• DOLAR 34.608
  • EURO 36.326
  • ALTIN 2928.728
  • ...

Türkiye siyasi hayatına resmen katıldığımız 19 Aralık 2012`den bu yana tam dört yıl geçti.

Hangi ihtiyaca binaen veya hangi partiye alternatif olarak kurulduğumuzu soruyordu insanlar haklı olarak.

Biz ise hiçbir partinin değil, sistemin alternatifi olduğumuzu,

Sorunlara palyatif çözümler yerine kalıcı çözümler önerdiğimizi ifade ettik.

Bu dört yıllık zaman dilimi içinde, “Mevcut sistem değişmeli, çünkü sorunların ana kaynağı budur” dedik.

Sisteme yönelik yapısal eleştirilerimizi ve değişiklik taleplerimizi “Ölçümüz İslam`dır” ilkesi uyarınca dile getirmeye çalıştık.

“Kur`an ıslahı emreder” kaidesi gereğince mezara kadar esas görevimiz addettiğimiz “Her konuda adalete çağrı” ilkesi ile hareket ettik.

Dosdoğru olmayı ve hevâ-hevesler doğrultusundaki yozlaşmış ilişki biçimlerine tenezzül etmemeyi ilke olarak benimsedik.

Şiddeti bir hak arama yöntemi olarak kabul etmediğimizi açıkça ifade ettik.

Türkiye`nin kaptan köşkünde bulunan hükümete yönelik yapıcı eleştirilerde bulunduk.

Bir şeyin yanlış olduğunu söylemek için ille de hakaret edilmesi gerektiği anlayışını yerle bir ettik.

Eleştiriyi; hakaret veya küfür olarak anlayan politik çevreler bu tavrımızı anlamadı, anlamak istemedi.

Yürütme erkini elinde bulunduran siyasal iktidarı temel olarak şu üç konuda ciddi anlamda uyardık:

1-Suriye Meselesi:

Bu meselenin askeri değil, siyasal yollarla çözülebileceğini ve Türkiye ile İran`ın aynı masada buluşmadan da gerçekçi ve kalıcı bir çözümün olmayacağını söyledik.

İki gün önce Türkiye, İran ve Rusya arasında Moskova`da imzalanan bildiride Suriye meselesine dair çözüm önerilerimiz âdeta ete kemiğe büründü.

2-Çözüm Süreci ve Kürt Meselesi:

Belki de partiyi kurma gerekçelerimizin en önemlilerinden biriydi.

AK Parti iktidarı Cumhuriyet tarihi boyunca ortaya konulan yanlış anlayışları bir kenara koyarak meseleyi siyasi yollarla çözmek istedi.

Silahlı örgütün tek muhatap olarak alınmaması ve Kürt halkının insani hak taleplerinin hiçbir şekilde pazarlık konusu edilmemesi şartıyla süreci destekleyeceğimizi beyan ettik.

Dile getirdiğimiz bu şartlara riayet edilmediği takdirde eskilerinden çok daha şiddetli bir çatışmanın yaşanacağını söyledik.

Fazla söze hacet yok, sonuç ve ağır bilanço ortada.

3-Fesat Şebekesi Olarak Adlandırdığımız Gülen Çetesi:

Bu çetenin devletin kılcal damarlarına yerleştiğini, güçlendikçe güçlendiğini ve bu gücü milletin gerçek dostlarını sindirme aracı olarak kullandığını, PKK ile işbirliği içinde olduğunu, masum insanlara emniyet ve yargı kurumları üzerinden zulmettiğini, tedbir alınmadığı takdirde ülkeyi çok büyük felaketlere sürükleyeceğini vs. anlattık.

Geldiğimiz aşamayı “Hizmet Hareketi”nden FETÖ`ye olan geçiş süreci gayet iyi özetlemektedir.

Elbette ne kehanette bulunuyoruz ne de müneccimiz!

Devraldığımız tecrübe ve mirasla ölçümüzü aldığımız aziz İslam`ın ve Kitabullah`ın nuru ile meselelere bakıyoruz.

Duygusal davranmadan ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan!

Mübalağa etmeden söylüyorum:

Bir üyesi ve bir hizmetkârı olmaktan onur duyduğum HÜR DAVA`ya bölgemizin de ülkemizin de ümmetimizin de ve insanlık ailesinin de ihtiyacı var.

Mübarek olsun!