7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yaşananlar, insanlığın hafızasına silinmez kara bir leke olarak kazınıyor. Bombaların gölgesinde büyüyen çocuklar, yıkılan evler, paramparça hayatlar ve en acısı, açlık ve susuzluk. Gazze’de bugün açlık öyle bir noktaya gelmiş durumda ki gönderilecek bir ekmekle önüne geçilemeyecek, ilaçlarla bile tedavi edilemeyecek seviyelere ulaştı.

Açım, açım diyerek inleyen küçücük çocukların sesleri göğe yükseliyor. Açlıktan vücudu iskelete dönmüş bedenler, evladının karnını doyuramayan anneler ve babalar... Bir annenin, toprağın içinden tek tek ayıklamaya çalıştığı pirinç taneleri, çaresizliğin en yalın, en acı tasviri olarak hafızalara kazınıyor. Bu yaşananlar insanlığın utancıdır.

Evet, dünyada vicdanı olan halklar sokaklara dökülüp “yeter artık” diye haykırıyor. Ama liderlerden hâlâ kayda değer bir ses yükselmiyor. Siyasi hesaplar, ekonomik çıkarlar, jeopolitik dengeler... Hepsi bu zulmün önüne dikilmiş durumda. Fakat asıl garip olan, bunca açlığa, susuzluğa ve yürek dağlayan haykırışlara rağmen, özellikle annelerden beklenen o güçlü tepkinin gelmemesi.

Kadın, hayatın kaynağıdır. Anne, merhametin, şefkatin sembolüdür. Anne, evladının aç kalmasına, bir damla suya muhtaç olmasına dayanamaz. Kendi çocuğuna gösterdiği bu korumacı refleksi, yanı başında açlıktan gözleri kararmış bir çocuğa da gösterebilmesi gerekmez mi? Gazze’de bir annenin evladını açlıktan kaybetmesi, dünyanın herhangi bir yerindeki annenin kalbini paramparça etmeliydi.

Peki neden olmadı? Neden dünya anneleri, Gazze için ayağa kalkmadı?

Kadın örgütleri, kadın dernekleri, kadın dayanışmaları... Onlar da sessiz. Oysa kadın dayanışması, dünyanın en güçlü bağlarından biri değil midir? Kadınların, annelerin bir araya geldiğinde, adaletsizliği ve zulmü durdurabileceğine dair sayısız örnek var tarihte. Ama Gazze söz konusu olunca bu dayanışma, bu ortak ses neden bu kadar cılız kalıyor?

Burada şu soruyu sormak zorundayım: Gazze’deki acıyı “başka bir dünyanın, başka bir halkın sorunu” olarak mı görüyoruz? Oysa her birimiz, o annelerin, o babaların, o çocukların yerine geçebilirdik. Bir gün kendi soframızda ekmeğin, kendi musluğumuzda suyun kesileceğini, kendi çocuğumuzun açlıktan gözlerimizin önünde eriyip gideceğini hayal etmek zorundayız. Çünkü yaşanan bu zulüm, bir gün bize de dokunabilir.

Liderlerden, devletlerden ses çıkmıyor. Kimin hangi hesapları var, hangi çıkarların peşinde olduklarını bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var, annelik; siyaseti, ideolojiyi, dini, dili aşan ortak bir paydadır. Bir annenin gözyaşı evrenseldir. Bir annenin evladına duyduğu sevgi sınır tanımaz. İşte tam da bu yüzden dünya annelerinin, Gazze’deki annelerin yanında dimdik durması gerekiyor.

Bugün Gazze’de yaşananlar sadece bir savaş değil, açlığın silah olarak kullanıldığı bir toplu kıyımdır. Çocukların aç bırakılması, suya muhtaç edilmesi, ilaçsızlıktan ölüme terk edilmesi insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlardan biridir. İnsanlık, bu tablo karşısında ayağa kalkmazsa, hangi vicdandan, hangi değerlerden bahsedebiliriz?

Anneler! Bu çağrı size. Gazze’deki annelerin çığlığını duyun. Çocuklarını açlıktan kaybeden annelerin acısını içinizde hissedin. Kendi çocuğunuzu kucağınızda tutarken, Gazze’deki annelerin boş kucağını hatırlayın. Çünkü bir annenin gözyaşı, dünyanın en ağır yüküdür.

Ey anneler, ey kadınlar, ey vicdan sahipleri… Sessizliğiniz, Gazze'de masumların çığlıklarını boğuyor!

Artık sessiz kalma zamanı değil. Artık bahanelerin, mazeretlerin arkasına saklanma zamanı değil. Gazze’de açlıkla öldürülmek istenen çocukların sesi, dünyanın her köşesindeki annenin yüreğinde yankılanmalı. Eğer anneler ayağa kalkarsa, dünya da ayağa kalkar.

Gazze’deki çocuklar, anneler açlıktan ölüme terk edilmişken, bizim sessizliğimiz bu zulme ortaklık olacaktır.

İnsanlık adına sesinizi yükseltin. Dünyayı sarsın bu çığlık: “Gazze’de çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın!”