• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Olumsuz gelişmeler, çoğu zaman olumlu gelişmeleri görmemizi engelliyor. Bunun için gündemi belirleme gücünü ellerinde bulunduranlar, olumsuz haberleri olumlu haberleri gizlemek için kullanıyorlar.

Olumlu haberler çoğu zaman saklandığı gibi, gündemi yönetenlerin iradeleri dışında yayılan olumlu haberlerin de sesi olumsuz haber gürültüsü içinde boğuluyor.

Hâl böyle olunca herhâlde “İslam ve kadın” denince pek çok Müslümanın aklına bile “mağdur kadın” geliyor. Oysa, İslam’ın kadına verdiği konum da dünyadaki gelişmeler de bu bağıntının yanlış olduğunu gösteriyor.

Artan iletişim imkânları ile İslam’ın sesini duymaya başlayan dünya kadınları, İslam’a yöneliyorlar.  

Yapılan bütün araştırmalara göre İslam, dünyada hâlâ en hızlı yayılan dindir ve Müslüman olanların ezici çoğunluğu kadındır. Her gün nice dünya kadını, Kelime-i Şehadet getirerek İslam’ı seçiyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de İslam’ı seçen her üç yabancıdan ikisi kadın. Avrupa’daki veriler de bu yönde. ABD’deki verilere göre ise İslam, siyahilerin yanında Hispanik ABD’liler arasında da hızla yayılıyor.

Hispanik Amerikalı kavramı, İspanyolca konuşan Amerika uluslarını ifade eder. İspanya ise bilindiği üzere eski Endülüs’tür… Amerika’daki kimi haber kaynaklarına göre, Müslüman olan Hispanik Amerikalıların yüzde doksanı kadın…

Analizimizde kadının İslam’a yönelişini ve bu yönelişin ardındaki etkenleri ele alacağız. Ama önce kısaca İslam karşıtlarının neden İslam ve kadın denince akla mağduriyeti getirttiklerini irdeleyeceğiz.

İSLAM, KADIN VE MAĞDURİYET

İslam, kadın ve mağduriyet kavramları yan yana gelince yüzyıllar boyu akla gelen, İslam’ın kadını mağduriyetinden kurtarış destanı olmuştur. Ne var ki İslam’a karşı yumuşak güç savaşının başladığı günden bu yana, aksi yönde bir rüzgâr estiriliyor.

  1. yüzyılın ortalarında İslam karşıtlığı, İslam dünyasına yönelik kültürel çalışmaların odağına alındığında en çok kadın konusu üzerinde duruldu. Kadının mağduriyeti üzerinden İslam yıpratılmak istendiği gibi; kadın, İslam ahlakına karşı bir silah olarak da kullanıldı.

Batı bu sahaya büyük bir yatırım yaptı, zamanla bu yatırımlarına yerel ortaklar da buldu. Buna rağmen 20. yüzyıla geldiğimizde tablo şuydu:

İslam dünyasında siyasi mekanizma çözülmüş; askeri nizam darmadağın olmuş, elit sınıf, Batı’nın projeleri karşısında kimliğini yitirmişti. Ama İslam toplumu genel olarak dimdik ayaktaydı. Batı, İslam dünyasını başsız bırakmış ama gövdesindeki ruhu imha edememişti.

  1. yüzyılın İslam önderlerinin biyografisini okuyun; tamamına yakını, kendisini “annesinin talebesi” olarak görüyor, kendisini annesi tarafından yetiştirilmiş kabul ediyor. Üstad Bediüzzaman gibi bir alimin anlatımı bu yönde olduğu gibi, Aliya İzzetbegoviç gibi siyasi bir önderin; Cevher Dudayev gibi bir askerin de anlatımı bu yönde… 20. yüzyılın İslamî hareketinde o kadar çok yetim önder vardır ki adeta Büyük Yetim sallallahü aleyhi vesselem’in varisleri yine yetimler olmuştur. Bu hâlin olabildiğine teknik çalışan 20. yüzyıl Batı’sının gözünden kaçmış olması imkânsızdır.

Nitekim, 21. yüzyılın başlarına gelindiğinde yumuşak güç üzerinden İslam karşıtlığını daha da netleşmiş bir strateji ile yürüten uluslararası güçler, Müslüman elit yerine doğrudan Müslüman toplumu İslam’dan uzaklaştırma çabasına girdiler.

Batı, İslam’ı diskalifiye projesinde bir kez daha kadından yararlanmak istedi. Batı’nın yayın organları kadının İslam dünyasındaki yeri konusunda korkunç bir tasavvur oluşturmaya çalıştılar. Geleneğin İslam’a rağmen yaşayan yönlerinden kadına mağduriyet olarak yansıyan hususlar da bu çabaya katkı sağlayınca İslam dünyası ve kadınla ilgili tablo daha da karanlık göründü. İslam dünyasında Müslüman kadın, bu tablo karşısında yer yer sarsıntılar yaşadı; yaşanan o sarsıntılar, Batı medyası tarafından abartılarak servis edildi.

Bu çok sistematik bir çalışmadır. Zira esasen 19. yüzyıldan bu yana Batılı güçler, geleneği İslam’a karşı kışkırtarak milliyetçilik üzerinden İslam’ı diskalifiye etmeye çalışıyorlardı. Toplumları geleneklerinin üstünlüğüne inandırarak romantik bir ortama sürükleyip onların ümmetle ve dolayısıyla İslam’la bağlarını zayıflatıyorlardı. Bu kez gelenekten kaynaklı bir sorunu İslam’a mal ederek İslam’ı yıpratma yoluna gittiler. Karşımızda hakikaten sürekli ve sistematik bir çaba var, ısrar var. Neden?

Biz, Batı’nın kadın konusundaki bu tutumunun hep İslam toplumlarını çözme projesi yönünü gördük. Oysa meselenin bir de Batı toplumları ile ilgili bir yönü varmış. Batı kadını, Batı’nın Müslüman kadın önüne “özgürlük” diye koyduğu dünyadan kurtulmak için bir arayış içindeymiş ve bu arayış onun İslam’a sığınmasına vesile oluyormuş. Açık bir ifadeyle Batı, Müslüman kadını Batılılaştırmaya çalışırken Batı’nın kadını İslam’a yöneliyormuş.

Üstelik, Batı’nın Müslüman kadınları Batılılaştırma çabasına dönük güçlü bir stratejisi ve yüzlerce aktif kuruluşu olmasına rağmen, Müslümanların Batı kadınını İslam’a yöneltme yönünde hiçbir organizasyonları yok. Birkaç dil öğrenip Batılı kadına İslam’ı anlatan kadınlardan oluşan bir organizasyon oluşturmayı bugüne kadar kimse başaramadı, hiçbir devlet de “göze alamadı”. Batı kadını, adeta kendi kendine İslam’ı keşfediyor ya da nihayetinde çok bireysel ortamlarda ve tamamen kendi gözlemiyle keşfedip İslam’a yöneliyor.

Sadece Batılı kadın da değil, İslam’a karşı şiddetli bir nefretin ihdas edildiği Hint toplumlarında da kadınların Müslümanlaşması, hükümetleri kara kara düşündürecek kadar yaygın. Nepal gibi Hint toplumlarında ise kadının Müslümanlaşması neredeyse akıma dönüşmek üzere…

DÜNYA KADINLARI NEDEN İSLAM’A YÖNELİYOR?

Özgürlük adına kadın-erkek arasındaki bütün sınırların kaldırıldığı İsveç’te Hristiyan eğitimi alarak büyüyen 25 yaşındaki Jannika Sande, Kur’an okuduğunda, Allah'ın kendisine doğrudan seslendiği hissine ulaşmış ve Müslüman olmaya karar vermiş.

İstila altındaki Filistin topraklarında Yahudi Maru, "Müslümanların ibadet yeri olan camiye gittiğimde kalbimdeki ve aklımdaki tüm ağırlıklarım izale olup yerine huzur ve sevinç geldiği için İslam dinini seçtim" diyor.

Greisa Torres, Küba'dan Miami'ye gelmiş; bir kimlik bunalımı yaşamış ve aradığı kimliği Hz. Peygamber’e tabi olmakta bulmuştur. Torres, ikinci oğluna hamile iken İslamiyet'i seçmiş, kendini hamile iken yalnız hissetmiş ve İslam, onun yalnızlığını gidermiştir.

Hispanik kökenli Amerikalı Gabriella Rondono… Nikahsız bir yaşamdan çocuk sahibi olduktan sonra İslam’da günahların bağışlandığını duyup İslam’ı araştırmaya başlamıştır. “İslam sahip olduğum tek şey ve o beni intihar etmekten kurtardı” diyen Rondono’nun babası Evanjelik bir papaz…

Özellikle Rusya’dan İslam’a geçen kadınlarda ise aile vurgusu var. Çoğu zaman “sevda” ile ifade edilen değişimleri irdelendiğinde “sevda”dan daha güçlü etkenin, temiz bir aile yaşamına duyulan özlem olduğu anlaşılıyor. Nitekim bu konuda Rusya’da yapılan bir araştırmada kadınların, alkolik, dağınık, aile yaşamına saygısı olmayan biriyle yaşamak istemedikleri için Müslümanları tercih ettiklerini gösteriyor. Böyle bir yönelişi salt “sevda” ile açıklamak eğer cehalet değil ise konuyu bilerek saptırmaktır.

Özetle; Batılı kadının İslam’a yönelmesinin bir Batı’ya bakan yönü vardır, bir de İslam’a bakan yönü…

Batılı kadın, “özgürlük” adına sürüklendiği dünyada metalaştığını görüyor. Bunun bir tür modern kölelik olduğunu fark ediyor. Geçmişte, köle kadınların sürüklendiği dünyaya bugün hür kadınlar, “ikna” yöntemiyle sürükleniyor. Kadın, bütün dünyasının maddileştirildiği Batılı ortamda kendini sıkıcı, tiksindirici ve şahsiyetini kırıcı bir hâl içinde görüyor. Bundan kurtulmak isterken çoğu zaman Katoliklik ve Evanjelizm gibi Hıristiyanlık mezheplerine yöneliyor ancak oralarda da umduğunu bulamayınca ve İslam’la ya kişiler üzerinden ya da sanal ortamda bağ kurup İslam’a yöneliyor.

Kadın, İslam’da insan fıtratına uygun bir hayat tarzını, aradığı aile yaşamını, sade bir dünyayı buluyor ve Batılı engelleri aştığında İslamî bir yaşamı Batılı bir yaşam tarzına tercih ediyor.

Batılı kadın, Müslüman olduktan sonra kısmen baskılarla karşılaşıyor, Nepalli kadın sokağa atılıyor, Hint kadını ise Hintlilerle Müslümanlar arasındaki çatışmanın sebebi diye baskı altına alınıyor. Hint hükümeti, İslam’ı seçen kadınların eve hapsedilmelerine dahi göz yumuyor, her tür işkenceye tabi tutulmalarına sessiz kalıyor. Buna rağmen kadınların İslam’ı seçmesinin önüne geçemiyor.