu Projesinden ziyade merhum Necip Fazıl’ın temellendirmek istediği “BÜYÜK DOĞU PROJESİ” olarak Ümmet’e giden yolda bir umut olacak ve emperyalistlerin bölgedeki oyun ve hilelerinin önünü kesecektir inşallah.

Lafı uzatmadan şunu çok rahat söyleyebiliriz. Geniş ve verimli bir coğrafyadaki bu Türk ve Kürt

Birliğinin ilk etapta Azerbaycan ve Nahcivan’ı da içine alan yine Kuzey Irak ve Kuzey Suriye Kürtleriyle,

Türkiye’nin adil şartlarda oluşturacağı bir Türk - Kürt birlikteliği /federasyonu; öncelikli olarak Türkiye’yi her açıdan mevcut potansiyelinin (ekonomik, sosyolojik, jeopolitik, jeostratejik) en az 5 katı kadar büyütecektir. Türkiye’nin konumunu belki de Osmanlı’yı da aşacak şekilde hem Orta Doğu ve

Afrika’da hem Türki Cumhuriyetlerde hem de Balkanlarda merkezi bir güç ve aktör yapacaktır. Öte yandan bu birlik, Arap birliğini de tetikleyerek “İslam Ümmetinin” oluşumuna yönelik ciddi bir adım ve zemin olacaktır. Bu bir hayal ya da hülya değil, bir matematik ve mantıktır. Geçmiş örneği ve tarihsel kökleri olan bir realitedir.

Bu bağlamda Türkiye, Suriye politikasını yeniden gözden geçirmelidir. Geçmişte Irak Kürtleri için de Türkiye kamuoyunda çok şeyler yazıldı çizildi söylendi. Fakat süreç gösterdi ki Iraklı Kürtler sanılanın aksine, Türkiye’ye karşı olumsuz bir tavır içinde olmadıkları gibi adeta stratejik bir ortak pozisyonuna geçtiler. Bugün Suriye Kürtleri için söylenen pek çok şey; dün Irak Kürt bölgesi için de söyleniyordu ve bunların doğru olmadığı, bu endişelerin de yersiz olduğu bir gerçek olarak ispatlanmış oldu.

Kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için istemek; hoşlanmadığımız muameleyi, kardeşimize de yapmamak; adaletin bizatihi kendisidir. İslam’ın da Müslüman’dan istediğidir. İslam; Allah’a karşı ibadet, kula karşı ise adalettir. Wesselam.