• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Geçmiş zamanda keçisi çalınan imamı ‘İmam, keçi çaldı.’ Diye manşet yapan yalancı yüzsüzler bugün de aynısını artık her avuçta olan sosyal medya üzerinden rahatlıkla yapıyorlar. Ebubekir Sofuoğlu’nu ‘Üniversiteler, fuhuş yuvası’ sözü üzerinden vuran Bremen Mızıkacılarına, İbrahim Kalın gibi bir ismin de dâhil olması esef verici ve ürkütücü…

Yargılamadan suçlamak, bağlamı öğrenmeden algıyla boğmak… Pes doğrusu!

Sofuoğlu’nun sözü gerçekte böyle değildi. O, Sakarya’da Serdivan’daki apart evler için ‘fuhuş yuvası’ demişti. Sakarya özelinde bu bilinmektedir. Apart gerçeği, dönemin rektörü Muzaffer Elmas tarafından da fark edilmiş ki o civarda apart yapılması yasaklanmış ve rektör bu çirkin tehlikeden ötürü basın yoluyla ‘Apartlara çıkmayın!’ demiş. Acaba, birileri Ebubekir Sofuoğlu, hakikati yüksek sesle dillendirince mi ‘su aygırı’nın ne olduğunu öğrendiler?

Nurettin Yıldız, İhsan Şenocak, DİB Başkanı, Abdurrahman Dilipak, Ebubekir Sofuoğlu ve daha birçok Müslüman şahsiyet sorumluluk kapsamında bazı haramlar, günahlar ve çirkinlikler karşısında fikir beyan ettiler/edecekler. Gel gör ki ‘iman, vebal, ahiret, hesap ve mizan’ gibi bir kabulü ve hesabı olmayanlar ellerine aldıkları ‘twitter, facebook, instagram, gazete, televizyon’ misali teneke ve davullarına vurdukça vurdular. Habbeyi kubbe yaptılar, dokunulacak çirkinliklerini dokunulmaz meşru bir yaşam tarzı olarak kabul ettirdiler. Üstelik bu şahsiyetlerin dile getirdikleri kendi fikir ve sözleri de değildi. ‘Bir kötülüğü görünce elinizle düzeltin, gücünüz yetmezse dilinizle düzeltin…’ hadisi bağlamında bireysel ve toplumsal bazı kötülüklere ayet ve hadisle açıklık getirdiler, izah ettiler, hatırlattılar.

Eskiler ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.’ Demiş. Birileri de doğru olmanın, doğruyu yaşamanın ve doğru konuşmanın her zaman gerekli olduğu babında ‘Yaşasın onuncu köy!’ demiş. Acaba, bunu bugün ve günümüz Türkiye’si için ne kadar uyarlayabiliriz. Kanımca, doğru olan ve konuşanlara ne şehir, ne mahalle ne de köy bıraktılar.

Dün Mekkeli müşrikler, Resulullah’a ‘Putlarımıza ilişme, onlar hakkında olumsuz bir şeyler söyleme!’ diyorlardı. Bugün de ‘nefis, zevk, madde, özgürlük, haz, modernizm ve cinsellik’ gibi putlar icat edenler, kendi putlarına ilişilmemesini istiyor. Güçlü oldukları için mi, sesleri gür çıktıkları için mi yoksa Müslüman’ım diyenler zayıf ve nemelazımcı kesildikleri için mi baskılayıcı olabiliyorlar?

Cevabı ikincisinde aramak lazımdır; çünkü hak, her zaman batılın üstündedir ve ona galiptir. Ama hak tarafı olanlar hakkın istediği gibi davranmaz ve bir avuç haksız/ahlaksız gürültüye pabuç bırakırsa bugün onların kötülüklerine sessiz kalmamızı isteyenler yakın yarınlarda aynı kötülükleri onlarla beraber işlememiz için yakamızı tutacaklar, evimize dadanacaklar, bize icabında deli gömleği de giydirecekler.  

İlginçtir, doğruların mahallesinde, safında ve cemaatinde olanların çoğu da doğruyu ifade edene ve ahlaklı yaşama vurgu yapana muhalif kesildiler. Bunlar yanlış ve ahlaksızların gücüne mi kandılar, algılarına mı yenik düştüler, onların karşısında kompleks bir hale mi büründüler? Bilmiyorum; ama bildiğim şudur ki ne pahasına olursa olsun, neye mal olursa olsun doğru olanların ve ahlaki olmayı önceleyenlerin gözü kara olmalıdır. Nebevi karşı duruş gibi bir duruş sergilenmelidir.

Ayı sol eline güneşi sağ eline alma gibi muhal bir durum da oluşsa; doğru, hak, adalet ve ahlak düsturları dile getirilmeli, yazılmalı, çizilmeli ve haykırılmalıdır. Bütün bunlar yapılırken ‘doğruyu kimin, ne zaman ve nasıl söyleyeceği’ gibi usul ve adap ilkeleri de göz önünde tutulmalıdır.