• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Son günlerde Irak’ın başkenti Bağdat büyük huzursuzluk yaşıyor.

Mukteda Sadr’a bağlılığıyla tanınan ve Irak Parlamentosu’nda ‘Sadr Grubu’ diye bilinen parti bir süre önce yapılan seçimlerde birinci parti çıkmasına rağmen (72 milletvekili) yönetimi protesto ederek topyekün istifa etmişlerdi.

İstifa olayından sonra sokaklarda boy gösteren Sadr Grubu, bir kez daha “Şeffaf Yönetim” isteğiyle adaletsizliğe, adam kayırmaya, rüşvete ve özellikle yabancı müdahalesine karşı sloganlar attılar.

Tabii değişen bir şey olmadığı için bu kez olayın dozajını artırıp ABD ve Irak Özel Kuvvetleri tarafından ‘Özel’ korunan ‘Yeşil Bölge’nin bazı duvarlarını yıkarak burada bulunan Irak Parlamento binasına baskın düzenlediler.

Meclis binasına son bir haftada ikinci kez yapılan baskında 3 gün süren oturma eylemiyle seslerini duyurmaya çalışan Sadr Grubu, arkalarındaki geniş halk kitlesiyle beraber diğer gruplardan da destek bekliyorlar.

Güvenlik güçlerine, Haşdi Şabi’ye ve aşiretlerden destekçileine çağrıda bulunan Mukteda Sadr; Yeşil Bölge’de düzenlediği oturma eylemine destek çıkıp katılmalarını istiyor.

Meclis binasında 3 gündür oturma eylemi yapan Sadr destekçileri, ABD, İran ve eski Başbakan Nuri el-Maliki karşıtı sloganlar atarak "Erken seçim ve Maliki'nin yargılanmasını" istiyor. 
Meclisteki oturumların düzenlendiği salonda toplanan protestocular, "oylama" yaparak Sadr'ı Irak'ın "mutlak yöneticisi ve hakimi" olarak ilan ediyorlar.

Tüm Irak’ı etkisi altına alan bu protestoların çıkış sebeplerine bakıldığında:

İran’a yakınlığıyla bilinen siyasi çatı kuruluş ‘Koordinasyon Çerçevesi’nin başbakan adayı olarak ilan edilen Muhammed Şiya es-Sudani’nin kabul edilmemesi olarak gösteriliyor.

Oysa Sadr’ın taleplerine bakıldığında Es Sudani veya direkt İran ile ilgili bir şeyin olmadığı görülüyor.

2003’teki Irak işgalinde özellikle Basra’da İngiliz çıkarmasına karşı direniş grubu olarak ciddi başarılara imza atan Mukteda Sadr yanlıları sonraki dönemlerde de gerek işgalci ABD ordusuna gerekse de ABD güdümündeki Maliki hükümetiyle büyük problemler yaşamış ve her defasında Irak’ın yegane Ayetullah-ul Uzma’sı olarak bilinen taklit mercii Sistani tarafından hem frenlenmiş hem de imha edilmesi engellenmişti.

Irak’taki karışıklık biraz da Lübnan’ı anımsatıyor.

İşgal kuvvetleri(Fransızlar) Lübnan’dan kerhen ayrılmak zorunda kalınca ülke yönetimini yine İngiliz usulü olan Meclis tarafından seçilen “Cumhurbaşkanı’nın 'Maruni Hristiyan' olması, Meclis başkanının 'Şii', Başbakanın ise 'Sünni' olması” gerekiyor. Kuralı olduğu için uzun süredir partiler kendi aralarında Cumhurbaşkanı konusunda anlaşamıyorlar.

Hakeza bu durum Başbakan seçiminde de kaotik duruma yol açıyor.

ABD işgalinden sonra Irak’ta kurulan yeni sistemde de aynı durum söz konusu.

Irak’ta Cumhurbaşkanı Kürdlerden, Başbakan Şii’lerden, ve Meclis Başkanı Sunni’lerden seçilecek kuralı konulmuş.

Haliyle de bu durum ülkede sonu gelmez kaoslara yol açıyor.

Tabii işin başka bir boyutu da Irak üzerindeki dış ülkelerin tesirleri.

Bağdat bürokrasisinin %90’nın İngiliz etkisinde olduğu artık reddedilmeyen bir gerçeğe dönüşmüş durumda.

ABD’nin, daha doğrusu Pentagon’un Irak Savunma Bakanlığı üzerindeki güçlü yaptırım gücü Irak Ordusu’nu rahat hareket edemez hale getiriyor.

Bunlarla birlikte Irak Şiileri, Irak Kürdistanı’ndaki Süleymaniye kesimi (Talabani Yönetimi) ve Şii halk üzerindeki belirgin İran etkisi de Bağdat’taki idarecilerin gücünü etkiliyor

Zaten Sadr ve grubunun bir itirazı da dış ülkelerin Stratejik konulardaki hayati etkilerinedir.

Mukteda es-Sadr, Şii bir din alimi ve Şiiler arasında önemli bir aileye mensup olmasına rağmen öteden beridir İran’ın Irak üzerindeki tasarruflarına karşı çıkıyor.

Hatta bu konuda Suudi veliahtı ile bir dizi görüşmeler yapmış, Suudi basını ‘Arap Şiisi Sadr’ söylemiyle mezhepten ziyade ırk olgusunu ön plana çıkarmıştı.

Yaşanan gelişmelerden anlaşılan o ki;

Olayın başka bir boyutu olarak Irak’taki mevcut kaotik durum devam edecek ve Irak Devleti toparlanamadığı için, Siyonist İşgal Rejimi için tehdit olmaktan uzak olacak.

Irak’ın gayr-i resmi olarak üç parçalı yönetimi ileriki günlerde Batılı başkent koridorlarında konuşulmaya ve yeni haritaların tedavüle konulmasına yol açacak.

Bu durumda çevre ülkeler (İran ve Türkiye) zayıf ve müdahale ettikleri bir Irak’tansa güçlü ve birleşik bir Irak modeli konusunda ellerinden geleni yapmazlarsa sıranın kendilerine geleceğini görmelidirler.