• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Coğrafyamız tarihinin en zor dönemlerinden geçiyor. Osmanlı’nın tarihe karışmasından sonra, bölgemiz İngiliz ve Fransızların işgaline uğradı. Bölge, bulundurduğu zengin enerji kaynakları açısından öteden beri büyük devletlerin iştahlarını kabartıyordu. İkinci Dünya Savaşına kadar Emperyalist güçlerin rekabet sahası haline gelen bölgemiz, savaşın ardından ağırlıklı olarak Amerika'nın etki alanına girdi.

  Ekonomik açıdan bakıldığında, dünya petrolünün %70'i, doğalgazın %35'i bu bölgeden çıkarılmaktadır. Coğrafi açıdan da bölge eşsiz bir konuma sahiptir. Süveyş, boğazlar, Basra körfezi gibi önemli geçiş yolları, bölgeyi önemli kılan etkenlerin başında geliyor. Ayrıca semavi dinlerin doğup yayıldığı yer olması ve İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik nezdinde kutsal bilinen Kudüs'ün burada olması bölgeyi öteden beri ilgi odağı haline getiren diğer önemli sebeplerdendir.

  Osmanlının yıkılmasından sonra Filistin, İngiliz manda yönetimi altına girer. Yahudiler bunu fırsat bilerek harekete geçerler. Filistin topraklarına dünyanın değişik yerlerinden Yahudiler göç ettirilir. Kurdukları terör örgütleriyle tedhiş hareketlerine başlayan Siyonistler, en son 1948’de bir yapı kurmaya muvaffak olurlar. İsrail olarak adlandırılan bu yapı, kurulduktan ve dünyaca tanındıktan sonra bütün bölgenin ve İslam âleminin yegâne sorunu olmuştur.

Son yüzyılda dünya çapında insanlığın çektiği eziyetlerin en büyük faili şüphesiz ki İngiliz Birleşik Krallığıdır. Sömürgeciliğin sürdüğü asırlarda Afrika, Asya ve Amerika kıtalarında meydana gelmiş katliam ve talanların kahir ekseriyeti İngilizlerin eliyle gerçekleşmiştir. Yani geçen asrın büyük şeytanı İngilizlerdi. Neredeyse kımıldayan her taşın altından onlar çıkıyordu. Meşhur bir Kızılderili atasözü bu hakikati şöyle ifade eder: ‘Şayet bulanık bir suda kavga eden iki balık görürseniz, biliniz ki oradan biraz önce çaylak bacaklı bir İngiliz geçmiştir.'

 

  Geçen asrın ikinci yarısından sonra sözde bağımsızlıklarına kavuşan bölge ülkelerinde, batının kuklası diktatör idareler hakim kılındı. Bu yönetimler, işgalci israil ve destekleyicilerine karşı hiçbir şey yapmadılar. Yaptıkları tek şey, yönettikleri Müslüman halkın sesini kısmak, onlara enva-i türlü baskı ve işkenceler uygulamak oldu. İsrail'e karşı yenilginin oluşturduğu ayıbın ve zilletin baskısını bu şekilde gizlemeye, örtmeye çalıştılar.

  Bu kukla yönetimler ve orduları hakkında Merhum Şehit Seyyid Kutup şu tespiti yapar:

“Şu gördüğünüz Arap ordularının varlığı, İslam'ı ve Müslümanları korumak ve onları savunmak için değildir. Tam aksine bu ordular sizi, çocuklarınızı ve kadınlarınızı öldürmek için var olmuşlardır. Yahudi ve kâfirlere bir tek kurşun dahi asla sıkamazlar.” 

   Peki bölgenin bu makûs talihi ne zaman ve nasıl değişecek?  

   İslam ümmetinin mevcut kaderinin faili olarak görünen sebepleri iki ana kategoriye ayırabiliriz. Birincisi, bizim kendimizden kaynaklanan dâhili sebeptir ki, asıl belirleyici olan bunlardır. İkincisi ise, dış sebeplerdir ki, bunların etkin olup olmaması ilkinin durumuna bağlıdır.

   Ve Aksa Tufanı yüz yılı aşkın bir süreden beri devam eden zillet ve esaretin zincirlerini kırdı. Bu şanlı direnişin bütün bir bölgenin emperyalizm ve uşaklarından temizlenme sürecini başlattığında şüphe yoktur. Rabbim yardımcıları olsun.