• DOLAR 34.579
  • EURO 36.097
  • ALTIN 3009.196
  • ...

       Bismillah…

        Bu yıl Covid-19’dan dolayı zorlu koşullar altında LGS sınavı yapıldı.       

        Bu yıl 8. Sınıfı bitiren 100 öğrenciden 88’i sınava girdi. Dolayısıyla toplamda yaklaşık 200 bin öğrenci sınava girme hususunda kendini yetersiz gördü.  

        Yapılan bu sınavın sonuçları geçtiğimiz günlerde açıklandı ve alınan puanlar baz alınarak okul tercih sürecine girildi.

        Eğitimcilerin neredeyse genelinin tasvip etmediği ve birçok konuda yetersiz gördüğü mevcut eğitim sistemimizin odağında yer alan sınavlardan biri olan LGS sınavı öncesinde, sınav esnasında ve tercih sürecinde alınan bazı önlemler ve değişiklikleri önemli ve yerinde kararlar olarak görüyorum.

        Öğrencilerin sağlık güvenliği ile ilgili tedbirler; sorulan soruların birinci dönemde işlenen konularla ilgili olması; okul ve görevli gözetmen sayısının artırılması; nitelikli okulların, özellikle de Mesleki ve Teknik Anadolu liselerinin kontenjanlarının artırılması; her ilde sınav ile öğrenci alan Anadolu liseleri olacak şekilde okulların açılması; tercih danışmanlığı için 13 binin üzerinde rehberlik öğretmenlerinin görevlendirilmesi…

        Ancak, bu tedbir ve uygulamalar önemli olsa da eğitim ve öğretim alanında muzdarip olduğumuz asıl derdimize derman olan adımlar değil.

        Sınav sonucunda bir açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk mevcut durumu şöyle ifade etti:

        “Çocuklar, LGS sonuçlarında gördüğünüz puan sizin değil, o anki bilgilerinizin puanı. Tercihleriniz, gideceğiniz okulun adını belirleyecek; bilgiye nasıl tutunacağınızı, ne kadar okuyup ne kadar öğreneceğinizi yine siz belirleyeceksiniz.

        “Hepiniz, en yüksek puanı alan öğrencimiz de en düşük puanı alan da sınava katılan, katılmayan, katılamayan tüm çocuklarımız, liselerimize şimdiden hoş geldiniz.”

        İşte, benim ve eğitim ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olan kişi ve kesimlerin tam olarak vurguladığı ve kabullenmediği gerçeklerimizden biri de bu.

        Öğrencinin 8 yıllık eğitim-öğretim sonunda yapılan tek bir sınavda aldığı puan, o evladımızın ilgi ve yeteneklerini yansıtmamakta. Öğrencilerin çoğunun sosyoekonomik gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda insaf ve izan sahibi hiç kimse bunun adil bir ölçme-değerlendirme olduğunu iddia edemez ve etmemektedir.

        Sayın Bakanımızın, öğrencilere yönelik belirttiği “puan sizin değil, o anki bilgilerinizin puanı” ifadesi doğru.

        Ancak şu da bir gerçek, tercih danışmanları olarak görevlendirilen rehber öğretmenleri öğrencinin aldığı “o anki puan”la değerlendirme yapmakta; öğrenci ve velisi alınan “o anki puan” ile okul tercihinde bulunabilmekte. Yani öğrenci “o anki puanı” hayat memat meselesi olarak görmekte.  

        Etkili olan “o anki puan” öğrencinin puanı değil de eğitim sistemimizin öğrenci için uygun gördüğü bir puan ise, bu ne kadar adil ve doğru bir anlayış ve uygulamadır.

        Hani derler ya;

        Kimse kusura bakmasın,

        Sınava giren, girmeyen ve giremeyen; düşük ve yüksek puan alan öğrencilerin çoğu yani yaklaşık yüzde 90’nı gittiği okula güle oynaya gitmemekte; veliler gönül huzuruyla göndermemekte.

       Yani yaklaşık 1,5 milyon öğrenciye “niteliksiz okul” algısı oluşturulan liselere zorunlu olarak kayıt yaptırmakla, işin başında bu öğrenciler psikolojik olarak başarısızlığa mahkûm edilmekte.

       Bugün ülkemizde var olan işsizlik, hırsızlık, uyuşturucu kullanımı, şiddet, terör ve bunun gibi birçok sorunun kaynağı, meşru olsun olmasın farklı sebeplerden dolayı bu yüzde onluk dilime giremeyen öğrencilerimizi sahiplenip sorunlarını çözeceğimize ve eksiklerini tamamlayacağımıza onlara üvey evlat muamelesi yapılıp ötekileştirilmesidir. 

       MEB tarafından Eğitim, Analiz ve Değerlendirme Raporları serisi kapsamında yapılan LGS sınavı ile ilgili bir rapor yayınlandı.

       Rapor, bazı tespit ve değerlendirmeler içermekte. Yalnız alınması gereken tedbir ve çözüm yollarından bahsetmemektedir.

       En başta şunu belirteyim: Bizler bir sınav sonucunda kaç öğrencinin ful çektiğine veya belli düzeydeki netlerin yüzdelik oranına bakıp karşılaştırma yaparak eğitimin iyiye yoksa kötüye doğru mu gittiği ile ilgili bir değerlendirme yapamayız. Sadece bir bilgilendirme olur.

       En basitinden soruların zorluk derecesi ve ayrıca özelde bu yıl yaşanan pandemi bu verileri etkiler.

       Bana göre raporu değerli kılan iki tespittir.

       Biri, anne ve babanın eğitim düzeyindeki artışın sınav performansındaki artışla doğru orantılı olduğu;

       Diğeri, merkezi sınav puanları ile okul başarı puanları arasında pozitif ve güçlü bir ilişkinin olduğu.

       Bu veriler kullanılarak ilkokul ve ortaokulda bazı çalışmalar yapılabilir.

       Örneğin; anne ve babasının eğitim düzeyi düşük olan öğrencilere bu dezavantajlı durumunu izale edecek katkılar sunulabilir; anne ve baba üzerinde bilinçlendirme çalışması yapılabilir; eksiklikler ve mahrumiyetler taa işin başında halledilebilir.

       Yeter ki, yoğunlaşılması gereken alanlara yönelelim.

       Allah(cc)’a emanet olunuz.