• DOLAR 34.55
  • EURO 36.603
  • ALTIN 2920.434
  • ...

Materyalist dünyada para, eşya, madde insanı yöneten efendidir. Bunlar, İnsanın hizmetinde olması gerekirken, onu işgal altına almış, onu kendisine kul köle yapmıştır. Özellikle batı insanı bunlar için yaşıyor, bunlar için çalışıyor, bunlar için ahiretini ve huzurunu mahvediyor. Bunlar hâkim, insan mahkûm; bunlar efendi, insan hizmetçi konuma düşmüştür. Oyuncak, insanla oynuyor. Mal, insanı, insani değerleri yutup götürüyor. Dünyevileşme çarkı, insanı değirmen gibi öğütüyor. Taksitlere, ay sonuna kafayı takan insan, dünyada varoluş gayesini unutmuş; para kazanma koşturmacasından ibadete, okumaya, düşünceye bir türlü zaman ayıramıyor.
Günlük sohbetlerde dahi her konu paraya çıkıyor. Söz, ufak bir tur attıktan sonra para durağında düğümleniyor; gönül kaseti, parada parazit yapıp takılı kalıyor. Lüks hayat, daha rahat yaşam denilen şeytanî câzibe; aslında dipsiz bir kuyu, korkunç bir girdap ve tatminsizlik cehennemi; bitmeyen, ama insanı bitiren sonsuz yarış ve büyük pişmanlık... Yiyen ama doymayan insan, nefsin havasına, tamahına kul köle olmuştur.
Para para diye paralanan insan, şükrü unutmuş, sabrı lügatinden silmiş, şikâyetin ise bin bir çeşidini tekrarlamaktadır. Alma tutkusu, verme zevkini katletmiştir. Hırs ve tamahın sonu yok. “İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister” hadisi şerifi ibret levhası olması gerekirken unutulup gitmiştir. Sahabe, birbirleriyle hayırda yarışıyordu; şimdiki insan ise fâni eşyada yarışıyor. Akıl, midelerin ve basit arzuların hizmetçisi; gönül, vicdan ve fıtratın sesi çıkmıyor. Daha açıkçası bütün bunlar duyguların esiri olarak hapis hayatı yaşıyor.
İnsanın dünyevî olarak zaruri ihtiyacı, beslenme, giyinme ve barınmadan ibaret olduğu ve bu gereksinmelerini israfa ve lükse kaçmadan helâl yoldan temin etmesi, kalan birikimlerini infak etmesi gerektiği halde, tüketim toplumunun bir ferdi olarak ihtiyaç labirentinde yolunu şaşırmış, pusulasını kaybetmiştir. Artık onun için hayat, eşya alınır, tüketilir, tekrar alınır, alınır... Alınacaklar, ihtiyaçlar bitmeden ömür biter; emele ulaşmadan ecel yetişir ve alır götürür.
En fakirimizin evindeki eşyalara verilen parayla, sahabe belki ömür boyu, hem de huzur ve şükür dolu bir hayat yaşardı. Hayatımızda, kullan at; al, yine al; değiştir, yenisini al yarışın sonu gelmiyor, ihtiyaçlar tükenmiyor, ama insanın kendisi tükeniyor. Bunca varlık içinde şükretmiyor, şikâyetten sadistçe zevk alıyor. Dünyayı yakalamak için hayat boyu kovalamaca oynayıp koşturan insan, helaki ve dehşetli kıyameti yaşadığının farkına varmıyor. Tuvalete yaptığı yatırım kadar, ebedi hayata ve ahirete yapmıyor. Lüks dairelere, sıfır model otomobillere yaptığı kadar, cennet köşklerine yatırım yapmıyor. Dünya için kazanıyor, dünya için yığıyor; sözde mutlu yaşamak için, rahat yemek için topluyor; ama yaşamadan, yemeden bırakıp gidiyor.
Evet, bütün bu ve benzer problemlerin tek çözümü ahiret bilincine ermek ve ahireti için Allah yolunda infakta bulunmaktır. İnfak ile ebedi hayat olan ahireti için yatırım yapmak, onun için çalışmaktır. İnsan neye yatırım yaparsa ona daha fazla bağlanır ve en çok onu sever. Hayalleri, kurguları onun üzere olur, iç dünyası onunla oluşur, ona umut bağlar ve onunla yaşar. Dolayısıyla onun hem dünya hayatı mutlu olur hem de ahiret saadetine erer.
Ancak -ahiret hayatına inansa bile- bütün yatırımını dünyaya yapan kimse, dünyayı kendine zehir, ahiretini de berbat eder. Böylece mal, para, tarla, arsa, daire ve binaların sayısını çoğaltmaya çalışırken bunu kırar, ona söver, öbürünün hakkını yer, hukukunu çiğner… Ve ibadetten geri kalarak yığın yığın günah yüküyle giderken geride bıraktığı malını da dünyada hiç sevmediği, hatta yüzünü bile görmek istemediği kimselere kalır. Onun malında istediği şekilde tasarruf eden varisler, günahından da bir mıskalı zerre kadar üzerlerine almazlar. Eğer faraza dirilip onların ne şekilde malını harcadıklarını görecek olursa çat diye infilak eder.
Şu halde, akıllı insan, malı, mülkü, parayı, serveti günah için değil, hem dünyasını hem de ahiretini mamur etmek, güzelleştirmek için kazanır. En hayırlı mal, helal yoldan kazanılıp Allah yolunda infak edilen maldır. Elbette varislere de mal bırakmalı; ama en iyisini kendisi için harcamalıdır. Bakınız bu konuda şu hadisi şerif nasıl da ibret vericidir:
“Biliniz ki, içinizde, vârisinin malı, kendisine kendi malından daha kıymetli olmayan bir kimse yoktur. Kendin için (Allah yolunda) harcadığın senin malındır, geri bıraktığın ise vârisin malıdır.”