• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Hükümete yakın bir yayında şu ifadeler kullanıldı:

“CHP'nin HDP'ye bakanlık vaadi siyaset gündeminin tartışmalı konusu olarak sıcaklığını korurken bir skandal açıklama da CHP Parti Meclisi Üyesi Nevaf Bilek'ten geldi.

Açık açık bölücülük yaptı.

CHP Diyarbakır İl Kongresi'nde konuşan CHP Parti Meclisi Üyesi Nevaf Bilek, 'Türkiye Kürdistanı' ifadesinde bulundu, açık açık bölücülük yaptı.

Nevaf Bilek kongre ile ilgili yaptığı değerlendirmede "Seçim sonucunun Diyarbakır'a, Türkiye'ye, dünyaya hayırlı olmasını diliyoruz. Diyarbakır hakikaten Türkiye Kürdistan'ında önemli, tarihi bir şehrimiz. Büyük bir şehrimiz. Ben de aslen Siirt'liyim ve Diyarbakır'ı iyi tanıyorum" ifadelerini kullandı.”

Öncelikle,

“Bu sözler bölücülük anlamına mı geliyor?” diye soralım.

“Türkiye Kürdistan’ı diye bir yer yoktur” diyorsunuz. Evet, şu anda yoktur; ama bu sözü kullanmak bölücülük anlamına mı geliyor?

Mesela Cumhuriyetten, hatta Osmanlı’dan çok çok önceleri kullanılan, şu anda kullanımda olmayan Mezopotamya ifadesini kullanmak ve “Diyarbakır, Mezopotamya’nın en önemli yerlerinden biridir” demek bölücülük mü, tarihi öneme vurgu yapmak mıdır?

Bir de bu coğrafya Kürdistan kelimesine yabancı değil ki…

Bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım 2013’te mecliste yaptığı bir konuşmada şunları söylüyor:

“Kendi tarihini bilmeyen, okumayan cehalet ve karanlıktan başka hiçbir şey söylemez. Şöyle biraz daha geçmişe, Osmanlı’ya gittikleri zaman Doğu-Güneydoğu’nun Kürdistan eyaleti olduğunu görecekler. Doğu Karadeniz’in Lazistan eyaleti olduğunu görecekler. Bunlar bizim tarihimizin, bize devrettiği mirastır. Bunları görmezlikten gelemezsiniz.”

Evet, dün “çözüm süreci” denen ucube devam ederken “Osmanlı’ya gittikleri zaman Doğu-Güneydoğu’nun Kürdistan eyaleti olduğundan” söz eden Cumhurbaşkanı, 2019’da ise “Bizim ülkemizde Kürdistan diye bir bölge var mı?” diyecekti.

Siyaset maalesef bu memlekette ilkeler üzerinden değil de derin ajandalar, siyasi çıkarlar ve ittifaklar üzerinden yürüyor.

Zaten bu memlekette siyasetin duayeni olan Demirel “Dün dündür, bugün bugündür” dememiş miydi?

Biz siyasetteki dönemsel dil değişikliklerini bir tarafa bırakıp “bölücülük” meselesine gelelim.

Eğer Türkiye dil, din, etnik yapı ve kültürel farklılıklara rağmen bir bütün olarak kabul ediliyorsa bir parçasını öne çıkarıp onun üzerinden asimilasyon politikaları geliştirmek de bir parçayı esas alıp diğer parçaları yok saymak da bölücülüktür.

O zaman…

“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” demek de “Türkiye Türklerindir” demek de diğer parçaları yok saymak anlamına geleceği için bölücü söylemlerdir.

Hatta “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” demek asimilasyoncu bir zihniyeti barındırdığı, diğer etnik unsurları yok saydığı için mevcut Anayasanın “bölücü” maddeler içerdiği söylenebilir.

Aslında adil ve insani bir çözüm isteniyorsa önce kavramların yeniden tanımlanması gerekir.

Laiklik ve Kemalizm kadar “bölücülük” kavramı da doğru dürüst bir tanımının yapılmasını hak ediyor sanırım.

 

SAKARYA

Cumhurbaşkanlığı seçimleri için ısınma turlarına başlayan CHP lideri yine sosyal medyanın diline düşecek şekilde garip laflar etti.

Sakarya'da konuşan Kılıçdaroğlu, Ankara'nın Haymana ve Polatlı ilçelerinden geçen Sakarya Nehri civarındaki Sakarya Meydan Muharebesi için "Sakarya en kanlı savaşın yaşandığı yerdir" ifadesini kullandı.

İktisat okumuş, hesap uzmanlığı yapmış birinin tarih ve coğrafya konusunda hatalar yapması normaldir diyebilirsiniz, size hak veririm.

Benzer gafları 90’lı yılların başında Tansu Çiller, 90’lı yılların sonunda ise Bülent Ecevit sık sık yapardı.

Sonraları danışmanların daha sıkı çalıştıkları ve gidilen yerlerle ilgili önbilgiler hazırladıkları ortaya çıktı ve gaflar nispeten azaldı.

Ama öyle görünüyor ki, Kemal Kılıçdaroğlu kendini konuşmanın heyecanına kaptırıyor ve doğaçlama yapıyor.

Aslında doğaçlama gerçekten de halkın daha çok ilgisini çeker; ama siyasetçi bunu bildiği konuda yaparsa başarılı olur.

Bakın Sakarya’da neler söylemiş CHP lideri:

“Evliya Çelebi Sakarya’yı ağaç denizi olarak tanımlar. Her taraf ağaç, toprak bile görünmüyor. Burayı gezerken, Sakarya’yı ağaç denizi olarak tanımlamış ve kendi anılarına böyle yazmış. Ağacın olduğu yerde huzur, bereket, hayat vardır. Ağacın olduğu yerde insanlar dinlenirler, çalışırlar, alın teri dökerler, alın terinin karşılığını alırlar. Dolayısıyla Sakaryalı çalışkandır, Sakaryalı üretir. Sakarya ayva üretiminde Türkiye birincisi, fındık üretiminde Türkiye üçüncüsü, balkabağında 4, mısırda ise 7’nci. Sakarya tarım, sanayi, üniversite ve kültür kenti.”

Belli ki iyi hazırlanmış bir metin ile Sakarya hakkında önemli bilgiler paylaşmış.

Ama işte sonunda dayanamayıp muhafazakar olarak bilinen Sakarya’ya “damardan” gireyim demiş.

Öyle ya muhafazakar camiada Sakarya denince akla Necip Fazıl’ın şiiri de gelir.

Sanırım konuşma sırasında Kılıçdaroğlu da şiirden birkaç mısrayı ezberlemediğine içerlemiştir.

Şiir yerine “çok kanlı” geçtiğini söylediği Sakarya Meydan muharebesinden söz edip Sakaryalıları onore etme yoluna girmiş.

Ama işte Sakarya Savaşı’nın Sakarya’da cereyan etmediğini bilememiş ve “gaf listesine” bir yenisini eklemiş.

Daha önce de 2005’te ölmüş olan Kazım Koyuncu’nun memleketine 2010’da gittiğinde ona da selam göndermişti.

Fenerbahçe tarihinin en önemli forvet futbolcularından biri olan Lefter için şunları söylemişti:

“Ben F.bahçeli Lefter'i çok severim. Lefter çok iyi bir kaleci olduğu için ben de F.Bahçeli olmuştum."

Şimdi bu Sakarya konusu epey konuşulacak gibi. Hele bir de cumhurbaşkanlığına aday olursa…

İşin aslı Sakarya meselesi bir gaftan öte trajedi yönü olan bir olay…

Her yere heykel diken bir partinin genel başkanından söz ediyoruz.

Cumhuriyetin kurucu partisi öyle değil mi?

Boş zamanlarını NUTUK okuyarak değerlendiren biri Sakarya Savaşı için böyle bir gaf yaparsa ne dersiniz?

Hatta Erdoğan’ı eleştirirken bile bakın ona ne tavsiye ediyormuş:

“Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’unu okusun, tamamını okumasına gerek yok. Baştaki ilk 30 sayfayı okusun yeter”

Hatta Suriye Türkmenlerine savaşta yardımcı olsun diye “Arapça Nutuk” gönderdiğini gururla söyledi CHP genel başkanı.

Peki gerçekten kendisi okumuş mudur?

Hiç sanmıyorum.

Büyük ihtimalle arada bir eline almış, sıkıldıkça sayfa atlamış, okumamış; ama herkese “okuyun” demiş.

Gerçekten Nutuk okumuş olsa Mustafa Kemal’in “Sakarya Savaşı”nı anlattığı yerlerde Ankara yakınlarında olduğunu anlattığını görürdü.

Bakın Nutuk’ta nasıl geçmiş:

 “Düşman ordusunun üstün grupları, savunma hattımızın birçok parçalarını kırdılar. Bu ilerleyen düşman birliklerinin karşısına, kuvvetlerimizi yerleştirdik. Meydan savaşı yüz kilometrelik cephe üzerinde oluyordu. Sol kanadımız, Ankara’nın elli kilometre güneyine kadar çekilmişti. Ordumuzun yönü batıya iken güneye döndü. Arkası Ankara’ya doğru iken kuzeye verildi. Cephenin yönü değiştirilmiş oldu. Bunda hiç mahzur görmedik. Savunma hatlarımız, kısım kısım kırılıyordu.”

Son olarak…

Bazı gaflar ve yanlışlar toplumun büyük kesimlerinin bir şeyler öğrenmesine de vesile olabiliyor.

Tunç Soyer’in sözleri sonrası Vahdettin’in hain olup olmadığı tartışıldı ve bu arada Mustafa Kemal’in Vahdettin imzalı bir belgeyle Samsun’a gittiği ortaya çıktı.

Sakarya meselesi de öyle oldu.

Mesela sosyal medyada genel olarak siyasetçiler, özel olarak da Kılıçdaroğlu için şöyle bilgilendirici açıklamalar da yer aldı:

“Muhalefet için yararlı bilgiler:

Belgrad Ormanı İstanbul’da, Sırbistan’da değil…

Polonezköy İstanbul’da, Polonya’da değil…

Bodrum alt katta değil, Muğla’da.

Arnavutköy İstanbul’da, Arnavutluk’ta değil…

Adapazarı’nda da ada yok”