• DOLAR 32.309
  • EURO 34.835
  • ALTIN 2396.769
  • ...

Ancak özellikle de Ramazanda, görünürde birçok aksi durumla karşılaşılır. Hatta bırakın zincire vurulmayı bazısı daha önce bağlıyken bu ayda zincirlerini kırıyor. O hâlde bu durum nasıl izah edilir?

İmam Humeyni`nin de belirttiği gibi şeytan bazılarını Ramazandan önce tıpkı bir saati kurar gibi hazır hale getirir. Ramazan boyunca kurulan şeytan dostları, güçlerinin yettiği kişilere hükmederler! Ne kadar başarılı olabildiyseler... Yani şeytanın kendisi değil onun yönlendirdikleri insanlara hükmetmeye çalışır.

İbadetlerde esas, kişileri kötülüklerden alıkoymasıdır. Namaz eğer kişiyi kötülüklerden alıkoymuyorsa ona bir faydası yoktur. Oruç da öyle... Oruçlu olduğu halde kişinin kendi şeytanının zincirini kıracak davranışlarda bulunması orucunun kendisine bir faydasının olmadığı anlamına gelir.

Ramazan ayına girince Psikolojik Harb Dairesinin şeytanları yuvalarından çıkıp halkı ifsada başladılar. Narî ve kararmış yüzler, zaten birçoğunda İslam`ın özü gitmiş kabuğu kalmış yüzbinlerce insanın kafasına sünnet-i seniyye ile ilgili şüpheler yerleştirmeye çalışıyorlar.

Bu mübarek ayda bir yandan psikolojik darbelerle toplumu İslam`dan uzaklaştırmaya çalışırken, öte yandan Nusayri Baasçı rejimin diktatörünün, Ramazanın arefe gününde katliamlara girişmesi tesadüf değildir.

Beyoğlun`da sokak ortasındaki içki masalarının kaldırılmasına koparılan fırtınalardan tutun da ahlâksız giyimlere konulan tepkilere köpüren ruhsuz yaratıkların ana gayesi tamamen İslam`dan soyutlanmış bir toplum oluşturmaktır. Sözde demokrasi, özgürlük insan hakları savunuculuğu yapılıyor. Ahlâksızlık özgürlükle eşleştiriliyor.

Bu ayda yaşananlar, bazı gerçeklere vurguyu gerekli kılıyor:

1-Demek ki Ramazan ayı tüm psikolojik ve fiziki baskılara rağmen mü`minlerin kalplerindeki değerini koruyor. Bu da bu ayın ne kadar mübarek ve güçlü olduğunu veya Allah tarafından güçlü kılındığını gösteriyor. Bu aya girildiği günlerde plaja gidenlerin oranında %60`lık bir azalmanın olması bile oruç ve Ramazan düşmanlarını çıldırtmaya yetiyor.

2-”Narî” ve “kara” yüzlülerin devam eden “kafa karıştırma” “sünneti hafife alma” “halkı İslam`dan soğutma”  faaliyetleri gösteriyor ki temel hedefi İslamasız bir toplum oluşturmak olan derin yapılar hâlâ devletin askeri kanadında kendine yer bulabiliyor. Bu yaratıkların bir projenin uygulayıcısı olduklarını bilmek için üstün bir akla ve bilgiye sahip olmak gerekmiyor.

O hâlde neden sözde ilahiyatçı olan bu kişilere engel olunmamaktadır? Göstermelik bir operasyon olduysa da bir netice alınmadı ya da aldırılmadı.

Birilerini bitirme planlarını akim bırakmak İslamsız bir toplum oluşturma planlarından daha mı öncelik arzediyor? Ki o planların deşifre edilip sahiplerinin de derdest edilmesi için her şey yapıldı ve yapılmakta.

Oysa ki İslam bu toplumun birlik ve beraberliğinin harcı ve teminatıdır. Bu ülkede İslam`ı toplumdan uzaklaştırma ve ona ihlas ile bağlı olanların etkisizleştirilmesi en büyük terörizmdir. Kim olursa olsun, bilerek veya bilmeyerek İslam ve onun müntesipleri ile mücadele edenler de en büyük teröristtirler. Onlarla mücadele etmek de her Müslümanın boynuna borçtur.

Terörizm ile mücadele etmede başarılı olmak isteyenler önce kendi içindeki İslam karşıtı söylemler geliştiren teröristlerini ortadan kaldırmak durumundadırlar.

Bize dokununca, her türlü yolla dokunanı yakmaya çalışırken İslamî değerleri sistematik bir şekilde ortadan kaldırmaya çalışanları engellememek, sessiz kalmak ve hatta destek olmak samimiyetsizlik hatta ihanetin ta kendisidir.

Mesela Beyoğlu`ndaki içki masalarının kaldırılmasına Fatih Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan bir zat karşı çıkıyordu. Fatih`ti üniversitesinin ismi ama Fatih`in misyonundan çok uzak. Ne yapmıştı Fatih? Her sokağa iki görevli tayin ediyor. Ellerine kül kovaları veriliyor. Sabah kalkar, sokak boyunca yürür, gördükleri tükürük vb. kerih şeylerin üstünü o külle örterlerdi. Sokaklarda içki içip nara atanlar ve her türlü necaseti işleyenlere müsamaha gösterilmesini isteyenler nerede, Fatih`in hassasiyetleri nerede... O`nun halkını memnun etme hassasiyeti nerede, yeni yetmelerin hassasiyeti nerede…

Birileri İslam`ın gelmesinin korkusuyla fitne fesadını yaşarken, diğeri de “benden başka herkesi temizlemeliyim” mantığıyla İslamı kullanarak hakimiyet kurmanın telaşında... İkisi de nefislerinin şeytanlarının fısıltısına kulak veriyor ve Ramazan olmasına rağmen Allah`ın rahmetinden uzaklaşıyorlar.

Ve Rabbimizden müjde geliyor, O`na hakkıyla boyun eğenlere...

“(Allah şeytana dedi ki) şüphesiz ki benim (gerçek) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin olmayacaktır. Koruyucu olarak Rabbin onlara yeter.” (İsra / 65)

O halde biz mü`minler ne yapalım?

-Ramazan sonrasında da tıpkı Ramazan ayında imiş gibi kazandığımız güzel alışkanlıklarımızı samimiyetle devam ettirelim.

-Bilelim ki İslamsız bir toplum hayalleri kuranların başarılı olması bizim Allah nezdindeki mesuliyetimizi arttıracaktır. O hâlde tüm İslami Sivil Toplum Kuruluşlarına neye mal olursa olsun destek olup etkinliklerine iştirak etmek durumundayız. Bizi hizmetten alıkoyan ne varsa tıpkı sahabenin elinde tuttuğu hurmayı bir tarafa fırlattığı gibi biz de gerektiğinde o an atabilmeliyiz.

-Birbirimize canımızı feda edebilecekken basit dünyalıkları bir tarafa bırakarak birbirimizi can-u gönülden sevelim ve fedekârlıkta sınır tanımayalım. Fenafil ihvan mertebesi, kardeşlerin birbirinde eriyip yok olmasıdır. Bu birlikten tüm şeytanlar darmadağın olacaklardır.

Şeytan ve dostlarının şerrinden kendini muhafaza eden tüm mü`minlere selam olsun.