• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Son zamanlarda kendisini kimin ne için andığı bir tarafa Hz. Ömer’in(ra) adalet eczanesinden, her ay tekrar alınması gereken ilaç niyetine, İbnü’l Cevzi’inin Sıfatü’s Saffe eserinde aktardığı şu misali yine yad ederek başlayalım:

Bir savaştan sonra elde edilen ganimet taksim ediliyor. Ancak kişi başına düşen kumaş, bir elbise dikmeye yetmiyor. Oğlu Abdullah(ra) da kendi hakkına düşen kumaşı babasına hediye edince, Hz. Ömer (ra) yeni elbise ile minbere çıkıyor. Dinleyenlerden birisi ayağa kalkıp, “ey Müminlerin emiri! Seni dinlemiyorum ve sana itaat etmiyorum, Sen Allah ve Resulü’nün yolundan gitmiyorsun, çünkü bize düşen kumaş payından bir elbise çıkmazken senin üzerinde yeni bir elbise var.” Hz. Ömer(ra), yanındaki Abdullah’ı işaret ederek kumaşın yarısını oğlunun kendisine hediye ettiğini söyleyince itiraz eden kişi, “şimdi konuş ey Müminlerin emiri! artık seni dinliyor ve itaat ediyorum” diyor.

Düşünsenize mesela ikinci el araçların fiyatları kontrolden çıkmış, herkes keyfine göre üç kat beş kat zam yapıyor, tam bir fiyat kaosu var. Öte yandan devletin yukardan aşağıya on binlerce amirinde, yetkilisinde lüks makam araçları, olduğu gibi duruyor. Ne iktidardan ne de muhalefetten hiç kimse, bunlarla ilgili bir fedakarlıkta bulunmuyor.

Atıl, gereksiz ve fazla olan kamu araçları ve cezalar veya icralar nedeniyle parklarda çürümeye terk edilen otomobiller hiç gündem olmuyor. Haydi bu adımları geçtik. İçerde bu kadar keyfi zam yapılırken dışardan getirilecek araçlarda gümrük vergisini azaltmak yerine komik stok cezaları gibi düzenlemelerle toplumun biriken öfkesi boşaltılmaya çalışılıyor. 

Konut fiyatları ve kiraları adeta taşlaşmış kalplerin vicdansızlığıyla kat kat artırılıyor. İktidardan da kimileri yetkilerini ve sorumluluklarını bir tarafa bırakarak, daha önce yapıldığı gibi dar gelirliyi yaygın biçimde avantajlı ev sahibi yapmanın adımlarını atmak veya kira için bir takım limitler getirmek gibi çözümler yerine mülk sahiplerini insafa davet ediyorlar.  

Ev, lojman gibi konularda ise devletin ve yöneticilerin fedakarlık yapması ise zaten zerre kadar mevzu bahis edilmiyor.

Seçildiğinde başkanlık sarayına taşınmayan, çok mütevazi bir daire kirada oturup ve daha sonra görevdeyken hiç maaş almadığı da ortaya çıkan Merhum Şehid Muhammed Mursi’nin yaptığı şey popülizm değildi.

Ha görkemli şatafat, ışıltılı debdebe ha da sıradan bir maişet ne fark eder. Hakikatte kimsenin yok olduğu filan yok, herkes bu dünyadan gönderdiği amelinin yanına gidiyor.

Geride ise nam kalıyor:

"Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal / Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş." 

Tamam toplumun ortalama dindarlığı belli. Kimse kendisinde eseri görülmeyen bir adalet seviyesini başındakilerden beklemez.

Haliyle günümüzde hiçbir Müslüman halk, yöneticisinden Hz. Ömer kıvamında bir ideal adalet seviyesi beklemiyor hatta rahmetli Mursi’nin yaptığını yapmasını da beklemiyor.

Ancak “siz batsanız ne olacak en fazla şunu kaybedersiniz”, “herkesin cebinde telefonu var”, “yollar lüks araba dolu, neyiniz eksik”, “şikayet edenler hep kötü niyetli, nankörler”, “domates, soğana sattınız”, “maaşı dolarla mı alıyorsunuz” türünden son derece incitici, halktan kopuk, sinir uçlarına kör, nefreti körükleyici, tepedenci, indirgemeci ve umursamaz dili bırakarak işe başlanmasını bekliyor.

Fedakarlığı hep en zordakilerden değil, en rahat olanlardan da bekliyor.

Ve kendisine maddi olarak da sahip çıkılmasını, fırsatçının, stokçunun, karaborsacının, ve keyfine göre piyasa belirleyenlerin insafına bırakılmamasını bekliyor.

Ve ekonominin, ticaretin gerçekten yönetilmesini bekliyor.

“Gerçekten Allah, takva sahipleriyle ve ihsanda bulunan kimselerle beraberdir.” (Nahl 128)