Ölüleri dirilten eğitim sistemi...
Bismillah…
Hz. İbrahim denildiği an her defasında yönelimleri, söylemleri ve pratik uygulamaları ile insanları eğiten bir öğretmen profilinin nasıl olması gerektiği zihnimde belirir.
Öyle bir öğretmen ki;
Sürekli öğrenci olan bir öğretmen…
Her an ilmi talep eden bir öğretmen…
Öğrencilere öğrenciliği öğreten bir öğretmen…
Değerleri ve bilimi gönlünde ve zihninde mezcetmiş bir öğretmen…
“Gökyüzünün öğrencisi, yeryüzünün öğretmeni” olan bir öğretmen…
Hayatını okuyanlar bilirler. Okuyacak olanlar da göreceklerdir Hz. İbrahim’in;
-Düşünen ve çevresindeki insanları, hakkı görmeleri için düşünmeye sevk eden;
-Sorgulayan ve toplumdaki bireyleri, doğruya ulaşmaları için sorgulamaya yönelten,
-Kendini ve ailesini, toplumun sahip olması gereken insani değerleri yaşanılır kılma adına hiçbir engele aldırış etmeden girişimde bulunan cesur ve fedakâr bir şahsiyet olduğunu…
Günümüz eğitimcilerine ve eğitim sistemimizi dizayn edenlere doğru bakış açısı kazandıracak bir örnek arz edeyim.
“Hani İbrahim, ‘Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster’ demişti. (Allah ona) ‘İnanmıyor musun?’ deyince, ‘Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için’ demişti. ‘Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler.’ Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara, 260)
İşte, âlemlerin rabbi olan Allah(cc)’ın eğitim sisteminden bir kesit…
Azarlama yok. Kınama yok. Huzurundan kovma da yok.
Teorinin ötesinde kalp ve zihnin mutmain olacağı ve davranışların selamete ereceği pratik uygulama ile bir eğitim uygulaması...
Tüm insanları kurtuluşa ve saadete ulaştıracak olan ilahi eğitim sistemi…
Ölü bireyleri ve toplumu; öğrenci ve öğretmenleri diriltecek ilahi eğitim yöntemi…
Böyle “uç” bir soru soran birine karşı biz nasıl bir tavır sergiliyoruz?
Düşünelim…
Öyle ki; öğrencilerimiz, çocuk ve gençlerimiz günümüzde sanal dünyanın duyguları körelten ve zihinleri dumura uğratan kirli ve çirkef bilgi ve görüntüleri ile yardıma ve tedaviye muhtaç hasta bir haldeyken…
Bizler çoğu kez bilgi eksikliğinden ve dar görüşlülükten kaynaklı olarak; ya “evladım bu tür şeylerle kafanızı kurcalamayın” deriz ya da kınayarak ve azarlayarak yanımızdan def ederiz.
Okumadığımız, araştırmadığımız, kendimizi geliştirip donanımlı hale getirmediğimiz için bu tür tepkilerle görevimizi ya da imanımızın gereğini yerine getirdiğimizi zannederek işin kolayına kaçarız.
İslami öğretilerde sadece peygamberlerin hayatına baktığımızda; birey ve toplum ile kurulan iletişim, değerler eğitimine verilen önem ve gösterilen mucizelerle insanların ulaşabileceği bilimsel gelişmeleri çok net bir şekilde görebiliriz.
Evet, ilahi sistemin yetiştirdiği öğretmenler güzel ahlak ile bilimi mezcedip bütünlük içerisinde insanlığa sunarak bedevi kavimlerden medeni topluluklar oluşturmuşlardır. Bu öğretmenlerin teori ve pratikteki tüm öğreti ve uygulamaları bize yol işaretleri olacak şekilde elimizde mevcuttur.
Elimizde büyük bir hazine diyebileceğimiz “İslami eğitim sistemi” varken; ailemizi, ülkemizi ve İslam ümmetini zir u zeber eden batı menşeli eğitim sistemine müptela olmamız nedendir?
İddia edildiği gibi eğitim sistemimiz yıllarca 27 Aralık 1949’da imzalanan “Fulbright Antlaşması” ile oluşturulan eğitim komisyonu tarafından mı dizayn ediliyor? Ki bu komisyon, başkanlığını ABD’nin büyükelçisinin üstlendiği 4’ü Türk, 4’ü ABD’li toplam 8 üyeden oluşmakta. Herhangi bir anlaşmazlık durumunda da komisyon başkanı hangi görüşte ise o karar alınmakta.
ABD, ikinci dünya savaşından sonra bu tür komisyonlar yoluyla kültürel işgali organize etmekte. Bugün ABD’nin, 155 ülke ile Fulbright Antlaşması imzalayarak eğitim üzerinden emperyal hedeflerine ulaşmaya çalıştığı görülmekte.
Sayın Cumhurbaşkanımız “Vizyon 2023” metninin başında: “Ülkemizin hayallerini hedeflere, hedeflerini gerçeğe dönüştürme mücadelemizde büyük güç kaynağımız; nitelikli, özgüveni yüksek, millî ve manevi değerlerimizle teçhiz edilmiş nesillerimizdir.” demesine rağmen pratikteki birçok uygulama neden bunun tam zıddı?
Örneğin; yıllarca Darwin’in bilimsel olmayan; insanın, “şehvet ve değersizliği” simgeleyen maymundan türediğini iddia eden çökmüş teorisi zerk edildi. Günümüzde ise “İstanbul Sözleşmesine” binaen sapkın cinsiyetsizleştirme fikri ders kitaplarına yerleştirilerek ve ETCEP projesi çerçevesinde öğrencilerimizin temiz dimağlarına enjekte edilmeye çalışılmakta.
İslami eğitim sisteminde bu batıl ve sapkın kabul ve yönelimlere Hz. Musa ve Hz. Lut kıssalarıyla darbe vurulduğu herkes tarafından bilinmekte.
Hal böyle iken “Fulbright Antlaşması” iddia edildiği şekliyle halen yürürlükte midir diye düşünmekten kendimizi soyutlayamıyoruz. Yürürlükteyse, hâlâ neden yürürlükte?
Elimizde ölüleri dirilten bir eğitim sistemi varken, neden dirileri öldüren bir eğitim sisteminde ısrar edilmekte…
Allah(cc)’a emanet olunuz.