İNSANIN ANA DİLİ…
Anasının ak ve pak sütü gibidir.
Dünyaya gözünü açar açmaz, hayata bu ikisiyle başlar.
Birini tadar, diğerini duyar.
Biri cennetin şerbeti, diğeri meleklerin ninnisi…
Allah(cc)’ın bahşettiği bu iki güzellik ile etrafına bakar; gülücükler saçar.
Ana sütü ile büyür, gelişir, serpilir.
Sonra sütten kesilir “ana dili” imdada yetişir.
Etrafını tanır, kendini bulur ve ifade eder.
Biri “dayé” der, diğeri “anne”; biri “mader” der, öteki “valide”...
Etnik kökenler ve diller değişik olsa da, herkes yürekteki tevhid-i muhabbet ile “ana” der.
Yaradan’ın fazlından ve lütfundan bir ikramdır bu...
Allah(cc)’ın ayetlerinden bir ayet…
Bundan dolayı; bizim kadim medeniyetimizde, toplumların sahip olduğu “ana dili” bir sorun olarak gören olmuş mudur?..
Hz. Muhammed(sav) ve ashab-ı kiram mı?
Selçuklu ve Osmanlı mı?..
Selahaddin-i Eyyubi ve Fatih Sultan Mehmet mi?..
Bilakis; neredeyse akıllarının ucundan bile geçirmeyip, muhafaza edilmesi gereken bir zenginlik olarak addetmişler.
Hatta herhangi bir insandan, yaşamını kendisine bağlı olarak sürdürdüğü düşünce ve hayat nizamı olan “din”inden dönmesini, usulünce ve doğru bir üslup ile istenebilir. Ancak “ana dil”inden vazgeçmesi asla istenemez.
Doğrudan veya dolaylı olarak engellenemez, yasaklanamaz…
O kadar insani bir değer ve haktır ki, âlemlerin rabbi olan Allah(cc), peygamberlerini ve kitaplarını, gönderilen toplumların dillerini dikkate alarak göndermiştir.
Şu, apaçık ortada olan bir gerçektir:
Fransız ihtilaline kadar “millet” denince akla, herkesin kendi iradesiyle tercih ettiği “din” gelirdi. Ancak; Fransız ihtilalinden sonra “millet” denince, kişinin iradesi dışında doğal olarak edindiği “dil” akla gelir oldu.
Şeytani bir haslet olan ırkçılığın zirve yaptığı bu dönemde doğuştan gelen insani hasletlerinden ve hayati yetilerinden dolayı toplumlar ötekileştirildi, yok sayıldı ve soykırıma uğratıldı.
Seküler ve materyalist Batı; insanın iradesi dışında doğuştan bahşedilen “dil aidiyetinin bir üstünlük aracı olduğu” fikrini ihraç etmesi ile İslam Milleti’ni; ulus ve kabile devletleri haline getirerek, Müslümanların gönül ve zihin dünyalarını işgal etmiş; yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmüş ve vatan topraklarını tarumar etmiştir.
Varlık ile ilgili şu ayet-i kerimeyi okuyan biri, yeryüzünde var olan dil ve lehçelere zarar verme fikrinden dahi, içi titremesi gerekir.
“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.” (Rum, 22)
Bu nedenle kişilerin, kendi ana dillerini tastamam öğrenmek ve geliştirmek; aynı zamanda farklı dilleri öğrenmeyi, öğretilmesini, muhafaza etmeyi ve sahiplenmeyi bir görev bilmeli ve değerli bir eylem olarak görmelidir.
Okullarımızda 22 Ocak’a kadar sürecek olan seçmeli derslerin seçimi işlemlerinde, Kur’an-ı Kerim, siyer, temel dini bilgiler gibi derslerden ikisini; yaşayan diller ve lehçeler kısmından ise kişinin kendi ana dilini seçmesi elzemdir.
Bu konuda sıkıntı yaşanmaması için hükümet, tüm alt yapıları müsait hale getirmelidir. Her il ve ilçede yeterli olacak sayıda öğretmen ataması gerçekleştirmelidir.
Okul idaresi, okul aile birliği, sivil toplum kuruluşları, öğretmenler ve veliler bu konuda teşvik edici ve müspet yönde yönlendirici olmalıdır.
Aynı zamanda ana dilde eğitimin önü açılarak küresel emperyalist güçlerin entrikalarına ve çok yönlü saldırılarına karşı “kardeşlik kalesi” inşa edilmelidir.
Allah(cc)’a emanet olunuz.