• DOLAR 34.484
  • EURO 36.416
  • ALTIN 2953.761
  • ...

Bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Biden arasında yapılan görüşme sonucunda basın açıklamasının yapılmaması, görüşmede tarafların başarı-ilerleme sağlayamaması olarak değerlendirilmiş, hatta farklı spekülasyonları da beraberinde getirmişti.

Nitekim o günlerde gündemde olan Amerikan askerlerinin çekilmesiyle oluşacak boşluğu doldurmak üzere Türk askerlerinin Kabil havaalanının kontrolünü elinde bulundurma dışında herhangi bir görüş birliğinin ortaya çıkmadığı anlaşılmıştı.

Amerika dönüşü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’le görüşmesi, bu esnada Biden’e dönük eleştirileri, Soçi zirvesinde herhangi bir mutabakat metni bir tarafa, ortak bir basın açıklamasının yapılmaması yine farklı tartışmaları beraberinde getirdi.

Amerika ile ilişkilerin kötüleşmesinden beri Türkiye, “Bağımsız dış politika” anlamında Rusya ile yeni bir ilişki biçimi benimsedi. Henüz stratejik bir ilişki kurulmamış olsa da enerji ve savunma alanında gelişen ilişkiler oldukça stratejik başlıklar oluşturuyor.

Rusya açısından bu ilişkinin önemi, ticari boyutuyla beraber bir NATO ülkesinin geleneksel ekseninden uzaklaşmasında yatıyor.

Türkiye açısından ise geleneksel müttefiklerinin dirsek göstermesine karşın alternatifsiz olmadığı mesajını içeriyor ve bir tür denge politikası barındırıyor.

Ancak Türkiye’nin alternatif ilişki arayışı geleneksel müttefiklerine geri adım attırmak yerine şantaj ve yaptırım tehditleriyle karşılık buluyor. Rusya ile oluşan ilişki biçiminin büyük oranda taktiksel şekilde yürümesi belki de geri adım attırılmak istenen geleneksel müttefiklerin tavrında belirleyici etken haline dönüşüyor.

Açıkçası Erdoğan yönetimindeki Türkiye ile Biden idaresindeki Amerika arasında “arzulanan” ilişki kurulamayacak gibi duruyor. Belki de bu durum, Biden’in seçim kampanyasında açıkça söylediği “Muhalifleri desteklemek suretiyle Erdoğan’ı devirme” planı ile ilgili bir durumdan kaynaklanıyor.

Türkiye ise bir taraftan Rusya ile ilişkisini sürdürürken, diğer taraftan ilgi görmediği geleneksel müttefiklerini memnun etmek adına “Batı-Rus çekişmesinde” Batı’nın yanında durması büyük resimdeki bariz çelişkisi olarak göze çarpıyor.

Bunun yanında Türkiye-Rusya ikili ilişkisi üzerinden şekillenen ortak Suriye politikasında yaşanan çıkmaz, ikili arasında en sancılı konuyu oluşturuyor.

Bu noktada yeniden gerginleşen İdlib sorunu, iki tarafın birbirlerine yönelik mutabakata uymama eleştirileriyle devam ediyor. İdlib cephesinde yeni bir çatışmanın ayak sesleri yükseliyor. Türkiye, Rus uçaklarının varılan mutabakata aykırı olarak çatışmasızlık bölgelerini bombalamaya devam ettiği eleştirisini yöneltiyor. Ruslar ise mutabakat gereği “Muhaliflerin teröristlerden ayrıştırılması” işlevinin Türkiye tarafından yapılmadığı eleştirileri yapılıyor.

Erdoğan ile görüşme öncesinde Beşar Esad’ın Moskova’da Putin ile görüşmesi, Putin’in görüşmede Türk askerlerinin Suriye’deki varlığına yönelik eleştirileri ve bunu yasadışı olarak nitelendirmesi, akabinde yapılan Soçi görüşmesinde ele alındığı söylenen ağırlıklı konulardan birinin İdlib’deki durum olması, yakın zamanda İdlib ekseninde hararetli günlerin habercisi gibi duruyor.

Türkiye, İdlib sorununu tüm Suriye’yi kapsayacak siyasi çözüm bağlamında değerlendirirken, Suriye ve Rusya siyasi çözüme ek olarak “Terörist unsurlar” kartını ileri sürüyor. Bunun yanında “Suriye’nin toprak bütünlüğü” temel hedef olarak öne çıkıyor.

Taraflar yeni bir çatışma durumu için yeni pozisyonlar alıp yığınaklar yapıyor. Suriye ordusunun Rusya desteğinde yeni bir saldırı dalgası başlatması an meselesi. Askeri operasyonlara karşı Türkiye’nin başta mülteci akını olmak üzere farklı nedenlerle gösterdiği reaksiyon biliniyor.

Olası gelişmeler Suriye’deki durumu doğrudan ilgilendirdiği gibi, Türk-Rus ilişkilerinin geleceğinde de büyük oranda belirleyici olacak.