• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

FETÖ`nün “mülkiye” yapılanmasına yönelik görülen davada, eski İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın tahliye edildi. Bu sıradan bir tahliye değildi. Çapkın hakkında üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyordu.

Çapkın`ın FETÖ ile ilişkisinin olup olmadığını bilmiyorum. Hakkında istenen cezanın suçlamalara uygun olup olmadığını da ancak dosya ile ilgilenen hukukçular takdir edebilir.

Bu tahliyeyi sıra dışı kılan, Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar`ın Çapkın`a kefil oluşudur. Son duruşmada Ağar, Hüseyin Çapkın lehinde tanıklıkta bulunduktan sonra Çapkın serbest bırakıldı.

Bu tahliye iyi okunmalı. Çünkü bu gelişme, Türkiye siyasetinin yeni dönem ipuçlarını veriyor.

Bu tahliye Ağar devreye sokularak gerçekleştirilmiştir. Burada hatırlatmakta fayda var. Ağar Susurluk davasından 5 yıl ceza almış, cezaevine girmiş ve 2013`te tahliye olmuş biri. Yani eski derin devletin bürokratlarından biri. Emniyet Genel Müdürlüğü ve sonrasında İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemde eski derin devletin önemli ayaklarından biri idi.

Eski derin devletin iki ayağı vardı. Biri ulusalcı Kemalist, diğeri ülkücü ayağı idi. Ordu, yargı, medya ulusalcı Kemalistlerin elindeydi, emniyet ise ülkücülerin elindeydi. Emniyet ayağını oluşturan ülkücü derin devletin başında Ağar geliyordu. Kadrolaşmalar özellikle Ağar`ın emniyet genel müdürlüğü ve içişleri bakanlığı döneminde gerçekleşti.

Bu tahliye iki ihtimali barındırıyor:

1-            İktidarın MHP ile fiili ittifakının ileri aşamalara taşınacağı ve ülkücülüğün devlet içinde daha etkin olacağı

2-            Devlet içine yerleşen, Mehmet Ağar ile ilişkili ülkücü kadroların etkisini

Bu gelişmelerin, mevcut İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile bir ilişkisi var mı? Süleyman Soylu`nun Demokrat Parti`de Mehmet Ağar ile birlikteliği ve ilişkisi, böyle bir ihtimali akla getiriyor.

Ülkücüler derken son birkaç gündür yaşanan farklı gelişmeler, önümüzdeki süreçte sadece devlet içinde ve siyaset arenasında değil, sivil alanda da bu kesimin rol alacağının işareti.

Erzurum Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi`nde gerçekleştirilen konferans, kendilerine ülkücü diyen bir grup tarafından, eşkıya şehre inmiş görüntüsü altında basıldı.

Öyle görülüyor ki, 2019 seçimleri öncesi planlar sadece ülkücülerin siyasi ayağı üzerine kurulmuyor, sivil alanda planlanan kaos için de ülkücüler düşünülüyor. Geçen yıllarda da bu yapılmak istendi ancak Devlet Bahçeli`nin, yerinde ve doğru olan müdahalesi, kaos için sokaklara sürülen ülkücüleri sokaklardan çekti.

Bahçeli`nin, geçmişte ülkücü taban üzerine oynanan bu oyunu görüp, bozduğu gibi, yeni süreçte de kendisinden beklenen, bu oyunu bozmasıdır.

Merkezi irade devreye girmezse, kabul etmek gerekir ki, bu ülkede kaos planlarına en uygun zemin ırkçılıktır. Bu zeminde en kullanışlı ırkçılık da yaygınlığı, etkisi ve tarihi fonksiyonu itibari ile Türkçülüktür.

Türk olmak ayrı bir şey, Türkçülük yapmak ise ayrı bir şeydir. Türkün, Kürdün, Arabın, Farsın ırk olarak başımızın üzerinde yeri vardır. Ancak Türkçülük, Kürtçülük, Arapçılık, Farsçılık dahil her türlü ırkçılık ayaklarımızın altındadır.

Ülkücüler, yakın geçmişte FETÖ`nün operasyonlarına maruz kaldıklarını akıllarından çıkarmadan kendileri üzerine oynanmak istenen oyunları görmeli, bu oyunlara gelen ülkücülere karşı da sükûnetle hareket edilmeli.  

Bu memleketi örgütler bölmez ancak ırkçılık bölebilir.