• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Adı Tülay, soyadı bizi ilgilendirmez.

Hatay-Samandağı doğumlu, bu da bizi ilgilendirmez.

Arap… Alevi… Sosyalist… Feminist!

Burada da bizlik bir durum yok. Kişinin etnik kökeni, dini, mezhebi, ideolojisi… Bunlar bizim açımızdan takıntı olabilecek şeyler değil tabi. Kendini tanımladığı siyasal kulvar, onun tercihi.

Mevcut pozisyonu DEM Parti Eş Başkanı!

***

Zekeriya Yapıcıoğlu… Batmanlı. Kürt, Sünni-Şafii, dindar, siyasetçi.

HÜDA PAR Genel Başkanı.

Farzı muhal… Hatay, Samandağı ve Hatay’ın diğer ilçelerinde seçim lokallerinin açılışı ve aday tanıtma etkinliklerine katılan Zekeriya YAPICIOĞLU, diyelim ki farklı siyasal tercihleri olan Arap kitleyi bölecek, kışkırtacak, hatta oradaki Arapları çatıştıracak karanlık senaryolar çizerek sükunet zeminini provoke etmeyi amaçlayan bir dizi konuşmalar yaptı.

Sizce Hatay’da aklı başında herhangi bir Arap buna nasıl bir tepki verir? Ya da oradaki Araplardan dini, mezhebi, siyasal tercihi farklı olanlar sizce Zekeriya YAPICIOĞLU’na nasıl bir tepki verirlerdi?

Herhalde en basit tepki, “Arkadaş, Arap bile değilsin. Ne diye gelip buralarda Araplar arasında kaos, kargaşa çıkarmayı hedefleyen konuşmalar yapıyorsun?” 

***

Farzı muhal demiştik.

Tabii ki Zekeriya YAPICIOĞLU’nun  gidip Hatay’da varsa Araplar arasındaki yaraları kaşıma gibi bir durumu yok. Böyle bir şeye hakkı da yok. Hatta bu tür sorumsuzlukları ilk önce elinin tersiyle iteceklerden biridir kendileri.

Ama Hatay doğumlu Arap bir hanımefendi olarak Tülay; pekala gelip Diyarbakır’da, Batman’da ve benzeri yerlerde neredeyse yüzde yüzü Kürtlerden oluşan bir toplumda açıkça Kürtleri ikiye, üçe, beşe bölen konuşmalar yapabiliyor.

Hangi sıfatla yapıyor bunu?

Sözüm ona “Kürtlerin hamisi” bir partinin “Eş Genel Başkanı” sıfatıyla!

Sadece Tülay hanımefendi bunu yapsaydı, “Haydi neyse..” der geçerdik.

Karadenizli Türk komünist!

Trakyalı Türk göçmeni  Cinsiyetsiz! 

Akdenizli din düşmanı Sosyalist!

Kendi mahallesinden bile kovulmuş marjinal solcu Kemalist!

Birilerinin sırtında gelip Kürt illerini dolaşıyor…

Hakiki Kürt!

Satılmış Kürt!

Hain Kürt!

İşbirlikçi ajan Kürt!

AKP Kürdü!

HÜDA PAR’lı  düşman Kürt!.. diyerek verip veriştiriyor.

Geniş Kürt ailelerini bilen bilir. Çoğu zaman aynı aileden mevcut farklı siyasi akımların her türüne rastlamak mümkün. Anne, baba, amca, dayı, yeğen, kardeşler vs…  Farklı partilerde, değişik siyasal tercihleri benimseyebiliyorlar

Bu çarpık mantık nasıl bir tablo ortaya koymaktadır, biliyor musunuz?

Örneğin…

Baba, “Hakiki Kürt!”

Anne, “satılmış Kürt!”

Amca “Hain Kürt!”

Dayı “Ajan Kürt!”

Kardeş “İşbirlikçi Kürt!”

Yeğen “HÜDA PAR’lı düşman Kürt!”

Yahu Güney Afrikalı  Apartheid rejimi bile bu kadarını yapamadı. Toplumu en fazla siyah-beyaz diye ikiye ayırdı, fakat aileleri bu denli birbirine düşman etmeyi başaramadı.

Siz kimsiniz, kimin hesabına hareket ediyorsunuz?

Sizin dışınızda her çeşit fikri akım, siyasal tercih, meşru oluşum nasıl oluyor da hep komplo ürünü oluveriyor?!

TC’nin, NATO’nun, Gladyonun nasıl oluyor da yer küre üzerindeki tüm işlevleri “Kürt özgürlük hareketini” bastırmak oluveriyor?

Ankara’da, mecliste, bürokraside, devletin en derinindekiler dahil elini sıkmadığınız, aynı fotoğraf karesine girmediğiniz hiç kimse kalmadı. Ama Batman’da bir futbol müsabakasında iki belediye başkan adayı aynı kareye girdi diye nasıl oldu da birden HÜDA PAR “Kürt karşıtı kontra-gladyo aparatı” oluverdi?

Örgüt medyası nasıl bir iksir kullanıyor ki, kendine yakın bulduğu belediye başkan adaylarını bile neredeyse KONTRA-HAİN-İŞBİRLİKÇİ ilan edecek noktaya geliveriyor?!

***

Türk mahallesinde hiçbir karşılığı kalmamış, ideolojik bağnazlıklarından dolayı şutlanmış, DEM Parti’nin Kürt seçmenlerin sırtından paye verdiği marjinal bir kesim var.

Bunların yanısıra bilmem nerenin gladyosuyla içli dışlı olmuş ecnebi diyarlarındaki medyatik tetikçiler, yerel seçim süreciyle beraber özellikle HÜDA PAR’ı hedef alan hezeyan yarışına girdiler. Yazı dizileri falan döşeyerek kendilerince aklıyla alay ettikleri Kürt seçmenini etkileme operasyonu başlattılar. Satır aralarında Kürtlerin özgürlükleri önündeki düşünsel engel olarak İslam-Ümmet ilişkisini, fiziki engel olarak da HÜDA PAR’ı göstermeye başladılar.

Peki alternatif fikriyat olarak neyi öne sürüyorlar?

Enternasyonal Sosyalizm!

Devletleşme gericilik!

Milliyet fikri ilkellik!

Ne istiyorlar?

“Demokratik Cumhuriyet!”

Derin devletin marjinal sol kontejanından müfettiş olarak atadığı zevat böyle istiyor çünkü. Taban artık sorguluyor: Kürtlerin temel hakları ile marjinal sol ilişkisinin ne alakası var?

Meşru talepleri silaha, şiddete indirgeyecekseniz siyasetin önünü nasıl açacaksanız? Dahası, ne diye siyaset yapıyorsunuz?

Ülkenin “Demokratikleştirilmesi” silahla olacaksa bu yükün tamamı neden Kürtlerin sırtında?

Kürtleri ayrıştırıp gaz veren Türk solcusu, neden “Demokratikleşme” uğruna dağa çıkıp silahlı faaliyet yürütmüyor?

***

Güncel duruma dönelim

Yerel seçim arifesindeyiz. Dünyada, Türkiye’de ve doğal olarak Kürt illerinde değişim son hızla devam ediyor. Şartlar değişiyor, bakış açıları genişliyor, jenerasyon değişip farklılaşıyor. Buna bağlı olarak talepler, beklentiler, ilgi ve ihtiyaçlar da değişiyor.

Dünün gençliği ile bugünün gençliği aynı değil. Değişime ve değişen ihtiyaçlara ayak uydurabilen siyasi aktörler ayakta kalır. Kim olursa olsun  zikren, fikren, ruhen deyim yerindeyse Kuzey Kore tipi kapalı modellerde yaşıyormuş zannedenlerin uzun süre ayakta kalma şansları artık yok.

Değişime ayak uydurma çabası olan siyasi aktörler değişimin beraberinde getirdiği yeni ihtiyaç alanlarını sözleriyle, pratikleriyle ve heyecan oluşturacak gerçekçi projeleriyle doldurmak zorundadır.

İşte tam da burada DEM’de Kürtlerin faydasını gözetmeyen tahakkümcü bir odak devreye girip makul taleplere cevap verecek projeler üretmek yerine, rakip olarak gördüğü başta Kürtlerden olmak üzere farklı siyasal rakiplere bayat komplocu dille saldırmayı tercih ediyor.

Bu dil, kirli bir dil. Aynı zamanda zahmetsiz, külfetsiz, klişeleşmiş, konformist bir dil. Hatta kompradorların dili.

Bu kirli dil, belli dönemlerde işlevsel olabildi. Kürt seçmenin iradesini rehin alacak kadar da etkisini gösterebildi. Ancak yukarıda dikkat çektiğimiz değişim, dönüşüm ve beliren yeni toplumsal ihtiyaçlar karşısında artık bu dil o eski işlevselliğini sürdürmekten aciz.

Dikkat edin, son dönemde özellikle HÜDA PAR’a karşı kullanılan kirli dile, aynı zamanda müthiş bir panik havası hakim.

CHP’yi, katliamcı geçmişini, inkarcı yapısını, asimilasyoncu sicilini temize çıkaran bu dilden, söz konusu HÜDA PAR ve diğer farklı Kürt oluşumlar olunca resmen kir damlıyor. Panik ataklar sergileniyor.

Gerekçe olarak da biz şunlarla, bunlarla asla bir araya gelemeyiz deyip siyasal çıkmazlarına kendilerince çare üretiyorlar. İyi de karşılıklı görüşme, uzlaşma, bir araya gelme zaten tek taraflı bir iradeyle olmaz. Ancak karşılıklı iradeyle olabilecek bir şey. Kaldı ki sizin kapınızda bunun için yalvarıp yakaran herhangi bir oluşum da yok. O halde nedir bu kirli dil, nedir şu afra tafralar? Bu panik neden?

Sebepler belli. Bir çok sebep sıralanabilir. En büyük sebep ise seçmen iradesini baltalayıp Kürt seçmenin aklıyla alay etmenin karşılarına çıkardığı/çıkaracağı kabarık fatura!

Diğer büyük sebep, siyaset cereyanının gerisinde kalmak, talep ve beklentilere cevap oluşturamamak.

Mesela parlamentoya bakın. Bu kadar vekille Kürtlerin hangi sorununa çare buldular? Bırakın çare bulmayı, çare bulma arayışları bile yok. Sadece mecliste kendilerini Ak Parti ve MHP’ye dövdürtme çabaları adına yaptıkları birtakım sivri çıkışlar dışında hiçbir etkileri yok. Kendilerini dövdürtme ve arzuladıkları mağduriyet tablolarıyla yeniden, yine, bir kez daha Kürt seçmenin iradesini manipüle ederek siyasal çıkar elde etmek. Bunun dışında Kürtlere tek bir yararları dokunmadı. Dokunmayacak da!

***

Yerel seçimlere gidiyoruz.

Ekonomik sıkıntılar had safhada. Kürt gençleri işsiz. Akdeniz sahillerinde turistlerin çerçöpleriyle uğraşmaktan bıkmış durumdalar. Ömürlerinin baharını batıya göç ederek tersanelerde, ağır işlerde tüketmek zorlarına gidiyor.

Siyasi ve kültürel talepler, şiddet dilinin sustuğu sükunet ortamlarında ancak muhatap bulabileceğinin herkes farkında.

Anadiliyle konuşmak, eğitimde, resmi kurumlarda Kürtçeyi de görmek istiyorlar.

Kendi kimliğiyle, kendi kültürüyle, kendi örf ve adetleriyle var olmak isteyen bir Kürt gençliği var ortada.

Ekilebilir geniş topraklara sahip Kürt  bölgesinden aileler, artık gidip farklı bölgelerde milletin fındığını, patatesini, soğanını, domatesini toplamak istemiyor. Tarıma dayalı sanayinin kendi bölgelerinde de mümkün olabileceğinin farkında.

Şehirlerin yanıbaşındaki köylerde Kürt halkı yol, su, elektrik sorunuyla karşılaşmaktan bıkmış durumda. Başka yerlerde asfalt yollar, kapının önüne kadar döşenen parke taşlarına karşın kendi köyünde çamurla, tozla boğuşmaktan bıkan bir Kürt halkı var.

Kürt kimliğiyle değer görmek isteyen, standart ortalamalara göre hizmet arzulayan bir Kürt toplumu, Kürt gençliği var karşınızda.

Her parti elbette siyaset yapacak. Ancak yaklaşan belediye seçimlerinde herkes gibi Kürtler de hizmet arzusunu siyasilerin yüzüne haykırıyorlar. Hizmet istiyorlar, hizmete dair makul projeleri değerlendiriyorlar.

Peki saldırgan dille, hala içinden çıkamadıkları soğuk savaş diliyle DEM’deki tahakkümcü odak, Kürtlere ne vadediyor?

İnsanca muamele hasretiyle yanıp tutuşan Kürt gençliğine ne tür vaadler veriliyor?

Hemen söyleyelim;

“Biji Serok Apo!”

“Öcalan’a Özgürlük!”

Hizmet mi arzuluyorsun?

Cevapları hazır! “Öcalan serbest kalırsa sorunlar aşılır!”

Yerel seçim startını “Öcalan’a Özgürlük Yürüyüşü” üzerine kuran, belediye başkan adaylarını bu yürüyüşlere zorlayan akıl kimin aklı, biliyor musunuz?

DEM’e müfettiş olarak atananların aklı. Kayyumlara hazırlık aklı!

***

Aday belirleme sürecini hatırlarsınız. Seçmen iradesi, temayül yoklamaları, aday adayları arasında seçim yoluyla aday belirleme çıkışları.

DEM çizgisine oy vermiş Kürt seçmen başlıca üç temel hassasiyet ortaya koydu:

Marjinal sol tahakkümüne son verilmesi,

CHP’ye payanda olmama iradesi,

Aday belirlemede sahanın sesine kulak verilmesi.

Seçmenlerin önüne sandıklar konuldu, adaylar arasında tercihler yapıldı.

Sonrası malum! Nereden, kimin kontejanından olduğu kestirilemeyen şahıslar, en çok oy alan adaylar yerine geçirildi. Seçimden sonra taşınan kayyım endişesini DEM’in kendisi seçimlerden önce kendi eliyle gerçekleştirmiş oldu.

Seçmen/delege iradesi hiçe sayıldı. Adeta “Ceketimizi koysak kazanırız”, siz seçmenler de kim oluyorsunuz denmiş oldu.

CHP’ye mesafeli durmayı isteyen tabanın iradesi, Kandil’den gelen emirnameyle rafa kaldırıldı.

Marjinal sol, hala parti müfettişleri konumunda!

Sonrası malum!

Tabanda büyük bir hayal kırıklığı, restleşmeler ve kopmalar başladı. Çözülme had safhada. Sahada olan herkes bunu açıkça görebiliyor.

“Düjmınén bav u kala” partisi CHP’ye payandalık, tabanın iradesini veto eden Kandil buyruğuyla kurumsallaştı.

Yerel seçimlerde dikkat çekecek, heyecan oluşturacak hizmet odaklı hiçbir proje zaten yok.

Moraller mozuk, yeni seçmen kazanmak yerine mevcudu koruma telaşı ön planda.

Mevcudu korumanın kabul görmüş metodolojisi zaten belli. Kamplaştırma, ayrıştırma, düşmanlaştırma, ötekileştirme ve hayali düşmanlar üreterek safları sıkılaştırmak!

Mesela HÜDA PAR üzerinden yeniden tedavüle giren eski dilden hizmete dayalı bir proje duydunuz mu?

Kürtlerin maddi, manevi sorunlarına çare olacak; ekonomik, kültürel, siyasal gereksinimlerini önceleyecek bir projeyle halkın karşısına çıkabiliyorlar mı?

Hep kendilerine göre başkalarının yanlışları üzerinden prim kasmaya çalışıyorlar. Başkalarının varsa eksikleri, yanlışları sizi üstün kılmaz. Sizin ayırtedici, göz kamaştırıcı, heyecan uyandırıcı, gerçekçi projeleriniz varsa ve bunlar millete umut aşılıyorsa o zaman alameti farikanız olur.

Varsa gerçekçi projelerinizle seçmeni etkilemeyi öneririz.

Kürtleri siyasal ve kültürel alanda tatmin edecek, sıkıntılarına çare olabilecek hizmet odaklı planlarınız varsa buyurun, gerekirse biz de destekleyelim.

Yoksa Kürtlerin tüm beklentilerini “Öcalan’a Özgürlük”, “Demokratik cumhuriyet”, “Ekolojik kadın paradigması”na boca etmek artık karın doyurmuyor. Kürtleri de tatmin etmiyor.

Gerçeğe dönün, gerçeklerle yüzleşin.

Hepsinden önemlisi kendinizle, yaptıklarınızla artık yüzleşin.