• DOLAR 32.381
  • EURO 34.745
  • ALTIN 2407.642
  • ...

“Onlar (münafıklar): Andolsun eğer Medine'ye dönersek üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük Allah’ındır, O’nun peygamberinindir ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” (Münafikun: 8)

Yani “Eğer bu seferden (Beni Mustalik gazvesinden) Medine'ye döner­sek şerefli, güçlü ve üstün olanlar zelil, zayıf ve güçsüz olanları oradan çıkaracaktır.” şerefli ile kendilerini, zelil ile de Resulüllah’ı ve ashabını kastediyorlardı. Hâlbuki şeref, kuvvet, kudret ve galibiyet yalnız Allah'a, O'nun peygamberine ve mümin kullarına mahsustur. Fakat çok cahil olmaları, iman etmemeleri ve aşırı bir şaşkınlık içinde olmaları sebebiyle münafıklar bunu anlamıyorlar.”

Bu ayeti kerime, peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem Ben-i Mustalik gazvesinden dönerken “Mureysi kuyusu” başında meydana gelen bir olay üzerine nazil olmuştur. Orada kuyudan su alırken bir muhacir ile bir Ensari bir birini sıkıştırmış, aralarında normal bir kavga çıkmıştı; Ensari olan “Ey Ensariler!” muhacir olan da, “Ey muhacirler!” diye bağırıp imdat istemeleri üzerine neredeyse büyük bir olay çıkacaktı.

İşte bunu fırsat bilen büyük münafık Abdullah b Ubey, yanındakilere: Vallahi bizimle Kureyş muhacirlerinin durumu tıpkı eskilerin şu sözünü andırıyor: "Besle köpeğini yesin seni" Allah'a yemin dolsun ki Medine'ye döndüğümüzde şerefli olanlar mutlaka şerefsiz olanları oradan çıkaracaktır. Sonra yanındakilere dönüp şöyle dedi: Bu durumu siz kendi elinizle hazırladınız. Yurdunuzu onlara açtınız, mallarınızı onlarla bölüştünüz. Fakat Allah'a andolsun ki eğer siz onların yakalarına yapışmayacak olursanız sizi evlerinizden de çıkaracaklar.

Bu esnada onun akrabalarından olan Zeyd b. Erkam bunları duydu ve kalkıp Resulullah’ın yanına geldi. Abdullah b. Ubeyy’in sözlerin bir bir ona anlattı. O esnada orada bulunan Hz, Ömer: ya Resulellah "Ubad b. Bişr'e emret de gidip öldürsün onu" dedi. Peygamberimiz, hayır, Ya Ömer, insanların Muhammed arkadaşlarını öldürüyor demeleri daha mı iyidir? Hayır, öyle yapmayalım dedi.

Abdullah b Ubey bunu duyunca Zeydi yalanladı ve söylediklerini inkâr etti. Yanındakiler de münafıklık ederek gelip onu tasdik ettiler. Ama Zeyd buna çok üzüldü, “ya Rabbi sen bir vahiyle beni doğrula ve münafıklıkları yalancı çıkar diyerek Allah’a yalvardı. İşte bunun üzerine fazla bir zaman geçmeden bu ayeti kerime nazil oldu ve Zeydi doğruladı.

Bu haberi duyan Abdullah b. Ubeyy’in oğlu Abdullah, gelip: ya Resulellah eğer babamı öldüreceksen, izin ver de onu ben öldüreyim. Şayet başkası öldürürse olur ki nefsime ağır gelir ve ben de bir münafık yüzünden bir mümini öldürmüş olurum da günaha girerim, dedi. Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem ise hayır, o fiili bir şey yapmadıkça ona karışmayacağız buyurdu. (İbni İshak Sireti: s, 245)

Aslında münafıklar bu seferden yani beni Mustalik gazvesinden sonra, Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem ve ashabının giderek güçlendiğini gören münafıklar, devirin artık kendilerinden geçtiğini görünce fitne yollarını aramaya başlamışlardır. Hatta İfk olayı (Hz. Aişeye iftira olayı) da bu seferde ortaya çıkmıştır.

Meseleyi biraz daha güncelleştirirsek, İslam’a ve Müslümanlara karşı duyulan bu hazımsızlık olayı, günümüzde de aynen hata küresel boyutta devam etmektedir. Nitekim Hamas hareketinin Siyonist işgalcilere karşı kazandığı üstün başarıyı hazmedemeyen bazı çağdaş münafıklar, yapılan katliamların faturasını Müslümanlara kesmeye çalışıyorlar.

Siyonistlerin binlerce çocuk, kadın, yaşlı ve özürlü ayırımını yapmadan masum sivillerin katliamından İsrailli değil, Hamas’ı suçlu tutuyorlar. “Efendim İsrail yerinde duruyordu da Hamas onu uykudan uyandırdı” diyorlar. Sanki İsrail bu güne kadar hiç bu tür katliamları yapmamıştı da yeni başladı. Dercesine onu temize çıkarmaya çalışıyorlar. Bu münafıklara göre Hamas olmazsa kendileri de rahat edecekleri rahat edecekler. Nedir Bu Hamas? ikide bir sorun çıkarıyor, İsrail ile ilişkilerimizi bozuyor, huzurumuzu kaçırıyor!

Evet öyle söylüyorlar. “Fakat münafıklar bunu (perde arkasını) bilmezler.” Nasıl bilebilirler ki, onlar bu onuru tatmamışlar ki. Onurun, üstünlüğün asıl kaynağına ulaşmamışlar ki! Nereden bilecekler!