• DOLAR 32.603
  • EURO 34.902
  • ALTIN 2405.22
  • ...

Türkiye’nin 60 yılı aşkındır bir “Yerli Araba Sevdası” var. Motorunu, kaportasını ve diğer aksamını kendi mühendisi ve işçisinin yaptığı, şöyle yolda giden bir araba yapmak, binmek, dünya pazarlarında boy göstermek memleketin hayâlidir.

Mesele salt bir araba yapma meselesi değildir. Yıllardır üzerimizde olan yeis, ümitsizlik ve ataletin kaldırılmasıdır. ‘Koca bir millet, koca bir devlet, halen bir araba yapamıyor,  ‘bir motor üretemiyor’un kırılmasıdır. Batı’nın şahsında emperyalistlere karşı olan sinmişlik ve ezikliğin bitirilmesidir. Kendine özgüvenin ve başarıya olan inancın kazanılmasıdır. Bir asırdır maddi ve manevi yenilgilerin zafere dönüşmesidir.

Araba yapımına, motor ve uçak üretimine hep böyle bakıldı. İşbaşına gelen yerli ve yerlileşmeyi savunan bütün partiler meseleye bu gözle baktılar. Kendi uçağını, kendi silahını, kendi arabasını üretemeyen milletler ve devletler diğer devletlerin ürettiğini tüketmek zorundadır. Yerli sanayi salt bir ekonomik bağımsızlık meselesi değil aynı zamanda siyasi bağımsızlığın da ön şartı olduğu yaşanan acı tecrübelerle anlaşıldı.

Sanayi alanındaki işgal ve hegemonyadan kurtulmanın fiili işgalden kurtulmadan kolay olmadığı görüldü. Tarihte bunun birçok örneği vardır.

Kıt imkânlarla, büyük fedakârlıklarla kendi silahını üretmeye çalışan Nuri Killigil ve arkadaşlarının başına gelenler salt o dönem için değil ondan sonra gelenlere de bir ders niteliğindedir. Kendi silahını üreten, Pakistan’a ve o dönem Siyonistlere karşı savaşan Filistinli mücahitlere silah sağlayan Nuri Killigil ve 27 arkadaşı 1949’da Sütlüce’deki fabrikaya yapılan sabotajla can verdiler. Meydana gelen patlamada fabrikadan geriye bir enkaz kaldı. Nuri Killigil ve arkadaşlarından ise geriye ceset denecek enkaz da kalmadı. Patlamanın tesiriyle insanlar adeta buharlaştı. Haliçte günlerce yanık et kokusu hissedildi. Haliçte ve çevrede ceset parçaları arandı, ama nafile. Boş tabutlar gömüldü.

Nuri Demirağ, bütün engellemeler rağmen 1936’ da yerli uçak üretti, uçurdu, ihraç eder duruma geldi. Ama önü kesildi, THK verdiği siparişleri son anda iptal etti. İhracat yapmasına izin verilmedi. Ekonomik sıkıntı ve borçlardan dolayı fabrika kapattırıldı.

Pilot ve uçak mühendisi olan Vecihi Hürkuş, kıt imkânlarla kendi uçağını üretti ve uçurdu. O’nun da aynı zihniyetin temsilcileri tarafından önü kesildi.

Yeril otomobilin temelini oluşturacak ‘Devrim Arabası’ sahiplenilmedi. Kötü bir başlangıçla hamle sona erdirildi. Ardından gelen Anadol arabaları aynı kaderi paylaştı.

Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca’nın bin bir fedakârlıkla ürettiği, her aşamada önü kesilen ‘Gümüş Motor’ fabrikası sahipsizlikten kapandı.

Rahmetli Erbakan Hoca, yerli sanayinin önünün kesilmesi serüvenini ve bunu engelleyenlerin gerçek niyetini yıllar sonra şöyle ifade edecekti.  

“Gümüş Motor''un ilk prototipi yapılıp test için ilgili makamlara götürüldüğünde bir engel çıktı. Neymiş? Avrupa standartlarına göre 5,6 litre olması gereken yakıt, bizim motorda 5,7 litre çıkmış. Bunun için onay veremeyeceklerini söylediler. Geri dönüp tekrar çalışmaya başladık. Gümüş Motor''u, Avrupa standartlarının dahi altında, saatte 5,5 litre motorin harcar hâle getirdik. Yine standartlara uygun olmadığı gerekçesiyle reddedildi. Tabii ki mesele aslında standart meselesi değildi. Mesele, Türkiye'nin şeftali yerine, motor üretmek istemesiydi. O yıllarda düzenlenen otomobil kongresinde, “şeftaliden başka bir şey üretemeyiz” diyenler var. Ama biz o kongrede kürsüye çıkıp, “işte motor üretildi” diye gösterince hepsinin sesi kesildi.”

İşte bütün bu serüvenlerden sonra ‘Yerli Araba’ ve yerli olan her şey halkımızda haklı olarak bir heyecan yaratıyor. Diğerlerinin başına gelenler bunun da başına gelir mi diye bir korku ve endişe var.

Yerli otomobil ve yerlileşme hamleleri bir partinin veya bir şahsın değil, bütün halkın malıdır. Başarı ve başarısızlığı da aynı şekilde bütün halkı etkilemektedir. Yerlileşme, bütün halka mal edilmeli ve sahiplenilmelidir. Bu halkı, emperyalistlere muhtaç etmeden, kaderini ipotek altına almadan, kendi arabasını, uçağını, silahını her türlü sınai ve teknolojik ihtiyaçlarını üretecek adımlar atılmalı ve teşvik edilmelidir. Bütün bu hamlelerden daha önemlisi; yerlileşme adımlarının, yerli kültürle, kendi inanç ve özüne dönme adımlarıyla desteklenmedikçe bir anlam ifade etmeyeceği de anlaşılmalıdır.