• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Seçimler her geçen gün, biraz daha gündeme otururken toplum da geçen zamanın bir muhasebesini, nasıl bir gelecek istediğini günümüz siyaset mekanizması ve zamanın şartları konjonktüründe tartışmaya başladı.

Siyaseti halkın iradesinin oluşturduğu normal durumlarda bu tür tartışmaların yapılması, elbette gayet doğaldır. Yolunda gitmeyen bir durum varsa bunu tartışmak, sorgulamak, seçimden seçime dahi olsa tedbirini almak toplumun hakkıdır. Ancak hiç bir şeyin normal olmadığı ülkemiz gibi yerlerde halkın yaptığı sorgulamalar hiç de normal karşılanmaz.

Bizim bir rutinimiz vardır; uzun süre iktidarda kalan, iktidar olmanın literatürünü öğrenen siyaset kurumlarımız, bir noktadan sonra topluma tepeden bakmaya başlar, küçük görür, cahil ve bilgisiz telakki eder. Dolayısıyla halkın doğruyu seçemeyeceği, toplumun maslahatını takdir edemeyeceği zehabına kapılırlar. Bu noktadan sonra geçmişte verilen vaatler de unutuluverir, ters istikametlere girilir ve halk iradesi bir başka seçimdeki vaatlere kalır. Halkın gidişatı sorgulamasından şiddetle korkmalarının nedeni de budur zaten.

Bu gün bu rutini bir kez daha yaşıyor bu toplum. Ta on beş yıl öncesinden verilen vaatleri, bu vaatler doğrultusunda kat edilen yolu, bu yolda verilen desteği, hatta bu gidişatı sekteye uğratmak isteyen siyasi, askeri, ekonomik darbelere karşı verilen bedelleri, akıtılan kanları, verilen şehitleri bir bir sorguluyor halk. Geldiğimiz noktayı önümüze koyuyor ve görüyoruz ki; evet dile kolay, tam on beş yıl hiç bir yol almadan, sadece kendi etrafımızda dönüp durmuşuz.

O gün, önümüzdeki sorunların listesine bir daha bakıyor ve bu gün, önümüzde listelenip uzayan sorunlarla karşılaştırıyoruz, ne kadar yol aldık diye bir göz atıyoruz; tablo gerçekten çok vahim.

O günün sorunları keşke olduğu gibi yerinde dursaydı diye iç geçirmemek elde değil maalesef. Eski sorunları çözeceğiz diye içinden çıkılmaz bir noktaya çıkardık. Somun ve vidaları aşındırıp iyice yalama yaptırdık. Bunlar yetmiyormuş gibi de dünya kadar çok vahim farklı sorunlar üreterek eskilerine ekledik. Heva ve hevesimden konuştuğum sanılmasın. Örnekler üzerinden gidelim. Temel sorunlarımızı bir anımsayalım;

-Tek tipçi, ötekileştirici, dayatmacı, askeri darbeler ve vesayetler ürünü anayasa, sorunlarımızın temelinde yer almıyor ve değiştirilmesi vaat edilmiyor muydu? Bu gün bu sorunu ağzımıza alma cesaretimiz bile kalmamış.

-Devletin tüm kurumlarına çöreklenmiş olan vesayet sistemi, bizim diğer önemli sorunlarımızdan biri değil miydi? Bunların kaldırılarak yerine şeffaf, adil, hukuka uygun bir devlet anlayışı getirileceği vaadi, her seferinde tekrarlanıp durulurdu. Kalktı mı bu vesayetler? Hayır maalesef. Sadece isimleri ve renkleri değişti. Şimdiki vesayetlere bir de "Millilik" kılıfı giydirilmiş. Bu kılıf da o kadar daraltılmış ki neredeyse herkes bunun dışında bırakılarak ötekileştirilmiştir.

-Yine en önemli sorunlarımızdan biri Kürt Meselesi idi. Aynı şekilde bunun çözüme kavuşturulacağı hususu da en yüksek perdeden dile getirilen vaatlerin başında yer alıyordu. Ne yapıldı? Gâh bütün Kürtler, PKK'dan ibaret bilinerek PKK'nın insafına terk edildi. Çukur siyaseti ile zirve yapan bu yanlış politika on bin insanın kanı ile toprağa gömüldü. Gâh PKK şahsında tüm Kürtler terörist addedilerek bütün çözüm girişimleri rafa kaldırıldı, 15 yıl önce olduğu gibi yine savaş diline dönüldü.

-Dış politikadaki çıkmazları, hataları, neden olunan kuşatılmışlığı bu yazıda hiç yazmayacağım. O cephe zaten içler acısı.

Sözün hülâsâsı; dönüp dolaşıp aynı noktaya geldik. Üstelik bu sefer toplumsal umutlar da büyük oranda heba edilmiş durumdadır. Belki faturanın en ağır olan tarafı, umut ve güven noktasında olanıdır maalesef. Toplum, güvenmediği bir siyaset kurumuna emaneti teslim etmez. Gasp edilecek bir irade de ancak bir dönem götürebilir.