Ayıptır, zulümdür, cinayettir
Kürt Sorunu`nda, Ulusalcı cephede olmasa da hükümetin samimi duygular taşıdığına inancım fazladır ancak hükümette de işin içinde olup Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakana rağmen durumdan vazife çıkaranlar var gibi.
Ulusalcı Cephe`nin “Çözüm`deki” samimiyeti malum. Bunlar, kendi halkını; “vicdanlarının tercihiyle baş başa bırakmamak için” aynı halkı, sürekli karanlık ellerin sopasına dövdürüyor. Varlık sebeplerini; “can, mal, namus güvenliği” derdine düşürülmüş bir halkın varlığında buluyorlar.
Hükümet cephesine gelince, bunun da geçmişine bakılmalı.
Osmanlı`nın Duraklama Dönemi`nden beri bir Şark Sorunu olagelmiştir. Bu sorun; yarı bağımsız ağa ve beylerin otonom yönetimlerinin karşılaştığı sosyal veya siyasal aksaklıklardan kaynaklanmaktaydı. Osmanlının Bey(ler) diye tanımladığı yöreler, konumlarını “Sultanlık/Hanlık” diye tanımlayabilmekteydiler.
Değişik şekillere büründürülse de bu durum Osmanlı son dönemine kadar sürmüştür. Rus işgalinde; “Batı Dersim Milis Kuvvetler Komutanı Seyyid Rıza (Şehid Şair Şah Haydar`la beraber) yapılan savunma savaşında; “Osmanlı`dan Bağımsız Çatışma Hakkı” ve Osmanlı`dan da silah alarak Ruslarla savaşması önemli örnektir. Böylece, alan da satan da memnundu.
İslam`ın ötelendiği son dönemin sakat çözümlerine bakalım:
1-Osmanlı, son dönemde Doğu`da problem olabilecek öncülerle sorunlarını; onları, “hudut boylarındaki cihat(!) cephelerine göndermekle…” çözme yoluna gitmiştir. Bu metotla; inancıyla tamamen bütünleşmiş yöre elitlerini, bir nevi “kazan kazan“ yöntemine ikna edebilmiştir. Yani ölürse şehit, yaşarsa gazi. Bir de zaferler kazanırsa artık bu millî kahraman, işin hastası olup ehliyle Rum-ellerine yerleşir/yerleşmiştir de.(T. Ünal, Türk Siyasî Tarihi).
2-Osmanlının son döneminde; yörenin ağa, bey, belki de şeyhleri çatıştırılmıştır. Örnek olarak; devlet adına vergi toplama; referans olduğu milisleri devlet nezdinde “askerlikten terhis olmuş” saydırma. Kör Hüseyin Paşa; Elazığ-Palu yöresinde Memanlı Mirza Ağa gibiler, yörelerinde çatıştırılmıştır.
3-Arazi üzerinden; bir ağa veya aşiretin 5-10 köyünün vergi toplama işlemi hatta tapusu; hasım tarafa verilerek çatıştırılmış. Malazgirt yöresinde Hesenan ve Heyderan aşiretleri bu alan taksimatları yüzünden sürekli çatıştırılmıştır.
4-Mezhep üzerinden; Sünnî veya Alevî köyleri “talan” ettirerek, tanışma vesilesi olan farklardan cidal/cedel çıkartılmış. Elazığ-Karakoçan ve Tunceli-Mazgirt yöresinde önce Alevilere Sünni köyleri yaktırılır; akabinde de Sünnî kesime aynı işlemler katmerli yaptırılır. Burada vuku bulan önemli bir vaka; bir mevzideki milisler, “Şeyh ve Molla`ya” küfrederken karşı taraf da, “Pîr ve Seyyid`e” küfrederek restleşirler. (Karakoçan-Mezra Gazê Vakası).
5- Provokatif Olaylar: Hozat kaymakamı, Seyit Rıza`nın oğlunu, Satoğlu ailesine öldürtür. Seyit Rıza da Satoğulları`nın köyü Sin`i yakar.
6-Yok Sayma: Bir tarafı kutsayıp nimete boğdururken diğeri duyulmaz, görülmez; şeytanlaştırılır. Bu tarz, esasen her vesile ile sürekli uygulanmıştır. 6-7 Ekim olayları tam da bu tür uygulamaların sonucuydu. Çözüm Süreci boyunca sessiz çoğunluk olan muhafazakâr kesim; ulusalcı, silahlı, laik statükocuların dayağı ile terbiye ve kurban edildi. Çözüm`de; Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan; söz ve fiillerinde şüphesiz samimidirler ancak; “alt, yan ve ötelerindeki –kanaatimizce özel ajandaları olan- zevat(Sayın B. Atalay, Y. Akdoğan…) mustaz`aflara karşı hissî davranıyorlar.
Çözüm Süreci`ndeki çözüm; artık komplolardan yorgun düşmüş bölgeyi çatıştırmak olmamalı. “Zulm ile âbâd olanın/Ahiri berbâd olur!” Ağlama, inleme, gözyaşı gibi her ses; görülmeyi, duyulmayı; saygıyı ve şefkati hak ediyor.
Lütfen insanlık onuru ve dünyadaki tüm kutsallar adına! Acının tandırı olmuş anneli yürekler adına! Irk-mezhep engelinden taşarak oluşmuş aşklar adına; “bir olan aklın ve Hakk`ın yoluna” herkes zinhar uymalı!
Yeni Türkiye`ye dair bizim de düşlerimiz var; hepsi bahar renginde! Uyanmak istemiyorum hazan rengine bürünür diye! “Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada/Bütün fanî lezzetlere darılmadan geçilmez!” (NFK).
“Son şanslar,” heba edilirse; “önce yavrusunun idamı tattırılan Seyyit Rıza gibi boş ve sessiz alana bakarak deriz: “40 liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz… Evlad-ı Kerbela`yız, bî hatayız; ayıptır; zulümdür; cinayettir!!!” Ciğer-sûz selam ve dualarımla...