Hz. Muhammed (S.A.V)’in Peygamberliğinin mantıkî delilleri 1
Hz. Muhammed (S.A.V) insanlık tarihinde üzerinde en çok tartışılan ama liderliği tartışılmaz önderlerdendir.
Aslında 23 yıl içerinde çölde gerçekleştirdiği devrim onun Peygamberliğinin en büyük delilidir. Ama biz bu yazı dizimizde Hz. Muhammed (S.A.V)’in peygamberliğini inkar edenlere akıl ve tarihsel verilerle cevap vermiş olacağız.
Öncelikle bu uzun yazı dizisinde biz, Kuran’ı, hadisleri ya da siyeri bir tarihsel metin olarak ele alacağız.
Nasıl ki Aristo’dan, Büyük İskender’den ya da Roma tarihinden bahsederken meseleye metin merkezli bakılır biz de Hazreti Muhammed’in nübüvvetini ispatlarken yer yer tarihsel verilere başvuracağız.
Ama temel çıkış noktamız mantık yolu ile çıkarımlarda bulunmaktır
- Kul-Resul Dengesi O’nun(sav) peygamberliğinin delilidir. Yani Hazreti Muhammed’in “ben peygamberim” demesi peygamberliğine delildir.
Cümle ilk etapta saçma gelebilir ama sabredin.
Önce çağın sosyokültürel ve dini yapısına bakalım.
Arap cahiliyesinde Meleklere Allah’ın kızları denilen bir süreç inkar edilemez. Tüm tarihsel metinlerde ve dahası bir tarihsel metin olarak Kur’an’da müşriklerin kızları Allah’a nispet ettikleri (Nahl 57), meleklerden kız çocukları edindiği (İsra 40), melekleri dişi saydıkları (Zuhruf 19) geçer. Yani Arap şirkinde melekler Allah’ın kızları oluyorlar.
Yukarıdaki paragraf heybenizde dursun.
Arap coğrafyasının hemen çevresinde Yahudilik inancı var.
Bir de Yahudilerin tanrı tasavvuruna bakalım.
İbni Hazm’a göre Yemen Yahudileri, Üzeyir peygamberi Allah’ın oğlu olarak tasavvur ederdi.
Kur’an’da bu konuya net bir işaret vardır.
“Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler, Hristiyanlar da “Mesih (İsa) Allah’ın oğludur” dediler.” (Tevbe, 30)
Bütün Yahudiler olmasa da Yahudilerin içinde bir grup tanrının oğlu olduğunu düşünürken bir kısmı da Peygamber Yakup’un Tanrı ile güreştiğine (yaradılış 28) inanıyordu. Yani tanrı-insan tasavvuru bugünkü gibi bir hiyerarşiye sahip değildi. Tanrı insanımsı olarak resmediliyor.
Lütfen bu paragrafı da heybenize alın.
Arabistan coğrafyasının hemen kenarında (ve hatta yer yer içinde) bir din daha vardı: Hristiyanlık.
Bu dinde ise İsa tanrının oğlu, Meryem ise tanrının annesidir. Yani bu anlayışta da tanrı insan ilişkisi kul-mabud ilişkisinden ziyade cismanidir.
Toparlarsak Tanrı tasavvuru konusunda Arabistan’ın içinin ve yakın çevresinin şirkinde tanrının çocukları olabileceği inancının oldukça diri bir şekilde var olduğu görülüyor.
İşte tam burada Hazreti Muhammed (S.A.V) ortaya çıkarken ben kul olan bir resulüm diyor. Eğer Muhammed (S.A.V) bir peygamber değil de başka hesapları olan biri olsaydı kendini tanrıya nispet ederken kul-resul iddiası yerine evlat iddiasında bulunmalıydı.
Zira haşa “ben tanrının evladıyım” deseydi Arap müşriki onu yalanlayamazdı, çünkü o da tanrının kızları olduğuna inanıyordu. Hazreti İsa’nın Tanrının oğlu olduğuna inanan bir Hristiyan ya da Uzeyr(as) tanrının oğlu diyen bir Yahudi de itiraz edemezdi.
Yani merkez ve çevrenin tanrı tasavvurunda Allah’ın evlatlarının olabileceği düşüncesi vardı. Hazreti Muhammed ise bu şirki düzeltmek ile uğraştı.
O (S.A.V) peygamber değil idiyse bu anlayışı amaçlarına ulaşmada bir basamak olarak kullanabilirdi.
Neden kullanmadı?
Tabi bu soruya Hazreti Muhammed (S.A.V)’in peygamberliğine inanmayanlar -verebiliyorsa- cevap verecek.
Devam edecek (inşallah)