İslam’ın Dünya Görüşü - 2
Birçok kez her birimiz ‘Dervişin fikri neyse zikri de odur’ atasözünü kullanmışızdır.
Ne demek bu?
İnsanın kafasının içindeki düşünce ne ise dili onu konuşur ve de (bunu biraz daha ileri bir seviyeye taşırsak) o düşünceyi yaşar, demek…
İşte ‘Dünya Görüşü’ ifadesi de bu anlama gelir. Hatta kapsama alanı bu atasözünden daha geniş ve insanın yaşantısının şekillenmesinde daha etkilidir.
Bir başka deyişle dünya görüşü, bir projeyi oluşturmak ve hayata geçirmek için kişide oluşan veya oluşturulan zihin kodlarıdır.
Dünya görüşü ya doğrudan doğruya ya da bilinçaltına yerleştirilmek suretiyle dolaylı olarak oluşturulmuş; insan hayatını ve bu hayata etki eden unsurları içermektedir.
Niçin yaratıldım?
Nereye doğru yol almaktayım?
Nasıl bir yaşam sürmeliyim?
Bütün yapıp ettiklerimin ilkeleri ve amacı ne olmalı?
Hayatımızın üzerine bina edildiği sosyal, siyasal, kültürel, iktisadi… alanlarını düzenleyen ilke ve prensipler meşruiyetini nereden almalı?
Vesaire vesaire… Hayata dair tüm bu soruların cevapları verilerek bizim yapıp ettiklerimizin ardındaki kaynakları ve dayanakları sorgulamamızı gerekli kılmaktadır.
Evet, insanoğlu dünyayı nasıl görüyorsa, davranışlarını da ona göre şekillendirmekte ve geliştirmektedir.
Bu sebepten dolayıdır ki, dünya görüşlerini incelemek aslında insanların, toplumların ve aynı zamanda medeniyetlerin yapısını, vasıflarını ve yaşantılarını incelemektir.
Şu, itiraz edilemez ve karşı konulamaz bir realitedir:
İnsanlar ve toplumlar sahip olduklarını iddia ettikleri inançlarını ve düşüncelerini yani dünya görüşlerini hakkıyla hayata geçirmezlerse belli bir süreç içerisinde ve çoğu kez farkında olmadan yaşadıkları gibi inanmaya ve yaşadıkları gibi düşünmeye başlarlar.
Gelinen vaziyet kanıksandığında ve kabullenildiğinde içine dahil olduğu yapı ister iyi olsun ister kötü; kişi veya toplumlar, yaşadıkları değişimlere karşı umursamaz bir tutum ve tavır takındıklarına ve hatta bulundukları durumu devam ettirme hususunda ciddi bir direnç gösterdiklerine şahit olmaktayız.
Bugün maalesef İslam ümmetinin giriftar olduğu mevcut durum bunun olumsuz yönden en bariz örneğidir. Müslümanlar tabi olmaları gereken Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin öğretileriyle bir insicam içinde yaşam sürmeleri gerekirken seküler bir yaşam tarzına yönelmeleri ile yaman bir çelişkiye duçar olmuşlardır.
Ümmet, İslam toplumunu ayakta tutan İslami dünya görüşünün en önemli öğretileri ve değerleri olan ilahi rıza, ahireti önceleyen dünya-ahiret dengesi, ilim, bilim, irfan, İslam kardeşliği, isar, sorumluluk duygusu, çalışkanlık, sevgi-saygı, yardımlaşma ve dayanışma… gibi güzel olgulara ve ahlaka dair ne varsa her şeyini şuursuzca elinin tersiyle itip, yerine;
Batı’nın batmış ve kokuşmuş materyalist, hedonist, nihilist, nasyonalist … gibi düşünce akımlarına kendini kaptırmıştır.
Batı, öncelikle İslam ümmetine modern ve seküler düşünceyi ve hayat tarzını enjekte ederek zehirlemiş;
Müslümanları temel değerlerinden uzaklaştırarak duygusal ve zihinsel felce uğratmış;
Mezhebi ve etnik farklılıkları kullanarak birbirleriyle çatıştırıp vücut bütünlüğünü zir ü zeber etmiş;
Ve son raddede Batı, üstün teknoloji ile ürettikleri bomba ve füzelerini İslam coğrafyasında kullanarak nesilleri, tarihi yapıtları ve şehirleri darmadağın ederek İslam medeniyetini yeryüzünden tamamen ortadan kaldırma girişiminde bulunmuştur.
Müşahede ettiğimiz üzere, faşist ve şovenist Batı dünyası kendisine benzettiği Müslümanları kendi bünyesine dahil etmemiş, edememiş ve asla etmeyecektir.
Teessüfle belirtmeliyim ki, Müslümanların kendine ait asli öğretilerinden ve değerlerinden uzaklaşmaları neticesinde yaşanan cehennemi duruma tüm dünya ilmel ve aynel yakin düzeyde şahit olmasına rağmen sanki tüm vücut felç olmuşçasına İslam ümmeti fiili hiçbir tepki göstermedi/gösteremedi.
İslam ümmetinin ve coğrafyasının hal-i pür melali pik seviyeye ulaşınca kanımca bombalar altında vücutları paramparça olan, soğuk sularda boğulan, annesinden babasından ayrı kalan mustaz’af çocukların Rabbe şikayetleri ve aynı zamanda duaları neticesinde Mescid-i Haram insanlardan hali durumdayken kuşların Kâbe’yi tavaf etmelerini göz önünde bulundurarak,
Acaba!.. Allah(cc) tüm dünyaya ebabil kuşlarını mı gönderdi?..
Acaba!.. Allah(cc) Covid-19’u mesaj yüklü bir ayet olarak tüm İslam ümmetine ‘Ey imam edenler iman ediniz’ uyarısı mı yapıyor?..
Artık İslam ümmeti asli değerlerine dönerek kendine gelmeli… Ve
“Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü’minleri böyle kurtarırız..” (Enbiya/88) neticesini verecek şekilde şöyle yalvarıp yakarmalı:
“…Derken karanlıklar içinde, ‘Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tüm eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum’…” (Enbiya/87)