• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Sömürgeci güçler bir toprağı işgal ettiklerinde yeraltı ve yerüstü bütün zenginliklerini sömürürler. Sömürü düzenlerin sekteye uğramaması için Kültürel, ekonomik, siyasi, demografik her alanda köklü politikalar yürütürler. Halkları uyutmak için Hristiyan misyonerlere her türlü destek ve imkânı sunmuşlardır.

Kenya’nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyata’nın şu veciz sözcü misyonerlerin misyonunu ifade etmektedir. “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız onların İncilleri vardı. Dua edelim dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda, bizim incilimiz, onların toprakları vardı” 

Sömürge topraklarında kendilerine karşı bir direniş ve birliğin oluşmaması için ellerinden gelen her türlü şeytani planı yapmışlardır. Kendilerine karşı gelen isimlere karşı çok acımasız davrandıkları gibi basın ve medyasıyla o direnişi ve direnişin önde gelen isimlerine karşı dezenformasyon ve algı yönetimini devreye koymuşlardır. ‘İnsan hakları demokrasi, özgür dünya’ söylemiyle işgale girişirken kendilerine karşı çıkanları da ‘cani, katil ve terörist’ diye yaftalamışlardır.

Etnik, mezhebi, aşiretsel, milletler ve ülkeler arasındaki sınır anlaşmazlıkları ve ihtilaflar… Aklımıza gelen gelmeyen bütün yol ve argümanları kullanarak millet ve toplumları birbirlerine düşürmüşlerdir. Geçmişteki ihtilaf ve husumetler körüklenirken, var olanlara yenileri eklenmiştir.  

Ülkeleri bölerek yutarken, aynı coğrafyada yaşayan Kürtler ve Beluç gibi halkları üç, dört ülke arasında bölmüşlerdir. Ki sürekli bu yarayı kaşıyabilsin, yeni çatışma ve savaşların çıkış noktası olsun… Küçük devletleri büyük devletlere koruyabilsin, onların hamisi olabilsin.

İngilizlerin arşivlerinde Milletler –Türkler, Kürtler, Farslar, Araplar, Beluç, Tacik, Peştun…- arasında tarihten gelen husumet ve düşmanlıklardan tutun,  Sahra Çölü’ndeki, Botan bölgesindeki, Afrika’nın en ücra köşesindeki iki kabile arasında geçmişte olan husumet ve kan davalarına kadar bütün bilgiler mevcuttur. Kimi nasıl ve ne şekilde birbirine düşüreceğinin saha araştırmasını yapmış, yeri gelince bu ihtilaf ve ayrılıklar üzerinden birbirine düşürmektedir.

"Bir suda iki balık kavga ediyorsa oradan beş dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir!’ şeklindeki Kızılderili atasözü sömürgecilerin zihniyetini çok veciz bir şekilde ifade etmektedir.

Yirminci yüzyılın başlarında sömürgecilere karşı geliştirilen bağımsızlık savaşlarıyla birlikte fiili işgal bitmiş olsa da kültürel, siyasi, ekonomik sömürü halen devam etmektedir. Sömürgeciler çekilse de arkalarında her ülke ve milletlerin uğraşmak zorunda kalacağı onlarca sorun ve ihtilaf bırakmıştır.

Günümüzün İslam coğrafyasını masada devletçiklere bölen Sykes-Picot Antlaşması ve İslam coğrafyasının böğrüne batırılan bir hançer olan Siyonist rejimin varlığı;  barış ve huzurun sağlanması, her alanda ilerlemenin önündeki en büyük engeldir.

Bu sorunlardan bir tanesi de Fas ve Cezayir arasındaki sınır sorunudur. İkisi de Arap, Müslüman ve komşu…

Aralarındaki sınır ihtilaflarından dolayı 1963 yılında, Kum Savaşı (Harbu’r-Rimal) adı verilen bir savaş çıktı. Fas, Cezayir sınırları içindeki Tinduv ve Beşar bölgelerinin kendisine ait olduğunu ve kendisine verilmesini istiyor.

Fas da Cezayir’i sıkıştırmak amacıyla Cezayir’deki Kabail bölgesinde ortaya çıkan Cezayir’in terörist olarak gördüğü ayrılıkçı örgütlere destek vermeye başladı.

Bununla birlikte Cezayir de Fas topraklarındaki Batı Sahra’da kendini devlet ilan eden yönetime destek vermektedir. 

Yıllardır dinen ve alevlenen, karşılıklı elçilik çekme, vize vermeme ve sınır ihlalleriyle sonuçlanan sorun, Fas’ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal’in geçen hafta Cezayir’in Kabail bölgesinde sömürgeci olduğunu iddia etmesi ve bölgedeki halkın self determination hakkını desteklediklerini açıklamasıyla tekrar alevlendi.

Buna tepki gösteren Cezayir yönetimi, Fas yönetiminden istedikleri açıklamanın yapılmaması üzerine Fas’la diplomatik ilişkileri kestiklerini duyurdu.

Müslümanlar, ne olursa olsun Emperyalistlerin kendilerine miras bıraktıkları sorunları kardeşane bir şekilde diyalogla çözmek zorundalar.  Yoksa atacakları her adım emperyalistlerin ekmeğine yağ sürerken bölgedeki kaos ve çatışmayı körükleyecektir.