Kor oldu yürekler artık yeter!
Doyumsuz bir hırs, bitimsiz bir lezzet, kesintisiz bir zevk istiyoruz. Her anı her nimeti her fırsatı ve imkanı sömürüp tüketiyoruz fütursuzca. “En” diyoruz ardından üç nokta koyuyoruz. İstek ve arzularımızın bir durağı yok. Son sürat, dörtnala ve dört koldan sarıp abanmışız bize verilen her nimete. Mirasyedi ve şımarık bir varis gibi ter dökmediğimiz her emeği metelik metelik harcıyoruz. Bir çılgınlık bir sarhoşluk var her yerde. Gazete sayfalarını dağıtır gibi dağıtıyoruz tüm servetimizi. İnancımız, değerlerimiz, fikirlerimiz, tarih ve sanatımıza dair her şey kayıp gidiyor elimizden. Gitgide yalan bir sahnenin kuklalarına dönüşüyoruz. Doğru yere konulmayan bir puzlenin parçaları gibi ortada kalıyoruz. Birey, aile ve toplumca akıl hastalığına tutuluyoruz gitgide. Cinnet geçiren bireyler her an önümüze çıkıyor. Öfke patlaması yaşayan kişilerin kime zarar verebileceğini kestiremiyoruz artık. Kaybolduğunu bile fark edemediğimiz gençlikten geriye az bir şey kalıyor. Alev topuna dönüşen aile son kalemizdi; yanıyor. Ya Rab! Bu nasıl bir kâbustur? Ne yaman ızdıraptır? Ciğerimiz dağlanıyor. Bu yangına körükle giden katran yürekli, gölge suratlılar, meşum yasalar çıkarıyor art arda. Daha çok aileyi yıkmak adına tüm karanlık odaklar çalışıyor harıl harıl. Nerede toplumun kurtarıcılığına soyunan, beylik laflarla vatan, millet, Sakarya! naralarıyla ortalığı inleten sahte kahramanlar, ucuz inanç tacirleri... Yazıklar olsun size ey bu yangına seyirci kalanlar! Yansın kor ateşlerde yuvaları yıkanlar, toplumu ifsad edenler! İçimizi parçalayan bölük pörçük ailelerden arta kalan yaralı evlatların gözlerindeki hüznün müsebbipleri, ey kadınları sahte birer kahraman ilan edip maddi ve manevi varlığını tüketenler, güzelliği ve huzuru dışarda bulacağını erkeklerin kulaklarına fısıldayan şeytanlar, bu ateş sizi de yakacak er ya da geç. Kendinden geçmiş, alkol ve uyuşturucu bağımlısı gençler sızlatmıyor mu içinizi ey yetkililer! Yollar ve köprüler ile mâmur olmuş vatanda viran ve harap kişilikler kol geziyor. Gönüllere gidecek köprüleri ne zaman yapacaksınız? Kurdukları şeytani düzenekler ve ağlarla madde ve zevk kölesi haline getirdikleri her ferdi gönüllü köleler haline getirdiler. Kirli eller evlerin içine ve yüreklere uzanmış. Siz neredesiniz ey hamiyet sahipleri! Vallahi geç kalıyoruz. Hastalık an be an ilerliyor. Karınca misali safını belirlemek isteyen her ehli vicdan ve iman bu ateşe bir su dökmeli acilen. Ne spor turnuvaları ne müzik ve konserler ne resim sergileri hakiki ilaç değildir bu eleme. Az biraz batıdan, birazcık da şark klasiğinden mamul oluşturulan ucube ve adına ılıman Müslüman denilen, her kabın şeklini alan akışkan ve cıvık Müslüman tiplemesi doyurmuyor hakikatin özüne aç benlikleri. Gelin elimizi vicdanımıza koyalım, tarihimize bir bakalım. Anlayacağız ki tek çaremiz Kur’an’dır. Katışıksız, tevilsiz,”ama”sız ve reforma ihtiyaç duymayan çağlar üstü o kutlu mesaja dönelim. Denemekten yorulmadık mı boş çareleri? Bu millet deneme tahtası değildir. Kullan at kanunlarla kangrene dönüştürdüğümüz yaralar ilaç bekler. Ocağına ateş düşen babalar, evlat acısıyla yüreği dağlanan analar, eşini sahtekarlara kaptıran adamlar, terk edilmiş yalnız kadınlar, varken yok hükmündeki anne-babalar tarafından öksüz bırakılan evlatlar... Bir korku filminin sahnesine dönüşen toplumu Kur’an’dan başka düzeltip ayağa kaldıracak ve yaralarını iyileştirecek bir merhem yoktur. Bu merhemi ve kesin çareyi yasalaştıracak feraset sahibi yetkililer ölmüş mü? Duyun evlatları parçalanmışların feryadını, duyun artık hunharca katledilen masumları ve ailelerini. Kur’an’a dönün ve gelin Kur’an’a dönelim hep beraber. Bizi kurtaracak Hablullaha sarılalım sıkıca, düşmeden önce gayya çukurlarına.