• DOLAR 32.339
  • EURO 34.891
  • ALTIN 2393.414
  • ...

Avrupa’da her kriz milliyetçilerin daha da güçlenmesine neden oluyor.

Ekonomik sorunlarla başlayan sağ yükseliş, mültecilerin Avrupa’ya akın etmesiyle daha da büyüdü.

Almanya, Avusturya, Hollanda ve Fransa’da yükselişini sürdüren sağ partiler nihayet İtalya’da yönetime geçecek noktaya geldi.

Sandık çıkış rakamlarına göre, seçimlerden, Giorgia Meloni liderliğindeki aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri (FdI) partisi yüzde 22-26 bandındaki oy oranıyla birinci parti olarak çıktı.

Rakam çok büyük gibi görünmüyor; ama İtalyan siyasetinin çok parçalı yapısını ve uzun yıllardır koalisyonlarla boğuştuğunu, bazen uzun süre hükümet kurmakta zorlandığını hesaba katarsak oy oranı oldukça yüksektir.

FdI'nin ardından Enrico Letta liderliğindeki merkez solun çatı partisi Demokratik Parti’nin (PD) oy oranı ise yüzde 17-21 bandında ölçüldü.

Seçimlere Eski Başbakan Giuseppe Conte liderliğinde giren 5 Yıldız Hareketi’nin (M5S) de oy oranı 13,5-17,5 arasında ölçüldü ve 3. sırada yer aldı.

Matteo Salvini liderliğindeki aşırı sağcı Lig Partisi’nin oy oranı ise yüzde 8,5-12,5 ile 4. sırada çıktı.

Berlusconi'nin partisi Forza Italia (FI) da yüzde 6 ila 8 arasındaki oy oranıyla 6. sırada yer aldı.

Resmi olmayan bu sonuçlara göre, İtalya'da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana aşırı sağcı bir parti ilk defa seçimlerden birinci parti olarak çıktı.

İtalya'nın Kardeşleri Partisi, Lig Partisi ve Forza Italia Partisi ile bazı küçük partilerden oluşan sağ ittifakın oy oranı yüzde 41-45 arasında ölçüldü. Buna karşılık PD'nin çatı partisi olduğu merkez sol ittifakın oy oranı yüzde 25,5-29,5 arasında kaldı.

Halbuki bundan 15-20 yıl kadar önce sol ittifakın oy oranı yüzde 50’nin üzerine kadar çıkmıştı.

Yani aslında 2. Dünya savaşı sonrası İtalyan solu hatta İtalyan Komünist partisi yer yer Avrupa’nın en güçlü sol partisi konumuna gelebiliyordu.

Yoğun göçün başlamasıyla işsizliğin belirgin bir hal alması, küresel ve bölgesel ekonomik krizler bir dönem “Musollinici” olarak bilinen Giorgia Meloni’yi ve partisini zirveye taşıdı.

Meloni’nin İslam düşmanlığı yönünün ön plana çıkarılması, AB karşıtı olması ve özellikle de Fransa’nın sömürgeci politikalarını sık sık gündeme getirip sert eleştiriler yöneltmesini unutturmamalı.

Evet, Meloni açıkça “Fransa Afrika’yı sömürmezse Afrikalılar Avrupa’ya göç etmez” diyor.

Ama göçün önemli sebeplerinden birinin de İslam dünyasına yönelik işgaller olduğunu nedense birçok Avrupalı gibi görmezden geliyor. Meloni, “Haçlı tarafını” yedekte tutuyor.

AB’nin kimi politikalarından dolayı Polonya ve Macaristan’a karşı yaptırımları konuştuğu bir dönemdeyiz. İtalya’nın AB içindeki güçlü konumunun onu Polonya ve Macaristan konumuna düşürmeyeceği kesin; ama İngiltere sonrası daha büyük bir kırılmaya hazır olmayan Avrupa’nın dengesinin sarsıldığını söyleyebiliriz.

Meloni’nin iktidara gelmesi hem solun konumunu sorgulamasına neden olabilir hem de AB’ye yönelik tepkilerin artmasına…

Birkaç yıl önce iktidar ortağı Irkçı Lig partisi lideri Salvini’nin söylem ve eylemlerine karşı solun “Sardalyalar hareketi” adında bir örgütlenmeye gittiğini ve kitlesel gösteriler gerçekleştirdiğini hatırlıyoruz.

Meloni’nin İtalyan milliyetçiliğini ve Hıristiyan değerlerini öne çıkarması elbette “küresel ahlaksızlığın merkezi” olan Brüksel’i rahatsız edecektir; ama solun da keskinleşmesine neden olabilir.

Evet, Kızıl Tugaylar benzeri silahlı sol örgütlerin faaliyet yürüttüğü İtalya’nın üzerinden çok zaman geçti; ama gerek Ukrayna savaşı gerekse de Amerikan istihbaratının birçok yerde “solu fonladığı” gerçeği tehlikenin çok da uzak olmadığını düşündürmelidir. Avrupa solunun PKK’nin yanında, Amerika’nın desteğiyle silahlı eğitim almasının, milliyetçi söylemin arttığı Avrupa sokaklarına yansıması gibi ciddi bir tehlikeyle yüzleşmesi çok da uzak bir ihtimal değil.

Yazarın Diğer Yazıları