Dinde aşırılık, helaktir.
Nesai`nin aktardığı bir hadiste İbn-i Abbas (ra) anlatıyor: Resulullah (sav) Akabe sabahı, bineğinin üzerindeyken:
"Bana (taş) toplayıver!" dedi. Ben de (şehadet ve başparmaklarla atılabilecek büyüklükte) ufak taşlardan onun için topladım. Avucuna koyduğum sırada:
"İşte bunlar gibi. Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri, dinde aşırılıkları helâk etmiştir!" dedi.
Bu hadisin manasının umumiliği bugün daha bir anlam kazanmış durumda. Bir kısım Vahhabi düşüncenin sınır tanımaz tekfircilik olarak ortalığı kasıp kavurduğu günler yaşıyoruz. Tekfir düşüncesi fikirle başladı ama maalesef bugün fikirden öldürücü fiile taşındı. Tekfiri oluşumlar, güçlenip hâkimiyet alanları kazandıkça, hâkim oldukları alanlarda tekfir düşüncelerini fiile dönüştürüp insanları katlediyor. Bunu görmek için Suriye`de veya Irak`ta onlarla birlikte yaşamaya gerek yok. Yayınladıkları bildiriler var; (diğerleri bir tarafa) bir tekfirci grubun liderinin diğer tekfirci grubun liderini tekfir ettiği; yaşadıkları çatışmalar var; birbirinden kopan tekfirci gruplardan birinin diğer grubun komutanlarını yere yatırıp canlı canlı bıçakla boğazlarını kestiği ve bu görüntüleri internette paylaştığı…
Bu sorunun evveliyatı çok eski. Sorun, 1700`lere dayanıyor, Mısır`da Mustafa Şükrü`ye ve Tekfir Cemaatine dayanıyor. Sorun sadece Irak ve Suriye`de baş göstermedi. Tekfircilik, Çeçen cihadını bitirdi. Afganistan, Mali, Somali… ve nice halkı Müslüman ülkelere kan ağlattı.
Tekfircilerle anlaşmazlığımız da Suriye veya Irak ile başlamadı. Tekfirci anlayışın keskin bir öfkeye dönüşmesinin kin ve nefret tohumlarını ekenlerle yıllardır tartışıyoruz ve çok büyük hatalar yaptıklarını söylüyoruz. Ekilen bu kinlerin oluşturduğu öfkelerin bir gün çok büyük bir savaşa dönüşeceğini her fırsatta söyledik. Hiç unutmam 2007`de İstanbul`da düzenlenen bir uluslar arası sempozyum için gelen direnişçi bir grubun kültürel, ilmi kanadının mensuplarını misafir etmiştik. O derece Şia`ya kin ve öfke besliyorlardı ki, bu kin ve öfke beni ürkütmüştü. Kendilerine; “bu kin ve öfke, ortam bulursa bomba olur, kurşun olur, ümmet içinde patlar. Bu ortamı birileri de oluşturur” demiştim. (Hatta burada yazamayacağım daha fazla şeyler söylemiştim.) Bugün bu ortam oluşmuş ve öfke bombaya, kurşuna dönüşmüş ümmet içinde patlamış. Belki de bu ortamı kullananlar ile bu öfkeyi oluşturanlar aynı stratejik akıldır.
Bugün kendisini tekfirciliğin canavarlaşan hali olan popüler yapıdan soyutlamaya çalışan pek çok İslami yapı ve şahsiyet de bu tekfirci öfkenin ve yapının oluşmasına katkı sundu. Kin ve düşmanlık tohumları ekerek Müslümanlar arasında cephe oluşturdu.
Tekfircilikten bahsederken, paraleline Şiiciliği de koymak gerekir. Çünkü ikisi birbirinin hem karşıtı, hem paraleli, hem besleyeni ve hem de ikizi.
Biz Şiiciliği de fitne olarak görüyoruz. Çünkü Sünni toplumun kutsal addettiklerine fikri saldırılarda ve rahatsız edici şekilsel dokunuşlarda bulunmak fitnedir. Velev ki söyledikleri ve yaptıkları doğru da olsa… Doğruların yeri ve zamanı vardır. Allah Teâla bırakın namazın şeklini, namazın bütününün farziyetini bile belli bir zamana erteledi. Oruç da öyle, zekât da öyle, diğer hükümler de öyle… En büyük kötülük olan içkiye en imanlı toplumda bir anda savaş açmadı Allah, merhale merhale içkiyi ortadan kaldırdı. Fuhşun en büyük sebebi olan örtüsüzlüğü son yıllara bıraktı. Önce gönüllere sapasağlam bir imanı yerleştirdi. Bunun için de yıllarca mücadele verdi, karşılığında eziyet gördü, hakaret işitti, bütün bunlara karşı uzun zaman sabretti.
İslam önce topluma iman verdi, ahlak verdi sonra bir şeyler istedi. Allah Teâla`nın genel olarak kullarına muamelesi de böyle değil mi? Önce veriyor; beden veriyor, akıl veriyor, mal veriyor, peygamber ve kitap veriyor, sonra istiyor. Nefis, vermenin ağırlığını yüklenmek istemiyor ve vermeden istemek, bir de bunun kavgasını vermek nefsin de hoşuna gidiyor.
Bugün Allah`ın savaşını verdiğini iddia ve zannedenlerin çoğu, aslında nefislerinin savaşını veriyorlar.
Tekfircilik, topluma bir şey vermeden çok şey istemektir. Bu yönüyle aslında Şiicilik de zımni bir tekfirciliktir. “Sünnicilik” ile “Şiacılık” tekfircilikte kardeştir. Aradaki fark sadece fiildedir. Bu sebeple biz her iki aşırılığı da doğru bulmuyoruz. Ama daha fazla doğru bulmadığımız ve korkunç olanı, imanı ve aklı hastalıklı olanların elinde silah ve savaşta olmaları.