İSLAM’IN DÜNYA GÖRÜŞÜ - 4 -
Bundan 25-30 yıl öncesine kadar ebeveynler her ne kadar çocuklarının okuyup “büyük adam” olmalarını gönülden arzu etseler de günümüzde olduğu gibi planlı, programlı ve yoğun bir tempoda eğitime tabi tutma pratiğine sahip değillerdi.
O zamanlar okul dışında bireyin dünya görüşünün oluşumunda ülke çapında uygulanıp kayda değer düzeyde etki eden bir etken yoktu.
Aslında toplumun ve eğitim-öğretimin bu durumu cumhuriyetten sonra tek tipçi robot üretme projesinin bir sonucuydu…
Hayat, dar bir alana sıkıştırılmış; hakim güç tek bir kanaldan yaptığı ideolojik eğitim çalışmalarıyla benimsediği seküler dünya görüşünü tüm topluma enjekte etmeye çalışmıştı.
Ülkenin zenginliği olarak kabul edebileceğimiz farklı din, dil, örf ve adetleri inkar ve asimile etme yoluna tevessül edilip oluşturulmak istenen Batı tipi insan profiline muvafık olarak eğitimin maneviyat ve değerler alanı ihmal ve imha edilerek sadece maddi boyut gözetildi.
Son beş-altı yılı saymazsak bu eğitim sonucunda manevi değerlerini kaybetmiş, bilimsel ve teknolojik alanda da sadece tüketici konumundan öteye geçememiş; olaylara ve olgulara gerçekçi ve bütünsel bir perspektif ile bakamayan bir nesil oluştu.
Zevk/teknoperest doyumsuz bir gençlik…
Çaresiz anne ve babalar…
Eli-kolu bağlı öğretmenler…
Fıtratı dejenere edecek şekilde uygulanan bir eğitim sisteminin sonunda bu vahim durumdan başkasını beklemek cehalet olur sanırım.
Evet, bir toplumun dünya görüşü ve buna bağlı olarak huzur ve refahı, o topluma uygulanan eğitimin mahiyetine ve niteliğine bağlıdır.
Bu da ancak ideolojik bağnazlıktan sıyrılıp insana dair realiteleri dikkate alarak pedagojik bir yaklaşıma tutunarak elde edilir.
Eğitim için birçok tanımlamalar yapılmakla birlikte bana göre eğitim;
İnsan davranışlarına müspet yönde etki edecek ve pratikte hayata geçirilebilecek bir dünya görüşü oluşturma eylemidir.
Her birey davranışlarına yön verecek zihinsel şekillenişinde ve gelişiminde formal ve informal eğitimle yani hayatının her anında ve her yerde eğitim ile muhataptır.
İnsanın hayat yolculuğunda İslami öğretilere ek olarak bugün bilimsel çalışmalar da bireyin eğitiminin anne karnında başladığını bizlere bildirmiştir.
İnsanoğlu halen bebek iken zihinsel ve ruhsal olarak çevresinde olup bitenlerden etkilenmekte ve bundan dolayı büyüklerin buna dikkat etmesi gerektiği çocuk psikologları ve gelişim uzmanlarınca vurgulanmaktadır.
Bu konuda Üstad Bediüzzaman’ın şu ifadesi çok manidardır:
"Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, 1 yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu 80 yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum."
Bizim ihmal ettiğimiz ve önem vermediğimiz ancak insanın zihin dünyasına ve davranışlarına müthiş derecede etki eden bir diğer etken de;
Ağıza giren lokma ve ağızdan çıkan söz…
Özellikle şunu belirtmek isterim: Zihnimiz ile davranışlarımız sürekli birbirini etkilemektedir. İnsan-ı Kamil olma yolunda bu iki alanın birlikte gözetilmesi elzemdir.
Bir bebeğin, annesi dışında bir kadından bir miktarcık süt içmesi sonucu süt anne ve süt kardeş bağının oluşması gerçekten manidar değil mi?..
İmam Gazali, “Çocuğun şirret olmasının kaynağı haram yemektir” der.
Özlü amma mana yüklü kısacık tevhid kelimesini söylemekle söylememek arasında dünyalar kadar fark var. Dile getirdiğimiz sözler bizim nasıl bir dünya görüşüne sahip olduğumuzun ve aynı zamanda oluşturduğumuzun işaretidir.
Yunus Emre ne de güzel demiş;
Sözü bilen kişinin, yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı, bal ile yağ ede bir söz
Allah’a emanet olunuz.