• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

                                                                   Bismillah…

        Allah(cc)’ın, insanı birbirine zıt iki unsurdan bir bütün olarak muazzez ve mükemmel bir şekilde yarattığını biliyoruz. Beden ve ruh…        

         “O yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.” (Secde, 7)

        “Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” (Secde, 9)

        “Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın.” (Hicr, 29)

         İnsanın esası ruh olmakla birlikte, bu dünya hayatında sünnetullaha göre bu iki yönün birlikteliği zaruridir. İnsan ile ilgili meselelerde iki yönün de dikkate alınarak çözüme kavuşturulması elzemdir.

         Allah(cc), insanın bu iki yönünü önemsediği için bir taraftan kâinattaki her şeyi hizmetine sunarak maddi boyutuna; bir taraftan da peygamberler ve kitaplar yoluyla “kendini” tanıttırarak manevi boyutuna dair gereksinimlerini temin etmiştir.

         “Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.” (Casiye, 13)

          “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28)

          Kişinin beden ve ruh sağlığından herhangi birini dahi ihmal etmesi, kişi için sıkıntı doğuracağı açıktır ve herkesin malumudur. Bundan dolayı İslam, bedeni hazlara ulaşmayı gaye edinen hedonizm ile sadece manevi düzlemde davranış geliştiren ruhbanlığa şiddetle karşıdır. 

         “İnsan” için söz konusu olan bu iki yönlülük, aynı şekilde insanın muhatap olduğu “hayat” için de geçerlidir. Dünya ve ahiret birbirinden ayrılmaz bir bütün oluştururlar. Dünya “hayat”ın bedeni, ahiret ise ruhudur. Biri ihmal edilse diğeri eksik kalır.

         “Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.”

         Şunu zihinlerimize kazımak gerekir: Hem bu dünya ve hem de ahiret Allah(cc)’ındır.

         “Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir.” (Leyl 13)

          Bundan dolayı hayata dair tüm alanlarda hüküm koyucu olarak, insanı ve hayatı en güzel şekilde yaratan Allah(cc), merkeze konumlandırılmalıdır.

         Çünkü Allah(cc), yarattığı kulları hususunda hem bu dünya hayatı için ve hem de ahiret hayatı için güzellikler muştular.

         “Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.” (Yunus, 64)      

         Bu realiteye dayalı olarak Müslüman; bu bilinçle tüm insanlığın, dünyada “asrı saadete”, ahirette ise “cennete” ulaşması için tüm imkânlarıyla seferber olan kimse olmalıdır.

         Hal böyle iken, neden nicelik olarak büyük bir hacme sahip olan İslam ümmeti, mevcut haliyle kendi içinde dahi büyük acılar ve sancılar içinde kıvranmakta; bu müjdeler dünya hayatında Müslümanlara uğramamaktadır?

         Her tarafta zulüm; her tarafta açlık: her tarafta gözyaşı; her tarafta ölüm…

         Bundan da daha vahim ve hazin olanı kitleler halinde cehenneme doğru yol alış…

         Neden ümmetin üzerindeki koyu cehalet, tefrika, fakirlik bulutları dağılıp da güneş doğmaz...

         Kanımca bunun en önemli ve hayati sebeplerinden biri dünya-ahiret dengesini kuramayışımızdır.

      Allah’a emanet olunuz